Bin yıllık arkadaşının kitabını tanıttı
Abone olSavaş Ay, bugünkü köşesini 'bin yıllık arkadaşım' dediği Güler Kazmacı'nın piyasaya yeni çıkan 'Anarşist Bir Kadının Aşkları' isimli kitabına kendi deyişiyle ' teslim
Usta gazeteci Savaş Ay, bayramın ilk günü köşesini 'bin yıllık'
dostum dediği Güler Kazmacı'ya ayırdı. Kazmacı'nın yeni piyasaya
sunulan "Anarşist Bir Kadının Aşkları" kitabını köşesine
tanıtım yazası yazan Ay, diyerek, köşesini 'bin yıllık dostu'na
teslim etti:
- Bin yıllık arkadaşım Güler Kazmacı çok hoş bir kitap yazmış.
Bugün seve seve onun güzel anılarına sevecen kalemine teslim
ediyorum köşemi.
Özel sektör evliliği
Bir gün gerçek anlamda ve delice aşık olsam bile sevdiğim erkekle
birlikte yaşamak için bu iki yüzlü düzenin parçası olmak üzere asla
imza atmayacağım.
Ama geleneksel şartlanmaların gölgesinde büyüyen erkeklerin
kafasında başka türden "ciddi" bir ilişki modeli olmadığı için,
eğer bir kadın evlilik kurumunu reddedip nikah amaçlı aşk
yaşamıyorsa onun mutlaka "oynak" olduğunu ve kendilerine duygusal
anlamda bağlanmayacağını düşünüyorlar.
Veya para ve güç kazanmak için hiç durmaksızın koşup durdukları
hayat yollarında burunları sıkça sürtüldüğü için "özgüven
damarları" tıkalı olduğundan, evlenmek istemeyen bir kadının
erkeklere değer vermediğini sanıyorlar.
Oysa insanlar evliliğin asla "af çıkmayan" mahkumiyet zincirleri
yerine aşkın kokulu tutkalıyla birlikte olsalar, hayatı daha güzel,
daha değerli yaşayacaklar.
Güvence modeli
Lakin o vakit ev, araba, arsa, yazlık gibi mülkiyet sorunları çıkar
ve "güvencesiz" kalırlar, olur mu ya!
Yine de bence evlilik kurumu zaten çok zengin ya da çok yoksul
olanlarda işlevini kaybettiği için çoktan iflas edip çökmüş
vaziyette ve sadece orta sınıfın bırakmak istemeyerek sıkı sıkıya
sarıldığı bir "güvence modeli."
Çünkü çok zengin olanların nasıl olsa güvence diye bir derdi yok,
çok yoksul olanların ise paylaşacak mülkiyetleri. Ve bu yüzden çok
zengin ve çok yoksul olanlar durmadan eş değiştirebilirken, orta
sınıfın korkakları üç kuruşluk mülkiyet hakları yüzünden
birbirlerine yapışıp kalıyorlar.
Ama eğer bastırıp gizlemeye çalıştıkları mutsuzlukları o
vazgeçilmez güvence isteklerini bile aşacak hale geliyorsa,
bakıyorsun bir gün aniden cinnet geçirip birbirlerinin boğazını
sıkıyorlar.
Fakat bence insanlar "mutluluk niyetiyle" yine de mutlaka evlenmek
istiyorlarsa, artık bunu devlet memuriyeti gibi bir kere imza
attıktan sonra rahatlayıp arkasına yaslanarak "hadi bakalım,
kolaysa işten atsınlar" diye ömür boyu güvenceye kavuşmak şeklinde
yapmalılar.
Sözleşmeli evlilik imzaları
Tersine aynen özel sektör sözleşmeleri gibi bir yıllık, üç yıllık
ya da beş yıllık gibi evlilik imzaları atmalılar.
Çünkü insanoğlunun mantığı devlet memuriyetine "bugün git, yarın
gel" gevşekliği ve aldırmazlığı ile rahvan çalışırken, özel
sektörde "gözden düşersem kovulurum" kaygısıyla kendine ve karşı
tarafa özen göstermek üzere şekilleniyor.
Ayrıca özel sektör kafasında evlenirlerse sözleşmenin yenileneceği
her tarihte geçen yıllarla "unuttukları" heyecanlara yeniden gark
olacaklar. "Ya sözleşme yenilenmezse" diye o sıralarda
birbirlerinin gözünün içine bakarak daha dikkatli davranmaya
başlayacaklar.
Ve iki taraf da daha evvelki beraberlik durumunun iyisini kötüsünü
gözden geçirip, yeni "koşullar" ortaya kayabilecek.
Üstelik ardından da her imza zamanı geldiğinde yeni bir "evlilik
töreni" yaparak kuru patlıcan kadar tasız hayatlarına bir miktar
anlam ve sevinç katmış olacaklar, fena mı?
Ancak böyle "süreli" yani belli bir tarihe kadar imza atmak kocaman
bir yürek ister, kendine sahiden güvenmek ve inanmak ister, karşı
tarafı memnun ve mutlu etme becerisi ister.
"Nerede" böyle insanlar?
Boş ver!..
Eşcinsel erkeklerin bile toplum korkusundan düğün dernekle evlenip
iki çocuk babası olarak "iyi koca" halleriyle gezdiği bu topluma,
insanın duygusal kanalları açan ve ruhsal iskeletini güçlendirip
biraz daha kendine yakıştıran böyle öneriler "büyük gelir!.."
Aşk yolları
Bence aşk "sadece aşk" olarak yaşandığı zaman değerli ve aşkın
ömrünün uzun veya kısa olması da hiç önemli değil.
Önemli olan şu nerede nasıl biteceğini hiç bilmediğimiz ömrümüzde
"aşkın içinden geçtiği hayat dilimi" ve sana kattığı derinlik.
Çünkü sadece aşkın yaşandığı o pırıltılı zamanın içindeyken hayatın
diğer alanlarındaki pisliklerden ve soysuzluklardan arınıp kendini
evrene daha yakın hissederek sevinçli ve düşünceli yaşarsın.
Sadece aşk insanın düşünce biçimindeki sosyal şartlanmaları ve
artık genlerine kadar yerleşmiş olan sisteme dair alışkanlıklarını
kırıp onu "dünyanın üzerine çıkartır."
Hatta tıpkı suda yaşayan balığın suyun ne olduğunu bilmemesi gibi,
insanın hep içinde yaşadığı için farkına varmayıp gözüne görünmeyen
hayatını ona "dışarıdan" gösterip, eksik ve aksak kısımları
anlamasını da sağlar.
Ve yine sadece aşktır didinerek para kazanmak ve korkarak harcamak
gibi insanın hiç düşünmeden ömrü boyunca arasında gezdiği yaşam
alanlarının içi yüzünü gösteren.
Aşkın insanı gelenek görenek adı altında beynine sokulmuş iki
yüzlülüklerden kurtarıp, sistemin çürümüş haline karşı kendine
getirip "ayılttığını" herhalde devlet muktedirleri ve onların
kapıkulları da biliyor olmalı ki, her fırsatta elele gezen
gençlere, öpüşen çiftlere veya buluşup seks yapan insanlara karşı
acımasızca saldırıyorlar.
Yine de bence dünyanın "içsel" iktidarı devletler, hükümetler ya da
adetler ve töreler değil, aşktır!
Çünkü bütün bu kavramların anlamı ve önemi insanların kafasında
zaman içinde değişir ve yavaşça yerini yeni ideolojilere, yeni
yaptırımlara, yeni geleneklere bırakır.
Yazı: Savaş Ay
Kaynak: