Bingöl eski Emniyet Müdürü'nden şok PKK açıklaması

Abone ol

Bingöl eski Emniyet Müdürü Ercan Taştekin, bölgede yaşanan gelişmeleri Bugün gazetesine değerlendirdi.

PKK’nın polis ve askere yönelik sokak suikastlarıyla "Hâkimiyet bende" mesajı vermek istediğini belirten Bingöl eski Emniyet Müdürü Ercan Taştekin, "Örgüt 30 yıldır kırsalda kurmaya çalıştığı hakimiyeti artık şehirlerde kurmaya çalışıyor” dedi.

PKK'nın 70-80 kişilik Jandarma komutanlığını havaya uçurmak gibi sansasyonel eylemlere yönelebileceğini savunan Taştekin, süreç kontrol altına alınamazsa 6-7 Ekim olaylarını gölgede bırakacak olaylarla karşı karşıya kalınabileceği uyarısında bulundu.

Türkiye, 6-7 Ekim olaylarının akabinde 9 Ekim’de Bingöl’de Emniyet Müdürü Atalay Ürker ve yanındakilere yapılan saldırı ile sarsılmıştı. Ürker ağır yaralanırken, yardımcıları Atıf Şahin ve komiser Hüseyin Hatipoğlu şehit olmuştu. Atalay Ürker, Bingöl’e, Bingöl Emniyet Müdürü Ercan Taştekin’in istifa etmesi üzerine atanmıştı. İşte, Bingöl Emniyet Müdürü iken istifa eden Ercan Taştekin, Ankara’da kurduğu Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi'nde (GÜSAM) bölgede yaşanan son gelişmeleri Seda Şimşek'e anlattı.

6-7 Ekim olaylarında Bingöl’de Emniyet Müdürü ve yakın çalışma arkadaşları saldırıya uğradı, istifa etmeseydiniz belki orada siz olacaktınız.

Saldırı haberini ilk aldığımda son derece üzüldüm onun yerinde ben olmadığıma asla sevinemedim. Kendisiyle de paylaştım, “keşke yerinde ben olsaydım” dedim. Örgüt, il emniyet müdürü ve 6-7 kişilik üst düzey devlet görevlisini öldürmek istedi. Bildiğim kadarıyla bir silahın tutukluk yapması sebebiyle hedefine ulaşamadı. “Hâkimiyet bende” mesajını vermek için bu şekilde bir sokak saldırısına yöneldiğini düşünüyorum.

BÖLGEYİ TERK ETMEYE ZORLUYOR

Bölgeyi yakından tanıyorsunuz, neler oluyor?

6-9 Ekim olaylarına bakıldığında bölücü terör örgütünün yaklaşık 30 yıldır kırsalda kurmaya çalıştığını hâkimiyeti artık şehir merkezlerinde kurmaya çalıştığı görüyoruz. Bölücü terör örgütü, öncelikle ileriye dönük olarak bölgede kendisine muhalefet edebilecek kendisi gibi düşünmeyen ne kadar kesim varsa bölgeden ayrılmaya zorladı. Van’da ve diğer bölgelerde AK parti iktidarına oy verenlerin işyerlerinin ve evlerinin, saldırıya uğradığını, gücü önemsenebilecek sivil toplum örgütlerine, Hüda-Par ve sempatizanlarına, koruculara ve çevresine yöneldiğini görüyoruz. Tablonun tamamı birleştirildiğinde, örgüt kendisine mesafeli duran ne kadar kitle varsa onarı sindirmek ve bölgeyi terk etmelerini sağlamak için her türlü eylemi yaptı.

ÖRGÜTÜN STRATEJİSİNE TERS

Sizce niçin Bingöl Emniyet Müdürü seçildi?

Bingöl’ün coğrafi açıdan ve toplu yapısı açısından çok ayrı bir yeri vardır. Bingöl örgütün hâkimiyet alanını en üst düzeye çıkarmak istediği Tunceli ile Diyarbakırı birbirine bağlayan coğrafi alandır. Diyarbakır üzerinden Bingöl ve devamında Tunceli üzerinden hâkimiyetini en üst düzeye çıkarıp Anadolu’nun kuzeyi ve Karadeniz’e açılımını bu şekilde gerçekleştirebilir. Bingöl aynı zamanda Elazığ ve Erzurum gibi daha milliyetçi duran illeri de birbirine bağlıyor.

