Beyaz Kıyametteki 30 yıl
Abone olBilal Civelek adlı öğretmen Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki 30 yılını Beyaz Kıyamet adlı kitapta anlattı.
Bir milleti bölmeye çalışanların en büyük silahı kargaşadır.
Terör ve kargaşa bir milletin başına gelebilecek en büyük
felakettir. Türk Milleti böyle bir felaketi Mustafa Kemal Atatürk
önderliğinde Kuvay-i Milliye ruhuyla seksen beş yıl önce
atlattı...
“Beyaz Kıyamet”te Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk ile başlayan
yeniden doğuşundan sonraki son otuz yılı anlatılmaktadır.
Artık hedeflerine savaşlarla ulaşamayacağını anlayan düşman, iç
kargaşayla Türkiye Cumhuriyet’ini yıkmaya yönelmiştir. Asıl
amaçlarına ulaşmak adına, yıllarca birlik beraberlik içinde yaşayan
Türk ve Kürt’ü karşı karşıya getirerek...
Yazar, geçmişi tahlil ederek Dünya ve Türkiye’yi bekleyen olayları
gözler önüne sermeye çalışıyor. Ve Türk Bayrağı’nın gölgesinde,
yeni bir çağın nasıl başlayacağını; müneccimlik yaparak değil, son
kırk yılda meydana gelen olayları göz önünde bulundurarak, özgün
bir dil ve sade bir anlatımla okuyucuya sunuyor.
“İnsan, Allah’ın müstesna ve en büyük eseridir. Hiçbir varlıkla
kıyaslanamayacak kadar müstesnadır. İnsan, bütün kâinatın özüdür,
kalbidir. İnsan bozuldukça kâinatın bütün dengeleri de bozulur.
Güneş bile insanların yaydığı olumlu ve olumsuz enerjiden
etkilenerek ışık verir. Dünyanın sonu insanların elindedir.
İnsanlık kendinden uzaklaştıkça kıyamet yakınlaşacaktır. Her şey
insan için yaratıldığına göre; insan, niteliklerini kaybettikçe
sonunu da hazırlamış olacaktır. Sonuçta herkes kendi cennetini ya
da cehennemini kendisi hazırlar.”
BEYAZ KIYAMET ÜZERİNE
Bilal Civelek Kimdir? Yazarlık hayatına nasıl başladı ve kitap yazmak nerden aklına geldi biraz açıklar mısınız
!Bilal civelek altı yüz bin öğretmenden birisidir. Bana göre kimlikten çok insanın eserleri konuşulmalıdır. Çünkü insan ölür ama eserler geride kalır ve yaşarlar.
Yazarlık hayatına gelince; Bana göre her
öğretmen bir yazardır. Her insan bir yazardır. Tek farkı yazmak
yerine dinlemeyi okumayı seçer. Yazar kimdir diye bir soru gelseydi
tanımını yapardım. Tabii kendi penceremde gördüğüm yazar portresini
söylerdim, yoksa bir çok ansiklopedik tanımı vardır.
Peki, size göre yazar kimdir? Soruyu sormuş olalım.
Yazar “Şahıs Zamirlerinden “Ben” sözcüğünü
çok kullanmayan kişidir. Böylece yazdığı eserlerde herkes kendini
bulur. Yazarın sofrasında herkese yer
vardır. Yaratılan bütün varlıklar aynı sofrada yemek yediren
yazardır. Onun için “Ben” sözcüğü eserlerinde çok azdır. Şayet
“Ben” eksenli eserler yazarsa sofrasında kimse yoktur. Pişirdiği
yemekleri yalnız kendisi yer. Zaten davet etse de kimse sofrasına
iştirak etmez.
Evet ilginç bir yazar tanımlaması… Öyleyse yazdığınız eserlere gelelim. Biraz onlar üzerinde konuşalım isterseniz.
