TÜRKİYE Bergen'i kezzap atıldıktan sonra 'acıların kadını' olarak andı. Eşi Hasan Serbest önce kezzap atıp Bergen'in bir gözünü kör etmiş ardından da onu öldürmüştü. Adana'nın önde gelenlerinden olan Hasan Serbest, ailesi sayesinde toplam 18 ay hapis yatıp serbest kalmıştı. İlahi adalet ise 29 yıl sonra tecelli etti. Hasan Serbest 17 nisan 2018 salı günü çocuk tacizi gibi en rezil suçtan gözaltına alındı. İddiaya göre 3 çocuğa para vererek cinsel tacizde bulunmuştu. Bu olay vesilesiyle Bergen'in hayatı yeniden gündeme geldi. İşte acıların kadını Bergen; Bergen vaktiyle yeğenine 'Bazen insanlar hiddetli sever, ölesiye sever, yaşadıkları kötü olaylar sevgisinden bir şey götürmez" demişti. Hayatı ve eşi Hasan Serbes ile yaşadıklarının izahı bu gibiydi. Bambaşka bir hayatı olabilirdi Bergen'ir. İlkokulu bitirir bitirmez konservatuvara girdi. Hem de sınavı birincilikle kazanarak. Asıl adı Belgin'di. Okulu hiç sevmedi. O sadece şarkı söylemek istiyordu. Kafasını karıştıran notalardan, her gün o kocaman viyolonseli tıngırdatmaya çalışmaktan çok sıkılmıştı. SEVGİLİSİ TECAVÜZ ETTİ : Bergen'in ilk aşkının adı Yalçın’dı. Bir taksi şoförüydü. Ona zorla sahip olmuş tecavüz etmişti. Ardından da Bergen'in karşısına geçip başkasıyla evleneceğini söylemişti. Bergen'in 'acıların kadını olma' yolunda yediği ilk darbe buydu. BERGEN ADI BİR ŞEHİRDEN: Okulu bıraktı, sahneye çıkmaya karar verdi. Yaşını büyüttüler. Şimdi ona bir sahne adı gerekiyordu. Gazetede Norveç’in Bergen şehrinden bahseden bir haber gördü. Çok sevdi, olmuştu bu iş. Adını o kentten esinlenip Bergen yaptı. ADANA EŞİ HASAN SERBES HAYATINA GİRDİ : Yalçın’dan sonra kimse girmemişti hayatına. Ne olduysa Adana’da oldu. ‘Kömür gözlü adam’ her gece pavyonda karşısına kurulup bir saniye bile gözünü ayırmadan onu seyretti, her gece usanmadan kulise çiçek gönderdi... Bergen, kafasına attı çiçekleri. Halis Serbes'ti adı. Karşısında neredeyse ağlayacak gibi duran adam, hayatının kâbusu ve büyük aşkıydı. Halis, gurur yaptı, gelmedi uzun süre pavyona. Ama çiçekleri yollamayı sürdürdü. “Beni tanısan seversin” diye yazdı bir karta. Bergen, çiçekleri, ilk kez o gece çöpe atmadı. ARABASINI MEĞER O YAKMIŞ : Bergen, taksitle araba almıştı. Senetlerini ödeyemeden yandı, kül oldu. Halis söndürmeye çalıştı yangını. “Ağlama” dedi, “Üzülme. Ben sana yenisini alırım...” O gün âşık oldu Halis’e... Sonra öğrendi arabayı Halis’in yaktığını. Ona yeni bir araba alarak aklını çelmek için yapmıştı bunu. Büyük aşk bunun da üstesinden geldi, evlendiler... Defalarca dayak yedi Bergen. Sonra arada eve gelmeyen Halis’in zaten evli olduğunu öğrendi. Nikâh memuru da yalandı, şahitler de, her şey... Ne Halis’le olabiliyordu, ne Halis’siz. Adam da deli gibi seviyordu Bergen’i, delirmiş gibi. Sahneye çıkmasını istemiyordu, “Boşanacağım” diyordu. Boşandı da... Sahneyi bırakması şartıyla evlendiler. Bergen, evinin kadını oldu, evinin neredeyse her gün yüzü gözü dağılan kadını. Her defasında sahneye kaçtı Bergen. Her defasında Halis’in kara gözlerine bakıp barıştı. Her seferinde hayatını astığı yerden yeniden giyindi, bir kez daha bir kez daha... Defalarca kaçtı. Mersin’e, İzmir’e... Arada ona âşık olanlar oldu, o Halis’ten başkasını sevmedi. Bir gün acı acı çaldı telefon, Ankara’daki evi yanmıştı. Yine yanında “Üzme kendini” gibi kısacık cümleleriyle Halis vardı. Yine evi eski haline o döndürmüştü. Peki yine o mu yakmıştı? “Ben yapmadım” diyordu. Halis’e güvense de güvenmese de kendine kızıyordu Bergen. Halis ne zaman “Çıkmayacaksın ulan bir daha sahneye” diye alevlense, Bergen’in kanı hızlı akmaya başlıyordu. ‘Hangisi daha delikanlıydı yarışı’ başlayı veriyordu. Evlendiler sonunda ve bu kez gerçekti. 