Berberoğlu'dan Erdoğan ve Hürriyet bombası!
Abone olEski Yayın Yönetmeni Berberoğlu "Erdoğan, Hürriyet'e sopayla girdi, o süreçte içeriden ve dışarıdan tahmin edemeyeceğiniz kanallar kullandı" dedi.
Hürriyet Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Enis
Berberoğlu, "Hürriyet, anayasal düzenin tarif ettiği sınırlar
içerisinde bir gazete yapmayı kabul etmiştir. Bu Anayasa’yı göstere
göstere çiğneyeceğini ilan eden bir adamın karşısında ben suskun
kalınca ciğerime oturdu" dedi.
Enis Berberoğlu, Hürriyet’teki istifalar ve işten çıkarmalarla
ilgili olarak “Oktay Bey (Oktay Ekşi) sürecini yönetemedim. Özdemir
İnce sürecini yönetemedim. Rahmi Turan sürecini yönetemedim. Bu
insanların gazetede en azından ben var olduğum sürece devamını
sağlamakla yükümlüydüm. Yapamadım. Süreç çok sert geçti, idare
edemedim. Topu göğsümde yumuşatıp, ayağıma alıp süremedim. Tayyip
Erdoğan nokta atışı yapmadı. Hürriyet’e sopayla girdi. Ne çıkarsa
bahtına. Tahmin edemeyeceğiniz kanallar kullanıldı o süreçte”
dedi.
Hürriyet’in 5 yıl genel yayın yönetmenliğini yapan CHP Genel Başkan
Yardımcısı Enis Berberoğlu, partisinin İstanbul 2. bölge
milletvekili adayı. Berberoğlu, Hürriyet’ten istifasıyla ilgili
süreci ve Türkiye'nin sıcak gündemini Bugün gazetesinden Hüseyin
Keleş’e değerlendirdi.
Hüseyin Keleş’in Enes Berberoğlu’yla yaptığı söyleşi
şöyle:
İKTİDAR 50 KURUŞU FAZLA GÖRÜYOR
CHP’nin vaatleri oldukça fazla gündem oldu. Kaynak soruldu.
Hakikaten başarılamaz bir vaatler silsilesi miydi?
Esnafın dükkânları boş, alışveriş yok. Merdiven altı olarak tabir
edilen yerleri gezdik. 10 tezgâh varsa 7-8’inde işçi yok. Mahalleli
bir esnafa dedi ki, “İşçi problemin var mı?” Esnaf da dedi ki, “İş
yok ki işçi problemim olsun.” Şimdi bunları dinledikten sonra doğru
bir iş yaptığımıza inandım. Yıllarca bize yapılan eleştiri seçmenin
bize şans vermemesinden dolayı ülkeyi yönetip yönetemeyeceğimizle
ilgiliydi. Biz bunu tersine çevirme niyetindeyiz.
Bunu da seçmenin en fazla ilgi durduğu yerden çevirmeliyiz. Kamuoyu
yoklamalarında baktık ki hiç çıkarımız yok ekonomiden bahsetmek
zorundayız. Vaatlerimiz başarılamaz değil. Bu kadar zorda olan bir
kesime iktidar 50 kuruşu fazla görüyor.
CHP TARİHİ BOYUNCA HEP BİR KOALİSYONDUR
CHP laiklik eksenli bir politikadan vazgeçmiş gözüküyor.
Daha halkla bütünleşebileceği noktalarda siyaset yapmaya
başladı.
Türkiye’de zamanın ruhu var. 2007 seçimlerine gidilirken başka bir
şey tartışılıyordu. 2009’da başka şey tartışıldı, 2011’de başka
şey… Ben o tarihte CHP’li değildim, gazeteci olarak söyleyebilirim.
2010’dan itibaren ekonomideki gidişat hiç parlak değil. İnsanlar
açken, işsizken onları birtakım siyasi idealler etrafında toplamak
çok zor.
Zamanın ruhu dediniz ama o dönemde şu birkaç yıldır
sürdürülen politikalara ufak ufak geçilemez miydi? Vakit kaybı
olmadı mı?
CHP tarihi boyunca hep koalisyondur. CHP her zaman ana akım parti
olarak birden fazla düşünceyi demokratik bir şekilde tartıştıran ve
iktidar alternatifi olarak da barındıran bir yapı. Ben geleli sekiz
ay oldu. O zaman öyle takdir etmişler, ben ne diyeyim ki. Sonucunu
da ona göre almışlar. Ben daha doğru bir şey yaptığımızı
düşünüyorum. Farklı bir sonuç alacağımızı düşünüyorum. Aynı
yöntemleri uygulayıp da farklı bir sonuç bekleyemezsiniz.Onu
yapmıyoruz Allah’tan.
GAZETECİLİKTEN BIKTIRDILAR
Siyasete girdiniz, medyadan koptunuz. "İleride tekrar
dönerim" diyor musunuz?
Hayır dönmem. Ben yapabileceğimi yaptım hocam. Bazı şeylerin
tekrarı olmuyor. Bıktım. Bıktırdılar. Bir faninin bir meslek için
daha fazlasını çekmesine gerek olmadığını düşünüyorum.
Gazeteci olmak zor mu Türkiye’de?
Gazetecilik çok keyifli ve şerefli bir iş. Başa dönsem yine
gazeteci olurdum. Amma ve lakin, bunda da zamanın ruhu var. Medya
patronlarının akıllarını başlarına toplamaları lazım;
siyasetçilerin akıllarını başlarına toplaması lazım. Medyasız bir
demokrasi düşünülemez. Şu anda maalesef böyle bir seçeneğin
konuşuluyor olduğu bir dönemdeyiz. Medya profesyonelinin baskın bir
siyasetçiyle korkak bir patron arasına sıkışması kadar kötü bir
manzara yok. Şu anda tamamen böyle bir manzara var. Korkmakta haklı
mı diye sorarsan, evet haklı. Haklı olması benim işimi
kolaylaştırmıyor.
Gazeteciliğe dönmem dediniz; peki sizi koparan en kritik
nokta ya da olay neydi?
Hürriyet Gazetesi bugün şeriata karşıdır, devlet içindeki illegal
yapılanmaya karşıdır, DHKP-C’ye karşıdır, PKK’ya karşıdır,
uyuşturucu kullanmaya karşıdır. Bu ne demek? Anayasal düzenin tarif
ettiği sınırlar içerisinde bir gazete yapmayı kabul etmiştir. Bu
Anayasa’yı göstere göstere çiğneyeceğini ilan eden bir adamın
karşısında ben suskun kalınca ciğerime oturdu. O zamana kadar ben
Tayyip Erdoğan’la ilgili hiçbir meşruiyet sorununu tartışmadım ve
tartıştırmadım. Gazetenin arşivleri orada, yazdığım yazılar orada,
attığım başlıklar orada. Ama kendisi getirdi oraya. Tayyip Erdoğan
Türkiye’de kendisiyle ilgili meşruiyet tartışması açtı,
cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili meşruiyet tartışması açtı. Bu çok
ayıp. Bunun karşısında Hürriyet gibi bir gazetenin suskun kalmasını
içime sindiremem. Yapamayacağımı değerlendirdim. Sonra
ayrıldım.
İSTİFA ETTİĞİM GÜN BAYKAL ARAMIŞ
İstifanızın ardından MHP’li Lütfü Türkkan, sizin Deniz
Baykal’la bir röportaj yaptığınızı, bu röportajdan iktidarın
rahatsız olduğu yönünde bir iddiası vardı. Var mı doğruluk
payı?
Yok… Anlatayım. O gün Deniz Baykal beni aramış. Ama ben o ara
istifa etmekle meşguldüm. Yazı işlerinde istifamın anonsunu yaptım.
