BEŞİKTAŞLI KALECİ MCGREGOR’IN HAYAT HİKAYESİ
Abone olBeşiktaş’ın başarılı kalecisi Allan McGregor, kariyerini, siyah-beyazlı kulübü ve hayat hikayesini anlattı.<br/>Tam Saha’ya açıklamalarda bu...
Beşiktaş’ın başarılı kalecisi Allan McGregor, kariyerini,
siyah-beyazlı kulübü ve hayat hikayesini anlattı.
Tam Saha’ya açıklamalarda bulunan siyah-beyazlı kaleci Allan
McGregor, gelecek sezon UEFA Avrupa Ligi’nde mücadele edeceklerini
söyledi. McGregor, kariyerini anlatarak başladığı konuşmasında,
“Henüz 17 yaşındayken A takımın bir kupa maçında yedek kulübesinde
oturacak kadar şanslıydım. Rangers’ın dünya çapındaki oyuncularının
arasında yer almak o yaştaki bir oyuncu için büyük bir gurur
kaynağıydı. Deyim yerindeyse ağzıma bir parmak bal çalınmıştı.
Ondan sonra 2 yıl süren ciddi bir sakatlık geçirdim. Neredeyse 19
yaşına kadar futbolun dışındaydım. Genç bir oyuncu için çok zor bir
durumdu bu. Kendinizi çaresiz hissediyorsunuz, bir an önce dönmek
ve yeniden takımınızın bir parçası olmak istiyorsunuz. 2000 yılında
yeniden oynamaya başladıktan sonra soyunma odasındaki yerimi
yeniden A takımın arasına aldılar. 2-3 yıl boyunca yedek
kulübesindeydim. Birkaç kupa maçında ve sezon sonundaki birkaç
maçta şans buldum ama çok fazla oynayabildiğimi söyleyemeyeceğim.
2003 yılında kiraya verildim, geri döndüm, yeniden kiraya verildim
ve bir kez daha geri döndüm. 2006 yılında Paul Le Guen geldiğinde
yanında Fransız kaleci Lionel Letizi’yi de getirdi. İki defa
kiralık gidip geldikten sonra o sezon artık en üst seviyede
oynayabileceğimi ve A takımın bir parçası olmam gerektiğini
hissediyordum. Takımın o sezondaki birinci kalecisi tabii ki
Letizi’ydi. Ama o bir sakatlık geçirince 8 maç oynama şansı buldum.
İyileştiğinde yeniden Letizi kaleye geçti ancak birkaç maç sonra
kendisi için şanssızlık, benim için şans olacak bir şekilde yeniden
sakatlandı ve artık değişmez bir şekilde Rangers’ın kalecisi oldum”
dedi.
“BÜYÜK VEYA KÜÇÜK TAKIM KALECİSİ OLMANIZIN BİR FARKI YOK”
Büyük takımlarda ve küçük takımlarda kaleci olmanın bir farkın
bulunmadığını dile getiren başarılı file bekçisi, “Atılan bir uzun
top savunmanızın üzerinden geçer de size doğru yaklaşırsa ve siz de
topa forvet oyuncusundan daha yakınsanız elbette bir libero gibi
çıkıp o topu uzaklaştırırsınız. Bence burada büyük veya küçük takım
kalecisi olmanızın bir farkı yok. O andaki pozisyon neyi
gerektiriyorsa onu yaparsızın. Kalecilere baktığımızda bazılarının
kendilerinden geçip önlerindeki savunma oyuncularına bağırdığını
görürüz. Ya da yine büyük kaleciler arasında son derece sakin ve
soğukkanlı olanlar vardır. Davranışlarıyla önlerinde oynayan
arkadaşlarını rahatlatırlar. Ama bu işin şöyle ya da böyle olmalı
diyebileceğimiz mutlak doğruları yok bence. Sanırım herkes aynı
tipte olsa ya da aynı tipte oynasa futbol çok sıkıcı olurdu. Benim
bu anlamda nasıl bir kaleci olduğuma gelince; o andaki duruma ya da
gelişen pozisyona bağlı. Bazı pozisyonlarda delirebiliyorum, bazı
pozisyonlarda ise sakin kalabiliyorum” şeklinde konuştu.