Bingöl kırsalında hâkimiyeti kaybederse, bir yanda Tunceli bir yanda Karadeniz’i ve Anadolu’nun kuzeyine olan açılımı olumsuz etkilenir. Bu nedenle en büyük eylem yeri olarak Bingöl’ü seçtiler. Bingöl, 1980 öncesi MHP’nin 2 dönem belediye başkanlığı kazandığı bir ildir. 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’na gönüllü olarak gitmek isteyen insanların askerlik şubesi önünde yaklaşık 2 kilometre kuyruk oluşturduğu bir yer. 1980 ihtilal anayasasına en yüksek “hayır” oyu veren ildir. Bununla birlikte Bingöl’de Zaza olup, ülkeye aidiyet duygusu yüksek olan büyük bir kitle var.

Toplum yapısı diğer illerden farklıysa, Bingöl’de bu suikast nasıl düzenlenebiliyor?

Bingöl’deki olayların büyük kısmı Bingöl dışından gelen örgüt mensuplarınca yapılıyor. 6 Ekim’den 9 Ekim’e kadar bölgedeki birçok kentte son derece büyük olaylar yaşanırken Bingöl’de hiçbir olay yaşanmadı. Kuvvetle muhtemel bu örgütün stratejisine ters bir durumdu. Kendi stratejisi için oluşan olumsuzluğu gidermek amacıyla bu eyleme giriştiler. Askeri kaynaklar da Bingöl’de eylem yapılması için telsizle emir verildiğini teyit ediyor.

BUNDAN SONRASI DAHA TEHLİKELİ

Örgüt terör saldırılarında yöntem mi değiştirdi?

Evet, bu açık. Örgüt daha önce uyguladığı kırsalda pusu, suikast, tuzak kurma şeklindeki yöntemler yerine il merkezinde, kentlerde, kendine moral ve psikolojik üstünlük, alan hâkimiyeti sağlayacak eylemlere yöneldi. Bundan sonrası daha tehlikeli. Örgüt bölgede hâkimiyetini daha üst düzeye çıkarmak için kitlesel eylemlere, mesela 70-80 kişilik jandarma komutanlığını havaya uçurmak gibi eylemlere yönelebilir.

BUNDAN SONRASI DAHA TEHLİKELİ

Sizce son olayları Kobani’deki gelişmeler mi tetikledi?

6 Ekim’de “terörist başı” ile görüştükten sonra kardeşinin yaptığı açıklamalar tetikledi.

Öcalan ile Kandil’in ayrı düştüğü yorumlarına katılmıyor musunuz?

PKK terör örgütünün her zaman tek parça, hiyerarşik yapısının çok sert ve kuvvetli olduğunu bilirim. Siyasi kanat, askeri kanat, Kandil, İmralı arasında bir ayrım olmaz. Örgüt her zaman tek parça hareket eder. Terörist başı bir yandan çözüm sürecini istismar ederken bir yandan da elini güçlendirecek olayları verdiği talimatla tetikledi. Eylemlerin talimatı, bizzat Öcalan ve Kandil birlikteliğinden gelmiştir. Serbest bırakılan KCK yöneticileri de zaten çok uzun süre öncesinde bu eylemleri planlamıştı. Karşımızda Kobani’den kaynaklanan ve ani gelişen sokak olayları yoktur. Uzun süreden beri planlanan sokak hareketleri vardır. Olayların akışı içerisinde Kobani konusu olmasaydı başka bazı argümanlar suiistimal edilerek, aynı sokak olayları çıkarılacaktı. Örgüt bölücülük emelinden, silaha dayanan güçle bölgedeki tek hâkim olma emelinden hiçbir zaman vazgeçmedi.

SAFKAN POLİSİM

Herhangi bir yapıyla ilişkiniz var mı?

Ben safkan polisim. 30 yaşındayken Ankara Cinayet Büro amiriydim. “CSI Türkiye” diye anılırım. 2009’da yazdığım “Ezber bozan polis”” kitabım okullarda yardımcı kitap olarak okutuldu. Faili meçhulleri çözmekle tanınırız. Aydınlatamadığınız her olay bir başka olayı tetikler, aydınlattığınız her olay bir başka olayı önler. Kayseri’de 2009 yılında kaybolan 3 çocuğun bulunamaması bu ülkede kayıp çocukların artması olayını tetikledi. 2011 yılında özel kurduğum ekiple bu olayı aydınlattıktan sonra Türkiye’de kayıp çocuk olayları en aza indi. 2013’te Bingöl Emniyet Müdürlüğü’ne “En iyi, en kaliteli hizmeti veren kamu kurumu” Ödülü verildiğinde, teşekkür konuşmamı Zazaca yaptım. Bildiğim tek şey polislik yapmak.

'PROBLEMLERE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİMİZ DİKKATE ALINMADI'

Siz niye istifa ettiniz?