Ben başta da deyindiğim gibi önemli olan eserlerdir. Onları tartışmak konuşmak lazım. İsmi kıymetli kılan eserdir.
İlk kitabınız “DOKUNMAYIN PORTAKALIMA” ve sonra “DERDO” geldi. Şimdi de “BEYAZ KIYAMET” Üç Kitabın konusu da Doğu ve Güneydoğu… Neden Güneydoğu?... Bundan sizin Doğulu olmanızın bir etkisi var mı?
Var tabii. İnsan daima kendi doğduğu toprakları yazmayı tercih eder. Çünkü o topraklarda doğmuştur ve o toprağın özelliklerini taşır. Böylece yazdığı eser daha gerçekçi ve yerinde tespitlerle yazılmış olur.
Doğu ve Güneydoğu muamma bir bölgedir. Dışardan bakmakla ya da belli bir süre gelip kalmakla anlaşılmaz. Böyle bir çalışma ile kitap yazarsanız mutlaka eksik bir şeyler kalır. Tam manasıyla ifadeler olayları ifade etmez.
İlk kitap -Dokunmayın Portakalıma- kendi
yaşadığım olayların romanlaştırılmış bir gerçek yaşam kesitidir.
İkinci Kitabım-Derdo- Binlerce Güneydoğu gencinin bir kişi üzerinde
romanlaştırılmış bir çalışmadır.
Yaşanan ve hala devamı olan bir romandır. Fakat Beyaz Kıyamet başka
bir açıdan Doğu ve Güneydoğuya bakış fantezisi de diyebiliriz. Yada
bir beyin Fırtınasının ifadelere
dökülüşüdür.
BEYAZ KIYAMET ismi nerden aklınıza geldi. İlk bakışta bu isim genellikle uyuşturucu gibi şeyler çağrıştırıyor. Yani bize öyle geldi. Ancak okuyunca içinde Güneydoğu çıktı.
Evet bunu bir çok okuyucuda duydum. Beyaz
Kıyamet dememizin sebebi, Bu bölgede hala kargaşa sürüyor ama bu
kargaşa sunidir. Tıpkı su dolu bir havuzda hava vererek fırtına yaratmak gibi. Ama er geç
Doğu ve Güney doğu halkı yeter diyecek ve kendi bayrağına sarılarak
bu bölgede bölücüleri kovacaktır. İşte bu haykırış sırasında bir
kıyamet kopacaktır ama sonu hüsran olan bir kıyamet yerine doğruyu
ve güzeli seçecek böylece kıyamet
yeni bembeyaz bir sayfaya dönüşecek. Bunun için kıyameti beyaz
yaptık.
Beyaz kıyamette hem gerçek kahramanlar var hem de hayali, bunu nasıl bütünleştirdiniz yada iki dünyayı nasıl harmanladınız?
Zaten kitabın başında “ BİR BİLGENİN NOT
DEFTERİNDEN” diyoruz. Burada gelecek var. ama geleceğe uzanmak için
geçmişi harmanlamak zorundasınız. Böyle yapmamızın nedeni;
Müneccimlik yaparak kitap yazmak istemedik. Zaten böyle bir
yeteneğimiz de yok. Okuyucuyu kandıramazsınız, Okuyucu zekidir.
Onun zekasına aykırı ütopyalar yaratarak kitap yazarsanız okuyucu
sizinle dalga geçer. Bunda haklıdır da… Fakat olaylara ve belgelere
dayanan bir kurgu yaparsanız okuyucu “Neden olmasın!” sözcüğünü
söyler. Bu söylem kitaba kıymet kazandırır.
BEYAZ KIYAMET kitabı oldukça ilgi görmeye başladı, kitabın ilgi görmesi sizi sevindiriyor mu? Mutlu oluyor musunuz?
Bakın! Zaten eser yazmakla iş bitmiyor.