“KALECİLİĞİN HER ALANINDA İYİ OLMAK ZORUNDA OLDUĞUMU
DÜŞÜNÜYORUM”
Kaleci olmasına karşın ayaklarını da çok iyi kullandığına değinen
McGregor, “Çocuk yaşlardan beri özellikle ayaklarıma hâkim olmaya
çalıştığım, 11-12 yaşından itibaren bununla ilgili antrenmanlar
yaptığım için ayaklarıma hâkim olmam normal. Çünkü o yaşlardan
itibaren antrenörlerim bana bu antrenmanları yaptırıyordu. Şu anda
bile kaleciler olarak beşe iki oyunlarına, ikili pas oyunlarına
katılıyoruz. Çünkü günümüz futbolunda kaleciler olarak ayaklarınıza
hâkim olmaya mecbursunuz. Ama ben kaleciliğin her alanında iyi
olmak zorunda olduğumu düşünüyorum. ‘Bu iyi bir çizgi kalecisidir’
ya da ‘Şu yan toplarda çok iyidir’ diye bilinmektense her konuda
elimden geldiğince kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bu ister
ayakları iyi kullanmak olsun, isterse önden veya yandan gelen
topları karşılamak olsun” ifadelerini kullandı.
“PENALTI KONUSUNDA ÖZEL BİR ÇALIŞMA YAPMIYORUM”
Penaltı kurtarışlarıyla ilgili olarak ise siyah-beyazlı file
bekçisi, “Öncelikle Türkiye’de de bir penaltı kurtardığımı
hatırlatayım. Devre arasında Antalya’da düzenlenen turnuvada
Trabzonspor’un kullandığı bir penaltıda golü önlemiştim. Penaltı
kurtarmak tamamen atılan şuta, şutun şiddetine ve topun nereye
gittiğine bağlı. Bazen bir tarafınıza yatarsınız ve top size
çarpar. Bazen de kalecinin çok özel bir şeyler yapması gerekir.
Dürüst olmam gerekirse penaltı kurtarmak başta da dediğim gibi
vuruşu yapanın attığı şutla ilgili. Ben penaltı konusunda özel bir
çalışma yapmıyorum. Kurtarmak tamamen duruma ve şansa bağlı.
Elbette ki oyuncu koşu yaparken onun nereye atacağını düşünüyorum
ama topun nereye gideceğine dair yüzde 33.333 şansım olduğunu da
biliyorum. Sola, sağa ya da ortaya” diye konuştu.
McGregor, idolleri ve beğendiği kalecileri ise şöyle anlattı:
“Manchester United’ın Danimarkalı kalecisi Peter Schmeichel ve
İskoçya futbolunun büyük kalecilerinden Andy Goram, başlangıçtaki
idollerimdi. Bugün ise beğendiğim kaleciler arasında aklıma gelen
ilk isimler Petr Cech, Gianluigi Buffon ve Joe Hart.”
“İSKOÇYA’DA BASIN KÂBUS GİBİ”
Konuşmasında İskoçya basınından dert yanan McGregor, “İskoçya’da
basın gerçekten kâbus gibi. Özellikle Rangers veya Celtic’te
oynuyorsanız hayatınızı alt üst ediyorlar, sizin üzerinizden haber
üretmeye çalışıyorlar. Haber üretmek için var olmayan şeyleri
yazabiliyorlar. Bu konuda fazla yapabilecek bir şeyiniz de yok.