İstifa etmem için birçok sebebim vardı. 17-25 Aralık sonrası, teşkilat içinde bazı tasfiyeler yapılmak istendi ama asıl amaç bazı tasfiyelerin değil bir kadrolaşmanın yapılmasıydı. Emniyet teşkilatı içerisinde hiyerarşik yapıya uygun olmayan görev değişiklikleri talep edildi. Bazı uzman personelin, özel harekât, terör, istihbarat gibi birimlerden uzaklaştırılması söz konusuydu. Her zaman etkin hizmet üretmeye çalıştım.

YANLIŞLARA ALET OLMAK İSTEMEDİM

O görevde etkin ve verimli polis müdürü olarak hizmet üretmemi engelleyecek duruma gelmişti. Benden beklenen görev değişikliklerini, benden beklenen polislik stratejisindeki değişiklikleri yapsaydım önce kendime saygımı, sonra da 33 yıllık teşkilatımın saygısını kaybederdim. Hukuk dışı uygulamaları yerine getirmeyeceğim için görevden ayrılmayı istedim. “Parti polisi” anlayışına uygun kadrolaşmaya alet olmak bize yakışmazdı. Gecesini gündüzüne katarak hizmet üreten özel harekâtçıları, devletin birliği için canını tehlikeye atan istihbaratçıları, terörle mücadele edenleri hiçbir sebep yokken tasfiye etmem doğacak problemlerde pay sahibi olmam anlamına gelirdi. Bu olumsuzluklarda pay sahibi olmak istemedim. Çözüm sürecine çok üst düzeyde destek vermeme rağmen, oluşabilecek problemlere ilişkin görüşlerimizi paylaşmamıza rağmen dikkate alınmadığını gördük. Bölgede büyük ve vahim olaylara, yanlışlara alet olmamak için görevden ayrılmak istedim.

Sizin ayrılmanız onların tasfiye edilmesini durdu mu?

Hayır tasfiye edildiler.

POLİS, VAR OLAN YETKİLERİNİ KULLANAMAZ HALE GETİRİLDİ

Bir güvenlik paketinin geleceği açıklandı.

İç güvenlik öngörülen yasal düzenlemelerle ilgili söylemler farklı, yapılan çalışmalar son derece farklı. Dar bir kadro, bazı düzenlemeler hazırlamış. Konu ile ilgili kamu kurum kuruluşlarının, akademisyenlerin, bilim adamlarının, üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin, baroların, diğer muhalefet partilerinin görüşü alınmıyor.

Bir oldu bitti anlayışı ile bir takım yasalar çıkarılıyor. Emniyet teşkilatını kıyım ve jandarmayı da kontrol altına alma yasasına dönüşeceği kanaatindeyim. 6-7-8 Ekim’de, üç günde yaklaşık 40 kişinin katledilmesinin, yüzlerce insanın yaralanmasının, binlerce binanın yakılmasının önlenememesi polisin yetki eksiliğinden kaynaklanmadı. İdarenin, “aman sürece zarara gelmesin” yanlış söylemi ile polis görevini yapamaz hale getirilmesinden kaynaklandı. Polise PVSK’daki mevcut yetkilerini kullandırmayan bir irade var ortada.

HAKİMİYET GÜCÜ AZALDI

Polis yetkilerini kullanamıyor mu?

Emniyet istihbarat sindirilmiş, görevini yapamaz hale gelince, olayların önceden haber alınamaz ve olayların boyutları büyür. Polis pasifize edilir, toplum destekli polislik faaliyetleri, bilinçlendirme ve önleme faaliyetleri, terörle mücadele psikolojik harekât faaliyetleri askıya alınırsa, büyük ve önlenemez olayların gelmesi sürpriz olmaz. Çözüm sürecini devlet, bölge halkının aidiyet duygusunu artırmak, bir arada yaşama gayesi oluşturmak için değerlendiremedi.

Maalesef örgüt kendi hâkimiyetini artırmak için kendi sempatizan kitlesini artırmak ve silahlı gücünü en üst düzeye çıkarmak için değerlendirdi. Süreç başladığında sindirilmiş bir örgüt, psikolojik üstünlüğü sahip bir devlet varken, 2 sene sonra örgütün bölgede daha etkin hale geldiğini devletin ise hâkimiyet gücünün öncesine oranla daha azaldığını söylemek durumundayım.

ÇÖZÜM SÜRECİ, İSTİSMAR SÜRECİ OLDU

Çözüm sürecinin bir tarafı ve bu süreç sonunda silahı bırakması gerekmiyor mu?

