Bingöl Eski Emniyet Müdürü'nden derin plan uyarısı!
Abone olBingöl eski Emniyet Müdürü Ercan Taştekin, çözüm süreciyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. İnternethaber'e konuşan Taştekin, PKK'nın derin planıyla ilgili uyardı.
İNTERNETHABER
- Güvenlik Stratejileri Araştırma
Merkezi Başkanı ve Bingöl Emniyet Eski Emniyet Müdürü Ercan
Taştekin, çözüm sürecinde polisin pasifize edildiğini söylerken,
Öcalan'ın önemli bir aktör haline getirilmeye çalışıldığının altını
çizdi.
İnternethaber.com'dan Didem Tomaslar'a konuşan Bingöl
Emniyet Eski Emniyet Müdürü Ercan Taştekin, son zamanlarda yaşanan
olayları değerlendirdi. PKK'nın şehir gücünü test ettiğini
vurgularken, yaşanan süreçte Genelkurmay'a dahi bilgi
verilmediğini iddia etti.
"POLİS PASİFİZE EDİLDİ, İKİLEMDE
BIRAKILDI"
-Görev yaptığınız yerlerde bölge halkı tarafından sevilen
ve mesleğine sadık biri olarak Bingöl Emniyet Müdürlüğünden istifa
ettiniz. Bölgedeki emniyet mensuplarının çözüm süreci pratiği
nasıl?
Öncelikle “halk tarafından sevilen ve mesleğine
sadık” teveccühünüz için teşekkür ederim. 1981 senesinde
Polis Koleji’ne girerek Polis ailesine katıldım. Yaklaşık 33 yıldır
polis ailesi üyesiyim. Gerçekten mesleğimi her zaman çok sevdim.
Ayrıca, her zaman halkın hizmetinde olan halka değer veren bir
meslek anlayışıyla hareket etmek istedim. GÜSAM’da aynı
ilkelerle hareket ediyoruz. GÜSAM bir yönüyle güvenlik
hizmetlerinin sivil yüzü. Aslında GÜSAM’ da daha
profesyonel, bilimsel ve akademik polislik yapmaya yani
halkımızın huzur ve güvenliğine yararlı olan çalışmalar üretmeye
devam ediyoruz.
Çözüm süreci boyunca süreç için son derece önemli olan Bingöl
ilimizde 19 ay İl Emniyet Müdürlüğü yaptım. Terör sorununun çözümü
mutlak surette sivil, demokratik ve hukukun üstünlüğünü ilke
edinmiş siyasetle mümkündür. Terörü salt silahlı mücadele
ile çözemezsiniz ama silahlı mücadelesiz de
çözemezsiniz.
ÇÖZÜM SÜRECİ İSTİSMAR
EDİLDİ
Çözüm sürecinin başlangıcından itibaren her zaman
destekledim. Halen de, anaların ağlamaması, silahların susması ve
siyasetin sorunları çözmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama mevcut
“çözüm sürecinde” bu hedeflerden uzaklaşıldığını
sürecin paydaşları tarafından üst düzeyde istismar edildiğini
düşünüyorum.
Bir tarafın günübirlik politik çıkarları doğrultusunda
diğer tarafında silahlı terör örgütü gücünü pekiştirmek konusunda
sürecin kötüye kullanıldığını düşünüyorum. Maalesef geçen
zaman içerisinde bazen sürecin iyi yönetilememesiyle karşılaştık.
Benim zihnimde süreç ile ilgili ilk soru işaretleri, yeterli zaman
dilimi olmasına rağmen terör örgütünün silahlı unsurlarının
yurtdışına çıkmaması, terör örgütünün silahlı unsurlarına katılımın
sürekli artması ve her iki tarafında söylemelerinin farklı
eylemlerinin farklı olması ile başladı. Siyasi uzantıları
dururken, terörist başının önemli bir aktör haline getirilmeye
çalışılmasını da ayrı bir sorun olarak görüyorum.
POLİSE SÜREÇLE İLGİLİ
HİÇBİR BİLGİLENDİRME YAPILMADI
Sürecin ilk günlerinde polisin nasıl davranması gerektiği ile
ilgili belirli bir bilgilendirmemenin doğal olabileceğini düşündüm.
Ama yeterli zaman geçmesine rağmen süreçle ilgili ve nasıl
davranılması ile ilgili hiçbir bilgilendirme yapılmaması son derece
büyük sorunlar oluşturmaya başladı. Bir yanda “aman süreci
bozan biz olmayalım” hassasiyeti ama diğer yanda elini
kolunu sallayarak hâkimiyetini her geçen gün artıran, sürekli araç
yakma, yol kesme, vatandaşları sindirme eylemleri yapan terör
örgütü. Merkezle paylaştığımız da "siz ne yapacağınızı
bilirsiniz” tarzı sorumluluğu üzerine almayan, problem
çıktığında “niye böyle yaptınız” diye sorgulayan
bir merkez yönetimi.