Gerçekten de kötü niyetliler. Bu nedenle İskoçya’daki basına
konuşmuyorum. Sizin burada da kullanılıyor mu bilmiyorum ama bizim
orada, ‘İşin içinde doğruluk payı varsa oradan haber çıkmaz’ diye
bir söz var. Ne yazık ki basın her şeyi olduğundan çok daha kötü
göstermeye çabalıyor” şeklinde konuştu.
“TUGAY RANGERS’TA OYNARKEN BEN ÇIRAKLIK DÖNEMİNDEYDİM”
Tugay Kerimoğlu’nun Rangers forması giydiği zamanları da anlatan
Allan McGregor, “Tugay Rangers’ta oynarken ben çıraklık
dönemindeydim. Orada şöyle bir sistemimiz vardı; genç oyuncular A
takıma geçmeden önce A takımın ayak işlerini yapardı. Örneğin
kramponları temizlemek, kale direklerini taşımak, malzemecilere
yardım etmek gibi. O dönemde belki biraz aşağılandığınızı
düşünürsünüz ama aslında karakteriniz gelişir, büyüklerinize ve
onların oyununa saygı duymayı öğrenirsiniz. Bu süreç sizin
ayaklarınızın yere daha sağlam basmanızı sağlar. Üstelik Noel gibi
dönemlerde A takım oyuncularından 50 pound gibi hediyeler alırsınız
ki, o yaştaki çocuklar için bu iyi bir paradır. İşte Tugay
Kerimoğlu’nun Rangers’ta oynadığı dönem, benim bu çıraklık
yıllarıma rastlıyor. Ve onu en iyi hatırladığım maç da Monaco ile
deplasmanda oynanan bir Şampiyonlar Ligi karşılaşması. Neden
bilmiyorum ama o maçta libero oynamış ve harika bir performans
sergilemişti. Maç da 1-1 berabere bitmişti” dedi.
“RANGERS’IN 1 NUMARALI KALECİSİ OLMAK, BÜTÜN DÜNYAYA SAHİP OLMAK
GİBİYDİ”
Rangers’da oynamanın kendisi için çok önemli olduğuna değinen
McGregor, “Rangers çok büyük bir kulüp ve çok büyük bir kurum.
Çocukluğundan beri o kulübün bir parçası olan benim için Rangers’ın
1 numaralı kalecisi olmak, bütün dünyaya sahip olmak gibiydi.
Rangers ya da Celtic gibi bir takımda oynuyorsanız üzerinizdeki
baskı çok büyüktür. Elbette Beşiktaş için de bu durum geçerli.
Bütün spotlar üzerinizdedir. Deplasmanda bir beraberlik aldığınızda
bile dünyanın sonu gelmiş gibidir. Her maçı kazanmak
zorundasınızdır. Hatta bu da yetmez, farklı kazanmanız gerekir.
Rangers’ı sadece Futbol Federasyonu küme düşürmedi, kulüpler de bu
yönde oy kullandı. Açıkçası bunun nasıl olduğuna gerçekten ben de
inanamıyorum. Bizim için de bu imkânsız bir durumdu. Bu konuyla
ilgili olarak Rangers da dahil 42 kulüp oy kullandı ve 35 kulüp,
takımın 3. Lig’e düşürülmesini istedi. Oylamada söylenen şey,
’sportmenlik ruhu ve futbolun güvenilirliğinin korunması’ydı.