Sonra da Hürriyet’e ait olduğu için cep telefonumun kartını
çıkardım attım. O gün bugündür beni arayanlardan da buradan özür
diliyorum. Deniz Bey bana ulaşamamış. Ulaşsaydı, söyleyeceklerini
varsayarak böyle bir senaryo kuruldu.
Peki Deniz Bey sizi neden aramış?
Kasetle ilgili bir konuda itiraz etmek için. Anladığım kadarıyla
bizim gazetede ufak bir haber çıkmış. O da itiraz hakkını kullanmak
için aramış. Ulaşsaydı bana mutlaka kullanırdım. Ama manşet olur
muydu diye sorarsan, anlamsız olur. Çünkü o gün manşeti ben
atmadım.
Kasetle ilgili Tayyip Erdoğan’ın söylediği bir şeye mi
itiraz edecekti
Evet, Erdoğan’ın söylediği bir şeydi. Cevap hakkı kullanmak
istemiş. Deniz Bey’in aradığını görsem iki elim kanda olsa
açardım.
OKTAY EKŞİ SÜRECİNİ YÖNETEMEDİM
Oktay Ekşi’nin, istifasıyla ilgili şöyle bir ifadesi
olmuştu: “Erdoğan’ın amacı Aydın Doğan’ı batırmaktı, beni de bahane
etti.” Katılır mısınız buna?
Sonuç olarak yönetemediğim süreçler oldu bu gazetede. Oktay Bey
sürecini yönetemedim. Özdemir İnce sürecini yönetemedim. Rahmi
Turan sürecini yönetemedim. Bu insanların gazetede en azından ben
var olduğum sürece devamını sağlamakla yükümlüydüm. Yapamadım.
Süreç çok sert geçti, idare edemedim. Topu göğsümde yumuşatıp,
ayağıma alıp süremedim. Tayyip Erdoğan nokta atışı yapmadı.
Hürriyet’e sopayla girdi. Ne çıkarsa bahtına. Tahmin edemeyeceğiniz
kanallar kullanıldı o süreçte.
Tayyip Erdoğan neden kanal kullansın ki?
İçeriden, dışarıdan… O kadarını söyleyeyim.
Sizin dışınızda, Oktay Ekşi, Yılmaz Özdil, Emin Çölaşan,
Ferai Tınç, Bekir Coşkun Hürriyet’ten koptu. İktidarın baskısına
boyun eğmek değil midir bu?
Ferai Tınç yaptığımız gazeteyi beğenmemiş olabilir. O yüzden
gittiğini bilirim ben. Bekir Bey de Emin Bey de benden evvel gitti,
onu Ertuğrul Bey’e sorun. Haksızlık da etmemek gerekir. 20 yıl
Ertuğrul Bey yönetti, 5 yıl ben yönettim; hiçbir şey değişmeden
kalamaz ki… Bakın ben diyorum ki, Oktay Bey’le devam etmek
isterdim. Hürriyet’e yakıştığını düşünüyorum. Ama idare edemiyoruz
bazen. Süreci idare edemiyorsun, yüzüne gözüne bulaştırıyorsun.
İnsanlık hali. İnsanlar şirket batırıyor, partileri bitiriyor.
HÜRRİYET'TE DE BİR "ALO FATİH" VAR MI?
Son dönemde ‘Alo Fatih’ olayı ortaya çıktı. Hürriyet’ten
beklenti bu hattın içine girmesi miydi?
Denemediler bile. Bizim içimizde ‘Alo Fatih’ olamazdı. ‘Alo Fatih’
olabilecek tek kişi Aydın Doğan’ın kendisidir. Bir tek ondan gelen
emir demiri keser. Hürriyet Gazetesi para kazanmak için yapılan bir
gazete. Satılmak, ilan almak için yapılan bir gazete. Bu gazetenin
kimyasını bozacaksanız, buna bir tek kişi karar verebilir. O da
patronun kendisi. Emin olun genel yayın müdürünün emriyle ‘Alo
Fatih’ başlığı atılmaz, ‘Alo Fatih’ gibi haber saklanmaz. Mümkün
değil.
