Benim Nasrettin Hocam
Abone olGünümüzün on iki ünlü yazarı Nasrettin Hocayı yeniden yorumladı.
Evrensel Basım Yayın’ın geçtiğimiz günlerde yayımladığı kitabında, aralarında Adnan Özyalçıner, Feyza Hepçilingirler, Tahsin Yücel, Tarık Dursun K., Orhan Duru ve Muzaffer İzgü’nün de bulunduğu 12 yazar, bu yıl 800. doğum yılı kutlanan Nasrettin Hoca’yı yorumluyor, Hoca’nın öykülerini kendi tarzlarında yeniden dile döküyorlar. Kitabın resimleriyse Sefer Selvi’ye ait. Kitap fikri Sennur Sezer’e ait. Yayın dünyasının en uzun soluklu koşucularından, yazar ve şair Sezer, Evrensel gazetesi ve Evrensel Kültür dergisinde yazmanın yanı sıra, Evrensel Basım Yayın’da da editörlük yapıyor. Sezer’le Hoca’nın güncelliği üzerine söyleştik.
Kitap fikri nasıl doğdu?
Kitap benim projem sayılabilir. Yazı kurulundaki bir sohbette Nasrettin Hoca’nın 800. doğum yılı konuşulurken, çok farklı Hoca yorumları olduğunu gördüm. Kitap da “Herkesin bir Hoca’sı var” esprisinden yola çıktı. Her yazardan kendi Hoca’sını anlatmasını istedik. Bu proje beni çok heyecanlandırıyor; ileride “Benim Pir Sultanım” veya “Benim Yunus Emrem” gibi kitaplarla devamını getirmeyi düşünüyoruz. Ayrıca, Kürt ve Türk kültürünün tanışmasından yana olduğumuz için bir de “Benim Kawam” kitabı yayımlamayı düşünüyoruz, Türkçe olarak.
Farklı yazarların anlatımları arasında ne gibi paralellikler ve farklar var?
Belki de en önemli ortak nokta, her yazarın kendisini bir bakıma Hoca gibi görmesi. Örneğin Burhan Günel babasını Hoca motifi olarak anlatmış: Çocukluğunda parasız olduğu için aşağılanan ama sonuçta haklı çıkan bir figür. Mustafa Balel, Hoca’yı kendi çocukluk ve sahneye çıkma sevinçleriyle eşleştirmiş. Muzaffer İzgü’nün yorumuysa çok lirik; kısmen kişisel durumundan kaynaklanıyor. İzgü’nün şu anda eşi rahatsız. Öyküsünde Hoca’nın eşini nasıl sevdiğini vurgulaması, doğrusu benim içimi acıttı. Galiba her yazar için Nasrettin Hoca biraz kendisi, çünkü her yazar okumuş ve halkla ara sıra çelişkiye düşen biri olarak görüyor kendini.
Önsözde 1968 ve Hoca arasında ilginç bir bağ kuruyorsunuz
Bu yıl 1968’in 40. yılı. Ben daha önceki bir kuşaktanım ama o hareketi biz de desteklemiştik. Önsözdeki “Hoca yaşıyor, savaşıyor” esprisi oradan geliyor. Benim için Hoca bugün yaşasa meydanlarda olurdu. Meydanlar deyince, mesela benim aklıma ilk gelen isimlerden biri Gencay Gürsoy oluyor. Meslek sahibi olduğu zaman ideallerinden caymamış, hâlâ 17 - 18 yaşının heyecanını taşıyan o ve başka birçok insan günümüzün Hoca’ları adeta...
Evrensel Basım, muhalif kaygıları olan bir yayınevi; size göre muhalefetin halkın geleneksel kültürüyle ilişkisi nasıl olmalı?
Toplumsal muhalefetin halk kültürüyle güçlü bir ilişkisi olmalı. Muhalefet kalabalıkların dilini konuşabilmeli. Bu dil basit değil yalın bir dil. Yayınevimizin portföyüne bakarsanız, Vasıf Öngören’in “Masalın Aslı” kitabı gibi halk kültüründen beslenen yayınlar çok sayıda. Yayınevimizin duruşu, halka, kitlelere yabancı olmamak, tepeden bakmamak çizgisinde; karşılıklı olarak değişmenin ve değiştirmenin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Günümüzde toplum sanki daha çok görsel mizahla yetiniyor.
Acaba insanların arasındaki diyalog ne kadar sürüyor? Örneğin ben 800 kişilik bir askeri tersanede başladım çalışma hayatıma; o zamanki iş yoğunluğunun ve öğle paydoslarının rahatlığı bugün hiçbir tersane veya işyerinde sürmüyor. Bugün örneğin tuvalete gitme saatlerinin bile kısıtlandığı tekstil atölyeleri var. Böyle bir işyerinde insanların konuşması, durumlarından espri üretmesi olanaksız; oysa iletişimden doğar fıkra.
(Barış Yıldırım)