Rangers’ın düşürülmesiyle İskoçya Ligi’nin bu iki olguyu koruyup
koruyamayacağını 2-3 yıl içinde göreceğiz. Ama Rangers düşürülürken
kullanılan slogan buydu. Rangers’ın ciddi bir finansal problemi ve
ondan daha önemlisi başının üzerinde sallanan bir vergi borcu
kılıcı vardı. Kulübü satın alan bugünkü başkan, 10 ay boyunca
elinde fırsat varken o borcu ödemedi. Bence orada da bir kötü niyet
vardı. Aslına bakarsanız borç 18 milyon Euro civarında bir rakamdı
ve birkaç futbolcu satılarak karşılanabilirdi. Bu nedenle de olayın
içinde bir kötü niyet aramak gerekiyor. Oylama öncesinde çok ciddi
tartışmalar oldu. Altı kulüp, oylama öncesinde Rangers’ın
düşürülmesi için tavır koyacaklarını söyledi. Kilmarnock’un
başkanı, ligin payandalarından birisi olan Rangers’a ihtiyaç
duyulduğunu, bu takımla yaptıkları maçlarda çok ciddi gelirler elde
ettiklerini söyleyerek, Rangers’ın düşürülmemesi gerektiğini
savundu. Birkaç alternatif vardı. Bunlardan birisi Rangers’ın bir
alt lige, birisi 3. Lig’e düşürülmesiydi. İki kulüp ise Rangers’ın
futboldan tamamen men edilmesini istemişti. Rangers’ın başkanı,
oylamanın ardından "En azından 3. Lig’e düşürüldük" diye bir
açıklama yaptı ki, bana göre çok komikti. Rangers’ın en büyük
rakibi Celtic’in ise oylamada çekimser kaldığını belirtmem
gerekiyor” açıklamasında bulundu.
“BEŞİKTAŞ’TAN TEKLİF GELİNCE, KESİNLİKLE GELMEK İSTEDİM”
Beşiktaş’a transferiyle ilgili olarak ise McGregor, “Menajerim
Beşiktaş’tan teklif olduğunu söyleyince kesinlikle gelmek istedim.
Çünkü Beşiktaş dünya çapında tanınan bir kulüp. Böyle kulüplerde
kupa ya da kupalar kazanmak için büyük mücadelelerin içine
girersiniz. Nitekim biz de büyük bir aksilik olmazsa önümüzdeki
sezon UEFA Avrupa Ligi’nde mücadele edeceğiz” dedi.
“TÜRKİYE’DE ÇOK ZORLAYICI BİR LİG VAR”
Türk futboluyla ilgili olarak ise İskoç file bekçisi, “Türkiye’den
6-7 takımı gayet iyi tanıyordum. Bursaspor’la birkaç yıl önce
Şampiyonlar Ligi’ne katılmak için maçlar oynamıştık. Türk
futbolunda iyi takımlar, çok kaliteli yerli ve yabancı oyuncular
bulunduğunu, oynanan futbolun standardının da oldukça yüksek
olduğunu biliyordum. Çok zorlayıcı bir liginiz var. Futbol
açısından her şeyi tam da beklediğim gibi buldum. Standardı yüksek,
kaliteli ve zor bir lig. Ama burada hiç beklemediğim iki şeyden
birisi kiraların çok yüksek olması ve trafiğin korkunçluğuydu.
Bunların dışında İstanbul çok güzel bir şehir. Özellikle deniz
kıyısı mükemmel. İnsanlar son derecede sıcakkanlı. Hava da benim
ülkemle kıyaslanmayacak kadar güzel. İskoçya’da hiç ama hiç
özlemediğim tek şey hava zaten” yorumunda bulundu.
“BAZEN GERİYE DÖNÜP BAKTIĞINIZDA BAZI ŞEYLERİ DAHA İYİ
YAPABİLECEĞİNİZİ DÜŞÜNÜYORSUNUZ”
Beşiktaş’taki performansını da değerlendiren başarılı kaleci,
“Bazen geriye dönüp baktığınızda yaşınız kaç olursa olun, ne kadar
tecrübeli olursanız olun bir şeyleri daha iyi yapabileceğinizi, bir
şeyleri daha da geliştirebileceğinizi görürsünüz. Ben de kimi
maçlarda daha iyi şeyler ortaya koyabilir, daha iyi şeyler
yapabilirdim. Ama bu düşüncem sadece bu sezona özel değil. Her
pasınızda, her kurtarışınızda, her sıçramanızda geriye dönüp
baktığınızda belki de daha iyisini yapabileceğinizi görebilirsiniz.