AKİF BEKİ'Yİ BEN GETİRDİM
Akif Beki’nin Hürriyet’te yazması oldukça
tartışıldı?
Ben getirdim. Bizim yeterince AK Parti’ye yakın yazar
barındırmadığımız gibi bir kanaat oluştu. O çerçevede Akif zaten
bizim grubun insanıydı. Radikal’deydi. Bir ara dışarı gidip geldi.
Döndüğünde ben gittim patrondan istedim kendisini. ‘Madem böyle bir
eksiklik görülüyorsa Akif olsun’ dedim.
Kalemi var, zekası var. Ben bıraktığım zaman okurlarımız arasında
yüzde 26 kadar AK parti seçmeni vardı; yüzde 40 CHP’li seçmene
karşı. Bu iyi bir dengedir bence. Bunlara dönük de bir yazar
yazabilir diye düşünüldü. Mesela Cüneyt Ülsever’in de Hürriyet’e
geliş kadrosu AK Partili olmak. Hazin olan bu zaten.
VERGİ CEZALARI NEDEN VERİLDİ?
Hürriyet’in çok muhalif bir yayın politikası yok. Buna
rağmen neden bu kadar vergi cezaları geldi?
Çünkü Hürriyet çok etkin bir gazete. Basit bir kuraldır, medyada
satıştan aldığı payla reklamdan aldığı payın bu kadar orantısız
olduğu bir örnek dünyada çok enderdir. Yabancılara Hürriyet’in
bilançosu gösterildiği zaman şaşırıyorlar. Tiraj payının üç katı
kadar reklamdan pay alıyor. Bu etkinlik katsayısıdır. Bu sebeple
Hürriyet’le uğraşıyor. ‘Amiral Gemisi’ tabirini sevmiyorum,
Hürriyet’e hep ‘Oyun Kurucu’ olarak baktım.
HAVUZ MEDYA İŞİ BİLMİYOR
‘Oyun Kurucu’ dediniz; oyunu mu bozmak
istediler?
Korkutmak istiyorlar. Gazetecilikte üzerine gelemiyorlar. Kalktılar
Havuz medyası kurdular. Rekabet edemediler. Çünkü işi bilmiyorlar.
Çünkü adamların televizyonları izlenmiyor, gazeteleri okunmuyor.
Ancak işte kamu bakanlarının himmetiyle; sağdan soldan maaş
paraları için telefonlarla ayakta duran bir medya. Baktı tutmadı,
bir de başlarına bela oldu. Hürriyet’i kendilerine benzetirlerse
biliyorlar ki satmayacak, ilan alamayacak, etkisiz hale gelecek.
Her zorba yönetimin yaptığı medyayı susturma taktikleri.
HABER KAYNAĞIMIZ ASKERDİ
Hürriyet denince hep 28 Şubat’taki yayın politikası
tartışılır. O dönemde asker kanadından bir baskı söz konusu oldu mu
yayın politikanızı belirlerken?
Zamanın ruhu dediğim şey o zaten. Bugün niye CHP olarak ekonomiden
bahsediyorsak, o gün de haber kaynağı askerlerdi. Hürriyet her
zaman yüzünü habere doğru döner. O konuda bir kompleksi yoktur.
Asker de yasal bir zeminde bir şey söyleyeceğim diye çağırıyor.
Gittim. O zaman yazı da yazıyordum. Çoğunluğunu beğenerek yazdım.
Bazısını beğenmeden yazdım. Sonra bir gün sıkıldım ve ‘Benim için
28 Şubat bitmiştir’ diye de yazdım. Yani Hürriyet böyle bir yapı.
Ben ertesi gün hangi manşeti atacağımı bilmeden gidiyordum. İşin
keyifli yanı da bu.
DOĞU PERİNÇEK CEVABI HAKETMİYOR
Doğu Perinçek’in şöyle bir ifadesi oldu: “CHP ve MHP’nin
bir kasetlik işi var.” Nasıl karşıladınız bu
açıklamayı?
