Mit müsteşarı, bir önceki müsteşar, yardımcıları, KCK
soruşturması çerçevesinde ifade vermeleri için savcılığa çağrıldı.
İddialar çok ciddi.
Mit’in, KCK içine yerleştirdiği ajanlarla örgütün faaliyetlerini
yönlendirdiğini, provakasyonlar gerçekleştirdiğini, Öcalan ile
Kandil arasında özel ulak gibi çalıştığını öne süren bir soruşturma
makamı var.
İşin adliye boyutu tartışmalı. Savcının telefonla daveti,
başsavcının ve vekilinin bu davetten haberinin olmaması, işin
ortaya çıkmasının ardından KCK operasyonlarını yürüten polis
şeflerinin görevden alınması, devlet içinde bir bilek güreşi olduğu
izlenimi yaratıyor.
Muhtemelen de var.
Bu bilek güreşinin Gülen Cemaati ile Hükümet arasında olduğunu
söyleyen bir grup da var, tüm Türkiye’de tansiyonun yükselmesine
neden olan girişimi Ergenekon’a mal eden de.
Ben bu spekülasyonlara girmeden, girişimin Türkiye’nin PKK ile
mücadelesine vereceği zarara dikkat çekmek istiyorum.
Çünkü soruşturmanın önemli bir bölümü de internete yansıyan Oslo
görüşmeleri ve İmralı Kandil arasındaki mektuplaşmalarda Mit’in
üstlendiği rol üzerine.
Basına yansıyan kayıtlarda, dönemin Mit Müsteşar
Yardımcısı, karşısındaki PKK’lılara Öcalan ile Kandil arasında
mektuplaşmaya aracılık ettiklerini söylüyor. Bu süreçte hazırlanan
protokollerin İmralı’dan Kandil’e ulaştırılmasında da MİT’in
devrede olduğunu bu kayıtlardan anlıyoruz.
İşte savcılık bu faaliyetlerin suç olduğu görüşünde.
Hakan Fidan, Emre Taner ve diğer üst düzey Mit görevlilerinin
terör örgütüne yardımla suçlanmaları şaşırtıcı olmayacak.
Kim kiminle hangi amaç uğruna mücadele ediyor, şimdilik net
değil. Elde bunu söyleyecek veri de yok.
Ancak ortada çok ciddi bir sonuç var.
Bu girişim Türkiye’nin terörle mücadele biçimini
etkileyecek.
Savcının daveti ile artık, PKK ile masaya oturma ya da başka bir
ifadeyle kanın durması için müzakere seçeneği ortadan kalkmıştır.
Ya bunu suç sayan düzenlemeler yasadan ayıklanır ki, Türkiye’de
savcıların olaylara yaklaşımına, yasaları yorumlayışına
bakıldığında bu çok kolay görünmüyor, ya da o masaya oturacak
bürokrat veya o bürokratı görevlendirecek siyasetçi bulmak mümkün
olmaz.
Hatta yürütülen soruşturma çerçevesinde Başbakan’ın bile ifadeye
çağrılabileceği konuşuluyor ki, kuyuya böyle bir taş atılırsa o
saatten sonra bunu çıkartacak akıllıyı arayacak vakit de bulunmaz.
Bugün terörle mücadele üzerinden yapılan hesaplaşma yarın başka bir
başlıkta devam eder. Bugün hedefte iktidar varsa yarın sıra
muhalefete gelir.
İşte bu nedenle ne oluyorsa bir an önce olmalı, kim kiminle
hesaplaşacaksa hesaplaşmalı ve taşlar yerine oturmalı.
Devlet, o devletin önemli kurumları yeniden kendilerine güvenli,
yasalara saygılı, hesap veren bir biçimde görev yapabilmeli.
Yoksa gücü eline geçirenin, fırsatını bulanın, yasa maddelerini
işine geldiği gibi yorumlayarak intikam alır gibi hareket ettiği
bir düzende, ne adalete güven kalır, ne terörle mücadele edilebilir
ne de terörle mücadele edenler motive edilebilir.