Dolayısıyla bu fikrim bu sezon için de geçerli. Evet, bazı maçlarda
daha iyi performans ortaya koyabilirdim. Futbol bir takım oyunu.
Yenilen gollerin yanında benim değil Beşiktaş’ın ismi yazılıyor.
Bir maçı takım olarak kazanır ya da kaybedersiniz. Golleri de takım
olarak atar veya yersiniz. Sorumluluk hiçbir zaman tek bir oyuncuda
değildir. Takımın genel oyununa bakmak gerekir. Elbette bazı
maçlarda ‘Keşke şunu daha iyi yapsaydım’ diye kendinizi
eleştirirsiniz ama nasıl ki atılan gol sadece atan oyuncunun ürünü
değilse, yenilen golden de sadece kaleciyi sorumlu tutmamak
gerekir. Daha az gol yeseydik de bu yine benim sayemde olmayacak,
benim dünyanın en iyi kalecisi olduğum anlamına gelmeyecekti;
sadece Beşiktaş’ın ne kadar iyi bir takım savunmasına sahip
olduğunu gösterecekti” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE’DEKİ EN İYİ KALECİLERDEN BİRİSİYLE HER GÜN İDMAN
YAPIYORUM”
Türk kaleciler ile ilgili olarak ise McGregor, “Türkiye’deki en iyi
kalecilerden birisiyle her gün idman yapıyorum. Her ne kadar uzun
süredir Millî Takım’a çağrılmasa da Cenk Gönen’in çok iyi bir
kaleci olduğunu söyleyebilirim. Trabzonsporlu Onur çok çok başarılı
bir kaleci. Trabzonspor’un diğer kalecisi Tolga keza öyle.
Fenerbahçe’de Volkan yine bu isimlerden biri. O zaten yıllardır bu
piyasada olan ve herkesin kalitesini çok yakından bildiği bir isim.
Ancak takımları şöyle bir aklımdan geçirdiğimde pek çoğunun
kalesini yabancı kalecilerin koruduğunu da görüyorum” açıklamasında
bulundu.
McGregor, Türkiye’de beğendiği forvetleri ise şöyle aktardı:
“Direkt isim vermek biraz zor olacak çünkü bu ligde çok sayıda
kaliteli forvet var. Zaten gol atanlar listesine baktığınızda bu
isimleri görebiliyorsunuz. Ancak Kasımpaşa’da Kalu Uche, diğer
büyük takım forvetlerine oranla daha az pozisyondan daha çok gol
çıkartan bir oyuncuya benziyor. Bursaspor’un Batalla ve Pinto gibi
çok kaliteli forvetleri var. Galatasaray’da Burak Yılmaz çok iyi
bir performans gösteriyor. Hugo Almeida’nın da sakatlık problemleri
yaşamasa çok sayıda gol atacağından kuşku duymuyorum.”
McGregor, kariyerinde kendisini en çok etkileyen oyuncuları da
şöyle anlattı:
“Eskişehirspor’a gelip neredeyse hiç oynayamadan giden Kris Boyd
benim tanıdığım en iyi oyunculardan birisiydi. Adeta eğlenmek için
gol atan bir adamdı ve onu durdurmak mümkün değildi. Hollandalı
Ronald de Boer ve uzun yıllar hemen önümde oynayan David Weir da
benim için etkileyici oyunculardı. Bugün ise Manuel Fernandes bu
kategoriye giren oyunculardan birisi. Çok güçlü ve topa çok hâkim
bir oyuncu Ayağından topu alabilmek mümkün değil. Maçın durumu ne
olursa olsun sorumluluk almaktan ve topu ayağına istemekten asla
kaçınmıyor. Bir de yaptığı ortalar çok etkili. Korner ve serbest
atışları o kadar etkili kullanıyor ki Nobre ve Melo onun yaptığı
ortalarda kendi kalelerine gol attı. Kimi zaman da verdiği son
paslarda son derece bitirici bir oyuncu.”
(İHA)