Tam bir ikilem durumu. Bir yanda “hukukun üstünlüğü” ilkesi
içerisinde uymak ve uygulamak zorunda olduğunuz mevzuat, diğer
yanda bunun tam tersini talep eden bir duruş sergileyen merkezi
yönetim. Problem çıktığında bedelini sahada görev yapan
uygulamacıların ödeyeceği bir ortam. Ve her geçen gün artan
tezatlar. Terör örgütünün her geçen gün bölgede etkin hale gelmesi,
hakimiyet alanını ve oranını artırması, devletin bilhassa polisin
pasifize edilmesi...
PKK BİNGÖL'DE REFLEKSLERİNİ
ÖLÇTÜ
-Kobani'ye destek eylemlerinde Bingöl'de yaşananlar
hakkında ne düşünüyorsunuz?
6-9 Ekim olaylarında terör örgütü Bingöl’deki hakimiyetini
artırmak, devlete sadık kesimleri sindirmek için İl Emniyet
Müdürüne ve çalışma arkadaşlarına saldırı düzenledi. Bingöl'deki
eylemde de refleksleri ölçtü. Devlete sadık kesimleri bölgeden
uzaklaştırmak ve bölgede kendi homojen yapısını oluşturmak amacıyla
bu saldırıyı Bingöl’de düzenledi.
6-9 Ekim olaylarının amacı zaten terör örgütünün
kendi kitlesinin ve kendi silahlı adamlarının durumunu görmek
istemesidir. Ayrıca örgüt seçim için bölgedeki kitleyi
kendi yörüngesine çekmeye çalıştı. Bir diğer yandan da yeni
devletin son süreçteki güvenlik görevlilerinin kapasitesini test
etti. Zira asker sokağa indi.
6-7 Ekim günleri doğu ve güneydoğudaki birçok kentte çok
sayıda öldürme yaralama, yakıp yıkma vb. olaylar yaşandı. Bingöl’de
ise hemen hemen hiçbir olay yaşanmaması, örgütün burada son derece
zayıf kalması –muhtemelen- örgüt yönetiminin de dikkatini çekti.
Bu nedenle kendi açılarından oluşan bu zafiyeti gidermek
amacıyla 9 Ekimde son derece üst düzey bir eylem planladılar ve
gerçekleştirdiler.
TURGUT ÖZAL VE EŞREF BİTLİS SORUNU ÇÖZMEK
İSTEMİŞTİ
- Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımızda PKK ile diyalog
kanalının geliştiği dönemlerin akamete uğramasını güvenlik uzmanı
olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Görüşmelerdeki tıkanmalar illa
karanlık odaklara mı bağlanmalıdır yoksa tarafların dürüst bir
barış için güven zemini kuramamalarına mı bağlanmalı?
Öncelikle daha önce başlatılan ve tamamına yakını terör
örgütünün sansasyonel eylemleri neticesi son bulan kısa süreli
ateşkes (çatışmasızlık) dönemlerini ayrı ayrı dönemine göre
değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Sorunu akılcı ve
toptan çözme gayreti içine girme teşebbüsünde bulunan rahmetli
Turgut ÖZAL’ın zamanında Eşref BİTLİS ve ekibinin başına gelenlere
bakıldığında (rahmetlinin şüpheli ölümünü de buna
ekleyebiliriz) bu süreçlerin uluslararası faktörlerini hesaba
katmadan veya devre dışı bırakarak yürütülme imkânlarının olmadığı
anlaşılacaktır.
PKK İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİNDEN
BAĞIMSIZ HAREKET EDEMEZ
PKK gibi farklı ülkelerde silahlı faaliyet yürüten ve etki
alanı olan terör örgütlerinin farklı istihbarat örgütlerinden
bağımsız – hele hele Ortadoğu gibi bir bölgede-
hareket edebileceğini düşünmek saflık olacaktır.
Burada önemli olan elbette tarafların samimiyeti, iyi niyeti
olacaktır, ancak zamanlama faktörü çok daha önemlidir. Zamanlama
derken buna uluslararası konjöktürü hesaba katarken, Devlet olarak
da sizin en güçlü terör örgütünün de en zayıf olduğu anın
seçilmesi, bölgesel gelişmelerin doğru okunarak kendi gücünüzü de
objektif olarak doğru değerlendirerek ona uygun adımların atılması
gibi etkenleri kast ediyorum.
Tabii sürecin adımlarının taraflarca belirlenerek bunu
toplumun diğer katmanlarını da içine alacak şekilde yürütülmesi
daha sağlıklı yürümesinin en azından sürecin “çatışmasızlık
sürecinden çözüm sürecine” geçişini sağlayacaktır diye
düşünüyorum.
KARŞILIKLI İNANÇ EKSİKLİĞİ
VAR
Karşılıklı inanç eksikliği var ”Silahları bırakalım da bizi toptan
imha edin de mi” demişti Leyla Zana.
Ayrıca, Oslo
görüşmelerini domine eden gücün etkisi görülüyor her aşamada.
Seçmeni kaybetmek istemeyen hükümetin “terörle mücadele
siyasetle müzakere” söylemi başından beri içi boş bir
slogandır.
Zira Oslo’da teröristlerle müzakere yapılmıştır.
Muhataplar terörist başı adına görüşmüştür. Halen terörist
başı İmralı’dan süreci yönetmektedir.
DEVLET İTİBAR
KAYBETTİ
Şu ana kadar bu görüşmelerden örgüt uluslararası statü
kazanmıştır/kazanmaktadır. Devlet itibar
kaybetmiştir/kaybetmektedir. Akıl almaz olaylar
yaşanmıştır. Örneğin; Tugay içerisinde Türk bayrağı
indirilmiştir.
Görüşmelerde kesilme yok, kamuoyunu alıştırma var. 2012
açlık grevlerinde de 6-9 Ekim Kobani eylemlerinde de terörist
başının haklı olarak tek muhatap olduğunun, liderliğinin ne kadar
etkin olduğunun ispatı için 45 insanımız ölmüştür. Bu
değerlendirmeleri güvenlikçi yaklaşımı olarak görenler geldikleri
noktada manevra yapamaz haldeler.
MİT'İN KCK'YA SIZMASI BAŞARI DEĞİL
Mİ?
-KCK operasyonları sırasında emniyet kaynaklarına yakın
bilinen medya çevreleri MİT'in KCK'ya sızmasını suçlayıcı bir
tavırla yazdı. Bu sızma iddiası doğruysa Türkiye devleti için
başarı değil mi?
İşin açıkçası, emniyet kaynaklarına yakın veya uzak bilinen
medya çevreleri var mıdır, bilemiyorum.
Tüm devlet kurumları ve devlet görevlileri, terörle
mücadelede devletin çizdiği meşru sınırlar ve hukuk içerisinde
hareket etmelidir. Maalesef ülkemizde terörü en çok azdıran
geçmişte devlet görevlilerince yapılan hukuk dışı çalışmalardır.
Eğer mücadelede yasal mevzuat yetersiz kalıyorsa ve bu mücadeleyi
olumsuz etkiliyorsa, bu eksiklik yasal düzenlemeler ile aşılmalı,
kurumların ve devlet görevlilerinin hukuk dışı çalışmaları ile
değil.
MİT’in KCK’ya sızması tabii ki misyonunun doğal
gereği ve sonucudur. Burada yanlış anlaşıldığına inandığım şu nokta
var; tabii ki MİT terör örgütlerine iç hulul, dış hulul tarzlarıyla
sızacak. Ülke menfaatlerini koruma noktasında hizmet
üretecek. Ama örgütün içindeki ajanları ile örgütün bir takım
faaliyetlerini önleyebilecekken “sonucunda insan yaşamına mal olan
eylemlerine” bile müdahale etmemesi böyle bir algıya sebep
oluyor.
Siz gizli servis olarak örgütün içinde bu kadar üst düzey
ajanlara sahip olacaksınız ve bu örgüt hala devleti zaafa
uğratacak, vatandaşın devletine olan güvenini ve inancını sarsacak
kadar etkin eylemliliğe sahip olacaklar. İşte bu kabul edilebilir
değil.
”Triple x” filminde çok hoş bir sahne
vardı bu konuyu işleyen.Orada Rus mafyasının içine sızarak deşifre
etmesini istedikleri mahkuma iki yıldan fazla bir zaman bu yapıyı
deşifre etmeye çalıştıklarını söyleyince “niçin bu kadar
beklediniz,daha ne yapmalarını bekliyordunuz?”diye
soruyordu başrol oyuncusu.
“Ajanlar yer tutsun, daha iyi konumlara gelsinler
diye eylemlerinden devletin güvenlik birimleri haberdar edilmedi mi
yoksa?” diye belki stratejik planlardan haberdar
olmayanların serzenişleri olabilir.