Terör sorunu silahla çözülemez ama silahsız da çözülemez. Çözüm süreci ilk başladığında son derece üst düzeyde destek verdim. Ancak aradan geçen zaman gösterdi ki çözüm süreci, sorunu çözmeye yönelik bir süreç olmaktan çıkıp bir istismar süreci oldu. Bu istismar süreci de tehlikeyi her geçen gün büyüttü.

Çözüm sürecinin başlangıcında, ülke içindeki kırsaldaki terör örgütünün silahlı unsurlarının belirli bir sürede ülkeyi terk etmemesi stratejik açıdan anlaşılabilirdi. Daha sonra ülkeyi terk etmelerini sağlayacak zaman dilimi geçmesine rağmen halen ülkeyi terk etmemeleri üzerinde düşünülmesi gerekirdi. Devamında çözümün konuşulduğu bir süreçte silahlı terör örgütünün kendisine katılımı artırmaya çalıştı. Çözüm süreci, terör örgütüne müzahir sivil ve siyasi kesimlerle yönetilmesi gerekirken terörist başı odaklı yönetildi.

Geçen zaman, sürecin paydaşlarının süreci istismar ettiğini düşündürdü bana. Bir taraf oy diğer taraf da tahliye odaklı süreci yürüttü.

Şu anda gelinen nokta ne?

Şu an mevcut süreç revize edilmezse çok daha olumsuz sonuçlara sebebiyet verecektir. Çözüm süreci adı atında ipin ucu kaçtı. Bölgeyi terörden kurtarmayı hedefleyen süreç, bölgede terör örgütünü daha da güçlendirdi.

Gelinen noktada tablo şu: Son 10 yıldır karşılaşmadığımız, enseye kurşun ve infaz olayları ile karşılaştık. Örgüt, daha sonra yapmayı planladığı büyük sokak eylemlerinin provasını yaptı. Gücünü gördü, maalesef 10 yıllar sonra polisin yetersiz kalıp askerin kent merkezine inmesini sağladı, bölgede kendi sempatizanlarına moral verdi.

Bölgede homojen bir yapı oluşturmak için kendisine muhalif olanlarda bölgeyi terk etme duygusunun gelişmesinde mesafe aldı. Örgüt bölgeyi bölebilmek için kendisine itaat eden bir kitle oluşturmaya çalışıyor, kendisine itaat etmeyen herkesi de bölgeyi terk etmeye
zorluyor.

Süreç size göre hangi adımlarla, nasıl revize edilmeli?

Öncelikle taraflar kendi siyasi politik çıkarları doğrultusunda çözümü dizayn etmemeli. Çözüm süreci dar bir yapı ile yürütülmemeli, ortak akıla müracaat edilmeli. Terörist başına endeksli olmaktan çıkarılmalı.

Bölgedeki kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları, söz sahibi mümeyyiz diğer kişiler de dâhil edilmeli. 30 Ağustos’ta Genel kurmay Başkanı’nın yol haritasını bilmediklerine dair açıklaması, bu ülkedeki kamu kurumlarının da sürece dâhil edilmediğini gösteriyor. Günü birlik politikalar yerine, güven ve samimiyet ekseninde konuşulmalı. Devlet bir yandan demokratik ve insan haklarına uygun uygulamaları en üst düzeye çıkarmalı diğer yandan da terör örgütünün silahlı unsurlarının bir şekilde ülkeyi terk etmesini ya da teslim olmasını sağlamalı. Bunlar sağlanamıyorsa, her türü ikna çalışması yapıldıktan sonra sivil siyasetin emrinde silahlı mücadele gözardı edilmemeli.

DAHA VAHİMLERİ YAŞANABİLİR

Bölgeden devletin çekildiği iddiaları var, siz o süreçte bölgede görev yapan bir emniyet müdürüsünüz çekildiniz mi sokaklardan?

Çözüm süreci boyunca bölgede silahlı kuvvetlerin, polisin, jandarmanın hâkimiyeti zayıflatıldı. Bu hâkimiyet tekrar kazanacak demokratik uygulamalar ortaya konulmalı.

Çok daha kötü sonuçların ortaya çıkabileceğini söylediniz, ne gibi, iç savaş mı çıkacak?

Ben o kelimeyi kullanmak istemiyorum. Felaket tellallığı da yapmak istemem ama eğer bugünler kontrol altına alınamazsa, süreç iyi yönetilemezse çok büyük sayılarda insanların katledildiği, 6-7-8 Ekim’i gölgede bırakacak çok vahim olaylar ve çatışmalarla karşılaşabiliriz. Ne terör örgütüne taviz verilmeli ne demokratik açılımlardan vazgeçilmeli. Gerilimi ve gerginliği en aza indirecek yeni stratejiler geliştirilmeli.

Günün Önemli Haberleri