Doğu Perinçek kasetleri nasıl sayıyor bilmiyorum. CHP çok kaset
gördü geçirdi. Hâlâ ayakta ve bu ülkenin iktidar alternatifi.
Marjinal bir parti değil. Dolayısıyla marjinal bir partinin
başındaki bir insanın lafıyla derin tartışmaya girmem. Türkiye’de
siyasetin ne kadar kirlendiğini en iyi bilmesi gereken insanlardan
biri kalkıp da bu şekilde bel altı vuruyorsa cevap hak etmiyor
demektir.
İKTİDARDAN ÖZKÖK İLE İLGİLİ BASKI GELDİ Mİ?
Aydın Doğan’ın damadı Mehmet Ali Yalçındağ’ın sizden
“Ertuğrul Özkök’e yazı yazdırma” gibi bir talebi oldu mu? O gün bu
iddia da gündeme gelmişti.
Yok öyle bir şey. Benim yönetim kurulu başkanım Vuslat Doğan
Sabancı’dır. Kendisinden de böyle bir şey gelmedi.
Peki, Ertuğrul Bey’le ilgili siyasi kanattan rahatsızlık
size geldi mi?
Hocam gelmez mi. Ertuğrul Özkök bu gazetenin 20 yıl genel yayın
yönetmenliğini yaptı. O rahatsızlığı zaten kendisine de
söylemişlerdir. Gazeteciden şikâyet etmek bizim memlekette milli
spordur. Türkiye’de herkes gazetecilikten anlar, futboldan anlar
bir de siyasetten anlar. Mesele bu baskı altında zaten marifetini
göstermek. Bu baskıyı yok saymak mümkün değil. Bu baskıyı mazeret
gösterip de işini yapmamak da bana yakışmaz.
BERBEROĞLU BOYUN EĞDİ Mİ?
Peki Enis Berberoğlu baskılara boyun eğmedi
mi?
Önce gazetemi düşündüm. Benim sermayem ismim. İsmim dahil,
kariyerim, ailem dahil hiçbirisi gazetemin önüne geçmez. Boyun
eğdim, eğmedim çok adil bir soru. Ama onun ben cevabını vermem.
Okur karar versin, o dönem çalıştığım arkadaşlarım karar versin.
Egomu, hırsımı ve gelecek korkumu gazetemin önüne geçirmedim.
ŞEMDİNLİ'DEKİ O MASA
Şemdinli dağlarındaki fotoğrafınız vardı. Bir masa, üstünde
yapay çiçekler… Mesajınız neydi orada?
Aslında basit bir mesajdı. Yani bir şeyi yapıyorsan gözden
kaçmaması lazım. Tartışılması lazım. O olay dışında hiçbir zaman
gazetemin önüne geçmedim. Ama o olayda geçtim, evet. O da şu.
Hürriyet Gazetesi’nin ne olduğu belli. Bölgede nasıl algılandığı
belli. O zaman bir foto muhabirim Sebati Karakurt vardı bir de ben.
Ben gidip de o masayı oraya kurup, kahvemi kaynatıp, tabletimi açıp
keyfime bakabiliyorsam, o bölge vatan toprağıdır. Hürriyet
Gazetesi’nin genel yayın yönetmenine bir şey yapılmadığı bölgede iç
barış, huzur vardır. Vermek istediğim mesaj bundan ibarettir. O
tarihte bir partinin lideri TSK için “Şuradan öte gidemez” diyordu.
Ne TSK’sı ya, Enis Berberoğlu gidiyor. Bir başka kıymetli paşamız
“Hakkâri düştü” demişti. Bunlar çok ağır laflar. O olaydan sonra
Şemdinli’de hiç karakol basılmadı.
"O MANŞET AHMET KAYA DÜŞMANLIĞINI
YANSITIYORDU"
Hürriyet’te Ahmet Kaya’yla ilgili “Vay…” ile başlayan bir
haber çıkmıştı. Çok eleştirildi, hâlâ da eleştiriliyor. Gülten
Kaya, “O haber bizim hayatımızı bitirdi” demişti. Siz böyle bir
tercihte bulunur muydunuz?
