Beyaz Sarayda kara sakallı
Abone olGazeteci-yazar Nurettin İğci; elinde tespih, üzerinde şalvar, sakallı ve başı sarılı bir kahraman yarattı.
Beyaz Saray'da bir kara sakallı var! Gazeteci-yazar Nurettin
İğci; elinde tespih, üzerinde şalvar, sakallı ve başı sarılı bir
kahraman yarattı.
Adı Buş. Beyaz Saray'da yaşıyor... En yakınında Dik Çene ile Rays
var. En büyük korkusu öldürülmek. En tehlikeli düşmanı ise hemen
yanı başında...
ABD Başkanı George Bush'u kahramanı yaptığı 'Bay Buş/Beyaz Saray'da
Kara Sakallı' isimli mizah kitabında gazeteci- yazar Nurettin İğci,
güldürüyor ama güldürdüğü kadar bazı olumsuzlukları da gözler önüne
seriyor.
Baştan sona Buş'un düşünceleri, davranışları ve konuşmaları üzerine
mizah yapılmış minik öykülerden oluşan kitapta İğci, diğer
kahramanları da kendine özgü tanımlıyor; Dik Çene, Rays, Lora, Toni
Bileyir... Buş en çok da öldürülmekten korkuyor ve bunun için
kendince çözüm arayışlarına giriyor. 'Bay Buş' kitabı için, "Eli
kanlı bir insanı kendimce eleştirmeye çalıştım" diyen İğci, şöyle
devam ediyor: "Bu dünyanın kralı benim, ne istersem yaparım diyor,
çocukları kırıyor, insanları kırıyor, hiçbir şeyi umursamıyor. Ben
eleştirimi dile getirmek istedim bu kitapla. Babasından çektik,
ondan çekiyoruz...
Şimdi bir başka Bush'tan daha söz ediliyor. Bir de o çıkarsa
başımıza eyvah ki eyvah!.. İşte bu kitapla ben bir mizahçı olarak
bu durumu ele aldım. Bir yazar olarak başka bir şey yapamadığıma
göre ben de bu şekilde tepkimi koyuyorum." Tercüman gazetesinde
çocuklar için bir sayfası olan İğci, mizah anlayışını ise şöyle
özetliyor: "Herkes olayları kendine göre yorumluyor. 'Benim mizah
anlayışım güldürmektir' diyen var. Bazısı da güldürürken olayları
düşündürmek istiyor. Ben de güldürürken bazı olumsuzlukları da
vermek istiyorum." Çeşitli mizah kitapları yayımlanan Nurettin
İğci, çocuklar için yazmasına şu açıklamayı getiriyor: "Büyük insan
artık belli bir yola girmiş dedim, ağaç yaşken eğilir, olumlu
fikirlere katkıda bulunmak için çocuklara da yazmaya başladım. O
kadar çok olumsuz olay var ki, insan olarak beni rahatsız ediyor.
Ben de çocukları güldürürken birtakım olayları vererek yalnızlıktan
kurtulmaya çalışıyorum... Örneğin siz kırmızı ışıkta beklerken
yanınızdan onlarca insan geçiyor. Ve geçerken size bakıyorlar. O
anda yalnızlık hissediyorsunuz. Kitaplarımı okuyan çocuklardan bir
ikisi de benimle birlikte yeşilin yanmasını beklerse bu benim için
güzel yaşamak adına bir umut olacak." İğci üç yıldır imza günlerine
ve söyleşilere katılıyor. "Emekli olunca ekonomik olarak sırtımı
bir yere yasladığım için üç yıldır sadece kitap yazıyorum"
diyor.
Kitaptan
Aynanın karşısına geçti, ona yansıyan
görüntüsünü tepeden tırnağa gözden geçirdi. Sakalını sıvazlayıp,
şalvarının uçkurunu düzeltti. Tespihini alıp almadığını anlamak
için cebini yokladı.
- Her şey tamam. Tüm dünyayı şaşkına çevirmenin zamanı geldi. Bekle
dünya, yepyeni bir Corç, El Buş geliyor!
Aylardır kapalı tutulduktan sonra salıverilmiş boğa hızıyla
fırladı. Onu bu haliyle ve elinde Allah yazılı kocaman yeşil
bayrakla gören gazeteciler, fotoğraf makineleri ile kameralarına
yapıştı. Sorulacak olsa çoğunun yanıtı, 'zaman zaman yaptığı
tuhaflıkları şaka sanan Buş'un yeni bir garipliği' olurdu. Bu
yüzden, hareketleri gülerek izliyorlardı. Buş direkteki Amerikan
bayrağını indirip, elindekini bağladı. Yeşil bayrak, gönderde
dalgalanmaya başlarken avazının çıktığı kadar haykırdı:
- Artık Müslümanlığın merkezi burası! Ben de şu andan itibaren,
İslam Alemi'nin yeni lideriyim.!
O tümceye noktayı koyduğu anda, dört bir yandan koşan görevliler,
pençeden farksız elleriyle yakaladı.
- Hey ne yapıyorsunuz? Ellerinizi üzerimden çekin, yoksa hepinizi
doğduğunuza pişman ederim!
Buş, kendini kavrayan ellerden kurtulmaya çalışırken, bir ses
işitildi:
- Kafayı yediğine hepiniz tanıksınız! Dünyanın en büyük ülkesinin
yönetimi, böyle birine bırakılabilir mi? Tabii ki bırakılamaz! Onu
hemen akıl hastanesine tıkın!
Buş kulaklarına inanamadı. Çünkü konuşan Lora'ydı.
- Sen bunca yıllık karım, benim akıl hastanesine kapatılmamı
istiyorsun öyle mi?
Lora adamlara, onu bırakıp biraz uzaklaşmalarını işaret etti.
- Evet. Ama hastaneyi istemiyorsan, Ladin'in yanına gönderteyim;
gül gibi geçinir gidersiniz. Ben de çıkarttırdığın yasadan
yararlanarak, koltuğuna otururum. Oh be, yıllardır çektiğim
başkanlık koltuğu hasreti, nihayet sona eriyor.
- Demek koltuğumda gözün vardı.
- Hem de ikisinde birden.
- İyi de ben delirmedim ki, Tanrı'nın emirlerini yerine getirdim.
Lora güldü.
- Bu yaptıklarını görenler, senin gibi düşünmüyor ama, delirdiğine
eminler. Sana bir şey daha söyleyeyim. O Tanrı benim.
- Tanrı sen misin? Ben delirmedim ama, anlaşılan sana bir şeyler
oldu.
- Demek istediğim şu Corçcuğum. Irak'a saldırmanı Tanrı istemiş
olabilir ancak diğerlerini söyleyen bendim.
- Dört dörtlük Müslüman olmamı, başıma kötü bir olay geldiğinde
koltuğa senin oturmanı sağlayacak yasayı çıkarttırmamı isteyen
sendin ha!
- Evet canikom.
- Aptal gibi her dediğini yaptım. Böyle bir durumda 'Sen de mi
Brütüs?' demek gerek.
- İstersen de!
Ne de olsa kocamsın, sana o kadar kıyağım olsun. Ama unutma, ne sen
Sezar'sın, ne de ben Brütüs'üm. Sen Buş'sun, ben de Lora'yım;
üstelik de Başkan Lora. Şimdi doğru din kardeşin Ladin'in yanına ya
da akıl hastanesine, yelkenler fora!
Sabah