9 Ocak 1982’de günlüğüne “Evlendim” diye yazmıştı Bergen. Birlikte yaşamaya başladıktan sonra Halis yine eski hayatına dönmüştü. Bergen ise yine evinin kadını. Peşi sıra kavgalar, dayaklar... Bıraktı Halis’i. Kaçtı gitti İzmir’e. Sahneye çıktı yeniden. O kaçtı, Halis kovaladı. Adana delikanlısı, “Üç gün sonra bütün gazeteler senden bahsedecek” dedi. Dediği de oldu. BERGEN'E KEZZAP ATMASI : Bir adam elindeki kovayı Bergen’e doğru savurdu. Önce bir sıcaklık hissetti yüzünde, vücudunda. Canı yanıyordu. O kovada kezzap vardı. Halis yine sahnedeydi. Görmüyordu Bergen. Hastane yatağında rüyasına girmişti, Müslüm Gürses ile “Cehennem ateşi ahirette olur/ Sen beni dünyada ateşe attın” diye şarkı söylüyorlardı. Çok sonraları gerçek olmuştu rüyası. Bütün gazeteler Bergen’in acıklı hikâyesini yazıyordu. Halis hapse, Bergen İstanbul sahnelerine gitti. Kısa süre görüşmediler. Bu bile bitirmedi bu aşkı. Bergen, Halis’i ziyarete gidiyor, para götürüyordu. Şöhreti artık Türkiye sınırlarını aşmıştı. Yurtdışı turnelerine çıkıyor, sahne aldığı yerlerde izdiham oluyordu. Bülent Ersoy’lar, İbrahim Tatlıses’lerle aynı sahnedeydi artık. Aklıysa Halis’teydi. Bir gün yine kavuştular. Aynı film yeniden çekildi. Kimse değişmiyordu. Adam kıskanç, kadın inatçıydı. Boşandılar. EŞİ ONU ÖLDÜRDÜ : Bir gün annesiyle yine bir başka şehre giderken arkadaki araba direksiyon kırıp, önlerine geçti. Halis’ti. Tartışmaya başladılar. Tek bir el silah sesi duyuldu. Bergen’in ağzına dolan kan, çenesinden boynuna ağır ağır akmaya başladı. Acılarla dolu hayatı o gün orada son buldu. Sevdası katili olmuştu. HASAN SERBEST NELER ANLATTI : Adana'da yakın zamanda çocuk tacizinden tutuklanan Hasan Serbest'in ağzından ise hikaye farklı. İddiasına göre ilk evlilikleri sahte değil gerçek bir nikahtı. İşte onun ağzından yıllar sonra anlattıkları; -Nikah olduk. Adana'ya geçtik. Ziya Paşa bulvarında çok güzel ev yaptım, çok mutluyuz ama sahne tozu tutmuş ya, onu mahrum bırakmıyorum yemeğe götürüyorum, aile yerlerine götürüyorum. -Bunun annesi Ankara'dan bir gün geliyor akşam eve. Annesi bir şeytandı. Çünkü annesi de gazinoda çalışmış. Annesi, sahneden kopsun istemiyor. Bergen de annesini çanta gibi yanında taşıyor ama annesine hiç saygısı da yok. Annesi bu ara devamlı telefon edermiş buna. Bu arada her gün alkol almaya başladı. Ağzı da bozuldu. "Sen böyle değildin" dedim. -O ara hasta oldu bu. Hastaneden çıktı değişti. Ben burada yapamıyorum, benim ailem Mersin'de dedi. Bu arada sahneye çıkmıyor. Mersin'e gittik, oranın en nezih semtinde ev yaptık. Bir gün eve geldim ki evde kimse yok, bomboş. Orada oturdum bir müddet, çıktım, her yeri arattırdım ama yok. Bu Ankara'ya ordan İzmir'e gitmiş. Tabi buldurduk yerini. Cengiz Özşeker'in gazinosunda işe başlamış. Cengiz Özşeker'i çağırttım, "sen nasıl bunu çalıştırıyorsun bu nikahlı ben müsade etmesem çalışamaz" dedim. ATIN ULAN KEZZABI: - Sonra kezzap olayı oldu. Ben azmettirmekten ceza aldım. Benim adamım yaptı. Bir tanıdığım adamımdı. Zaten o kezzap da değildi, ölümdü! Sonradan kezzaba dönüştü. Şimdi benim yerimde siz olun, onun yerinde de ben olayım. Sen geliyorsun, diyorsun ki; "gel, vekalet ver ayrılalım. Ne yaparsan yap, bana yakışmaz" diyorsun. Ben p.. değilim kardeşim, böyle bir şey var mı? Hem benim nikahımda olacaksın, hem çalışacaksın, pislik yapacaksın. Olmaz! Ben kabul edemem kardeşim. Sonra da karar verdik. Dedim ki; "atın ulan