Onun okuyucudaki yansımaları önemli. Bir insan kitabı okuduktan
sonra hemen kitap hakkında kararını veriri. İyi yada kötü. Şayet
iyi ise hemen yazara bakar ve onu tanımak ister. Yok beğenmemiş ise
kitabı bırakır ve bir daha aynı yazarın kitabını zor beğenir. Şimdi
kitabı beğendirmek yazarın görevi
Şimdi kitap ilgi görüyorsa bundan mutlu olunmaz mı? Elbette yazar
mutlu olur ve daha güzel eserler yazmak için kolları sıvar.
Bundan başka çalışmalarınız olacak mı? Hep bu tarz kitaplarla mı devam edeceksiniz?
Elbette çalışmalar olacaktır. Ama böyle
değil. Bu çok ayrı özellikleri olan değişik bir çalışmaydı. Böyle
devam etmek biraz MODERN MASALCILIK olur ki, buna karşıyım.
Piyasada var böyle çalışmalar. Bir iki üç diye dizisi devam ediyor.
Bana göre bir yerde bitirilmelidir. Aynı senfoniyi çalmak okuyucuyu
sıkar.Bundan başka Türkçe’ye ilk defa çevrilecek iki eser var.
Onların çevirisi üzerinde çalışıyorum. Türk edebiyatına iki güzel
batı tarzı klasik kazandırma çabası içerisindeyiz. Kendimize ait eserler üzerinde çalışmaya devam
edeceğiz.
Türk Romancılığı Hakkında bir şey söylemek ister mısınız? Türk Romancılığının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Türk romancılığı GRİLEŞTİ. Önce Beyazdı ama
şimdi renk değiştirdi. Bunun nedeni araştırma yerine masa başı
çalışmalardır. Masa başı çalışmaları güzel eserlerin çıkmasına
engel olur. Daha Doğrusu Türk Geleneksel Romanındaki tadı alıp
yerine bir çok tadı ağızlara bırakıyor. Bu da okuyucuyu sıkıyor,
kitap okumaktan uzaklaştırıyor. GRİ EDEBİYAT devri yaşıyoruz. Bize göre GRİ EDEBİYAT hemen
terk edilmeli ve temelde romanı paha biçilmez kılan değerlere
dönülmelidir. Bu değerler araştırma ile ortaya çıkar.
GRİ EDEBİYAT terimini sizden duyduk bunu biraz açar mısınız?
GRİ DEBİYAT benim kendi tanımımdır. Yani
ben böyle tanımladım. Başkası siyah der ya kırmızı… Bu terimin
anlamı konu seçimlerinden dolayı söyledim. Yani biri bir konuda
kitap yazar, yüz tane aynı konunun peşine düşer. Konu aynıdır fakat
biri olayın kurcuğundan başlamış, diğeri başından, bir diğeri
ortasından almış gidiyor. Yüz kitabı
olan yazarlarımız var. Bu gurur verici tabii ama hepsi
aynı konu üzerine yazılmış.
Kahramanlar ve yerler değiştirilerek fabrika gibi roman üretilmiş.
İşte günümüzde bu tür romanlar çok yazıldığı için GRİ EDEBİYAT dedim.
Bu güzel söyleşiden dolayı teşekkür ediyoruz ve başka eserlerinizi konuşmak umuduyla başarılar diliyoruz.Ama şu GRİ EDEBİYAT ÇAĞI herkesin dikkatini çekeceğini ve üzerinde konuşulacağın tahmin ediyoruz.
Konuşulması lazım. Bakın her konuda bir çok tartışmalar oluyor ama edebiyatımızın gidişi hakkında daha bir program görmedim. Konuşulması lazım ki; Benim de yanlışım varsa düzeltme yoluna gideyim. Yazarın aynası okuyucudur. Ve eleştirilerdir. Eleştiriler olmadıkça Türkiye’de romancı yetişmesi çok zor. Çünkü ben hala nerde olduğumu ilmiyorum. Bunu ancak eleştirilerle anlayabilirim.