Ertuğrul Bey de o tercihte bulunmak istemediğini söyledi zaten. O,
“O başlığı atmasaydım” dedikten sonra benim “O başlığı
atmazdım” demem ucuz kahramanlık olur. O haberin arkası var.
O haberin içeriğinde de sorun var. O haber o masada oturanları, o
tepkiye sevk etti. Haberin kaynağında ve teyidinde sorun var. Sonuç
olarak o haber baştan başa bir Ahmet Kaya düşmanlığı yansıtıyordu.
Ertuğrul Bey, “O başlık atılmamalıydı” diyor. Katılıyorum ama o
başlık olmadan çıksa da zaten sorunlu. Haberde deniyor ki, şurada
şunu yaptı, arkasında da şu manzara var.E yok diyorlar. Bitti.
BAYKAL OLAYI İKTİDARIN BİLGİSİ DAHİLİNDEYDİ
Baykal, kaset olayından sonra, o işin hükümetten bağımsız
ve habersiz olamayacağı yönünde açıklamalarda bulundu. Sizin
görüşünüz ne yönde?
Hükümetin haberi olmadan o iş olur mu, o iş yayılır mı, yayınlanır
mı? Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana her konuyu çay lekeli
kağıtlarla izah etmeye çalışan hükümet medyası, MİT, polis
istihbarat, hükümetin kesin talimatı olmasa o işi kimin yaptığını
bulmamazlık eder mi. 5 sene geçti üzerinden. Yapmayın, Türkiye’de
yaşıyoruz. Hepimizin saatlerce telefon kaydının olduğu, hepimizin
hayatının film gibi bir yerlerde saklandığı ülkeden bahsediyoruz.
Bu ülkede o türden bir faaliyet anamuhalefet liderine karşı
planlanacak, icra edilecek, yayılacak… İktidarın bilgisi dışında
olması mümkün değil. Şunu da söyleyeyim ayrıca. Bu işi iktidarın
yaptığına dair elimde şüpheden başka bir şey yok. Amma ve lakin
iktidarın bunu nasıl kullandığını biliyoruz.
TEK ADAM OLMA ARZUSUNDAYDI
Tayyip Bey dört kişiyle kurduğu partide tek kaldı. Bunlar tesadüf
değil. Üçünün emekliye ayrılması ancak bir niyetle izah edilebilir,
imkânla izah edilebilir ya da taktikle izah edilebilir. Tayyip Bey
başından beri tek kalma arzusundaydı, sonunda da tek kaldı. Sistem,
Tayyip Erdoğan’ın tek kalması üzerine dizayn ediliyor. Ondan sonra
çıkan bütün yasalar, yargıda yapılan operasyonlar…
Hepsi tek adam arzusunun tezahürü. Tayyip Erdoğan bana sorarsanız
şöyle bir adam. Uzun vadeli stratejik hedefleri olan ve o hedefe
yürürken taktik adımları hiç korkusuzca göze alabilen bir
siyasetçi. 28 Şubat’ta bizim mahalleyi korkutma ile Cemaat’le
hesaplaşma arzusu arasında kaldı. İkinciyi seçti.
24 saat içinde tersini de yapabilir. Bunun iyi bir örneği
Dolmabahçe fotoğrafıdır. Kalıcı olarak işine gelen Güneydoğu’da
kanın durmasıdır. Ama seçime iki ay kala ‘O fotoğraf bana oy
kaybettiriyor’ diye düşündüğü zaman fotoğrafa ağzına geleni
söyleyebilir. Bunun neticelerini de yine kendisinin telafi
edebileceği kadar bir kibri var. Yani risk alabilen, ‘Dün dündür
bugün bugündür’ felsefesini damarlarına kadar hissedebilen, üzerine
bir de kibir taşıyabilen bir siyasetçi. Demirel’in kibirli hali iyi
bir benzetme olur.