Onca eylem olurken, her fırsatta örgüte çok sayıda
elemanlarının sızdığını söyleyen bir yapının bu eylemlerin
önlenmesi ve aydınlatılması noktasında yeterince katkıda
bulunmaması sorun olarak görülüyor olabilir.
Zira fotoğrafı Genelkurmay Başkanlığının bile
göremediğini varsayarsak stratejik planların derinliğini ve
genişliğini arkadaşı şehit olmuş güvenlik kuvvetlerinin
personelinin anlayışla karşılamasını beklemek abesle iştigal
olur. En azından gerçekçi olmaz.
İSTİHBARAT BİRİMLERİ ARASI
ÇATIŞMA
-Devlet içinde farklı istihbarat
birimlerinin(tsk,mit,emniyet) koordinasyon bozukluğu mu var
yoksa güç mücadelesi mi? Kurumların temel milli güvenlik
meselelerinde uyum çalışılması gerekmez mi yoksa her ülkede işleyiş
böyle mi? İşin doğasında klik mücadelesi mi var?
Kurumlar arasında koordinasyon eksikliği, bilgi
paylaşılmaması gibi hususlar aslında bizim gibi pek çok ülkelerde
yaşanmış/yaşanmakta olan konulardır. 11 Eylül saldırıları
sonrasında bu konu ABD’nde de çok ciddi manada tartışılmıştır. Aynı
veya benzer görevi yapan farklı kurum ve güvenlik birimlerinin
nasıl bir platformda ortak çalışır hale getirileceği hususu farklı
bir modelle büyük ölçüde halledilmiştir. Nasıl bir yapılanma
kurulduğu konusu ayrı bir başlık altında incelenebilir.
Elbette her kurumun hatta kurumlar içindeki birimlerin dahi
doğası gereği elindeki bilgilerin paylaşımında biraz kıskanç
olmaları kaçınılmazdır. Üstelik ortak çalışma kültürünün çok az
olduğu, kurumların şu ya da bu şekilde yapısallaşmalarını
tamamlayamamış olduğu bizim gibi ülkelerde farklı istihbarat
birimlerinin ortak çalışmalarının çok kolay olamayacağı
açıktır.
Bir de buna kurumların görev alanlarının net çizgilerle yasal
olarak belirlenmemiş olması ve kurumların görev gereği sık sık
karşı karşıya geliyor olmasını da ekleyebiliriz.
Küçük tatlı çekişmeler işin doğası gereği elbette
olacaktır, ama bunun alt seviyede tutularak genel olarak kurumlar
arası çatışmalara kesinlikle götürülmemesi gerekir. Ayrıca
kurumların görev yapıları gereği olaylara farklı yaklaşım tarzı
getirmeleri normaldir.
Örneğin Kolluk istihbarat birimlerinin istihbarat toplama
amaçları önleyici ve operasyon amaçlıdır, ancak MİT in istihbarat
anlayışı haliyle kolluktaki operasyonel mantıktan çok daha
farklıdır. Dolayısıyla alanda kurumsal çatışmaların yaşanması da
kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkacaktır.
Bunun önüne nasıl geçilebilir sorusunun cevabına gelince de
farklı ülkelerde denenen modelleri de gözönüne alarak görev
alanlarının (iç istihbarat polis, jandarma ve dış
istihbarat MİT ayrımı gibi) belirlenmesi, bilgi paylaşım
usul ve esaslarının yasal bir çerçeveye oturtulması, kurumlar arası
ortak çalışmalara ağırlık verilerek bir çalışma kültürünün
geliştirilmesi gibi hususlar dile getirilebilir. Tabii kurum
yöneticilerin paylaşım ve ortak çalışma konularındaki iyi niyetleri
ve istekleri de çok önem arz etmektedir.
17-25 ARALIK OLMASAYDI DA EMNİYETTE YENİ
KADROLAŞMA YAPILACAKTI
-Emniyet yapısının karşı karşıya olduğu problemler
nelerdir?
17-25 Aralık sonrası Emniyet teşkilatında son derece sıra
dışı olaylar yaşandı ve yaşanıyor. Ben aslında bu yaşananların
17-25 Aralıkla çok ilgisinin olduğunu düşünmüyorum. O operasyonlar
yapılmasaydı da bu yaşananlar olacaktı. Yapılmaya çalışılan bir
tasfiye değil, bir kadrolaşma.
”Devlet Polisi”nin yok edilmeye çalışıldığı “Parti
Polisi”nin kurulmaya çalışıldığını görüyoruz. Ve belki de
güvenlik stratejileri açısından son derece tehlikeli gelişmeler.
Eğer bu önlenmez ise çok yakında son derece büyük güvenlik
sorunları yaşayabiliriz.