kezzabı". O sıra ben İstanbul'dayım. CEAZEVİNE GELDİ : Daha sonra kaçtık. Ben o zaman 1 defa aradım, durumunu öğrenmek istedim. Kendisiyle görüşmedim. Daha sonra ben teslim oldum. O zaman üzerimde çok duruyorlardı, emniyet vs. 13 yıl 11 ay ceza aldım, azmettirmekten. O cezayı da kamuoyu baskısından aldım. Daha sonra girdik cezaevine. İzmir'de de iki ağabeyim var. Hiçbirinin haberi de yok, utanıyordum Bergen ile nikahlı olduğumu söyleyemiyordum. Bir tek Adana'daki kız kardeşim biliyordu. Bir gün "ziyaretçiniz var" dediler, bir baktım Bergen'i gördüm. Bu kalktı sarıldı bana. BEN HAK ETTİM BUNU DEDİ : Cezaevindeki 4 ya da 5. ayımdı. Ama Allah var o halde görünce üzüldüm, ama buz gibiydim. "Hata benim. Ben haketttim bunu" dedi. "Buna ne gerek vardı ne güzeldik, mutluyduk, ne zaman annen geldi beynine girdi. Olmaması gereken bir şeydi" dedim. Hatta davacı olmadı kendisi. Ama nikah devam ediyor. Ben cezaevinden boşanma davası açtım. BEN ÖLDÜRECEĞİM DEDİM : Çok ısrar ettiler bunu öldürmek için. "Yo, ben elimle yapacağım" dedim. Bir ara cezaevinde hoş bir yer ben orda kalıyorum tek başıma. Müdürün de oğlunun kirvesiyim. Dediler ki; böyle böyle... Geldim bir baktım, yine bu. "Sende utanma denen şey yok mu" dedim. Müdür çok ısrar etmişti, "kırma" demişti. Bu arada boşanma davası devam ediyor. "Sen yanlış yapıyorsun, hem de yanıma geliyosun. Ya manyaksınız, ya bilerek kendini öldürtmeye çalışıyorsun" dedim. Daha sonra Adana'da sahne turne murne derken bıçaklandı bu. KEZZAPLA ÜNLÜ OLDU : Yahu kardeşim Adana benim memleketim, senin ne işin var Adana'da? Neyse ben tahliye oldum, çıktım yani 13 yıl 11 ay sonra. Kafamda tek düşünce var; o da boşanmak! Zaten kezzap olayından sonra ünlü oldu. Çok afedersin bir eşeği çıkar üç ay anırsın, şöhret olur; az gelişmiş ülkelerde bu olur, medeni ülkelerde, gelişmiş ülkelerde bu olmaz. Sonunda boşandık. Bu başladı; telefonla ahbaplarımı, arkadaşlarımı arıyor: "senin en yakın arkadaşınla birlikte oldum" diyor, beni tahrik ediyor. Ağıza alınmayacak kelimeler var. O zaman da güzel bir yer yaptırıyorum Adana'da, yine bir telefon; "Filanla beraberim" dedi. Neyse araştırdık Kayseri'de. Gazinoda, orada şarkı okuyor. -Neyse bunlar yola çıkmışlar. Durdurdum "İn" dedim. Arabaya aldım. Benim asıl hedefim; annesi! Durdum, orada oturduk, çardakta. Onlar da geldi, yanında da iki tane fedaisi vardı. "Biz boşandık, sen niye beni arayıp tahrik ediyorsun" diyorum. Alkollü de... Annesi de yine "ben ölümden korkmam" diyor, ama ağıza alınmayacak şeyler. ÖNCE ANNESİNE SIKTIM SONRA BERGEN'E -Yani gökten zembille inen bir melek olsun, tahrik olur. Bende "ölümden korkmuyorsun sen, öyle mi, sana ölümü tattırayım mı" dedim, buna sıktım, bu düştü. Bergen'e döndüm; "benim yakınımla mı beraberdin sen" dedim, buna da sıktım, iki fedaiye de sıktım. Zaten biri de bir, beşi de bir dedim, toptan gitsin. Bir baktım, annesini ayağımla ittim "öldü mü, ölmedi mi" diye. İKİSİ DE ÖLSE HOŞ OLURDU : Neyse biz bindik arabaya gittik. Annesi ölecek ya, o ölmemiş, öteki ölmüş. Ama ikisi de ölseydi hoştu. Annesi, bir şeytandan önce dünyaya gelmiş bir kişi. Arabaya bindim, Adana'ya geldim, iki gün geçtikten sonra Suriye'ye geçtim. Beni Türkiye'de kimse yakalayamadı. Almanya'da 6 ay geçti, ihbar etmişler beni. Orada yakalandım. TÜRK İŞİ GÜÇLÜYSEN OLAY BİTMİŞTİR : 11 ay yattım Almanya'da. Ben kırmızı bültenle aranıyordum. Sonra Tarsus'a geldim. Burada yattım ama az yattım; 7 ay. (Yani toplam 18 ay yattınız?) Öyle... Türk işi. Şimdi az gelişmiş ülkelerde hangi ülke olursa olsun güçlüysen olay bitmiştir.