Kıyasıya bir acı yarışının içerisindeyiz.
Dört grup var, Dört grup da kendi acısının en büyük olduğunu
düşünüyor, tıpkı normal yaşamda olduğu gibi herkes mağdur, herkes
sonuna kadar haklı ve herkes en çok üzülebilenin kendi olduğuna
inanıyor.
Ve tıpkı kendine acıyan ve diğer insanların da buna acımasını,
onun acısıyla yanmasını isteyen insanlar gibi bu dört grup da kendi
acılarının en büyük oldğunu herkesin onların acısına dikkat
kesilmesini istiyor.
Bir grup, başörtülü kadının başına gelenleri
dillendiriyor her fırsatta, peşine Arakan'ı ekliyor, Filistin'i
iliştiriyor, ve Müslümanlara kötülük yapılıyor diye bangır bangır
bağırıyor.
Onlara göre, başörtüsü de onların, camiler de onların ve tabii
din de...
Bütün toplum, sadece "başörtülü kız kardeşin"
acısına ortak olsun, sadece "camide içki içildi"
söylemine inanıp diğer herkesi cami düşmanı ilan etsin
istiyor...
Polisi sadece onlar seviyor, namazı sadece onlar
kılıyor, orucu sadece onlar tutuyor ve tabii, en dindar onlar
yanlışına herkes inansın istiyor.
Diğer grup sadece eylem yapan gençlere sahip çıkılsın, herkes
eylemci olsun, herkes polis düşmanı olsun istiyor.
Bunlar da çağdaşlığı tekeline almış, Atatürk'ü bizden
başka kimse sevemez yanlışına inanmış, biz sizden daha inançlıyız
diye ilk grupla inanç yarıştırıyor.
Onlara göre de sadece eylemde öldürülen gençlere üzülmek lazım,
işkence gören eylemcilere yanmak lazım.
Eğer kazara eylemcilerin içerisinde yanlış yapanlar oldğunu
söyeleyecek olursan, anında, yobaz, gerici, şeriatçı olmam
mümkün.
Diğer grup ise sadece Kürtler adam gibi
yaşasıncı.
Dövülen Kürtse ses yükseltip, başka millettense bana ne
diyenci.
Özgürlüğü dillerinden düşürmemelerine rağmen acı deyince
akıllarına sadece Kürtlerin çektiği acıları getirenler.
Onlara göre, hep Kürtler ezildi, hep Kürtler hor görüldü,
Kürtler öldürüldü, Kürtler dışlandı.
Gezi Parkı eylemlerinde gördük bunun en son örneğini, "hep
Kürtler de işte böyle acı çekiyordu, şimdi anladılar mı" diye
savundular acılarını...
Ve bir toplumun, bir insanın acısını yarışa soktular, sanki
dünyanın herhangi bir yerinde bir insanın canı yandığında merhameti
depreşen vicdan sahiplerinin içi yanmıyormuş gibi.
Bu grup da sadece Doğu'nun acısına ses verenler...
Ve diğer grup.
Sadece Türkler olsun, başka kimseler olmasa da olur
diyenler...
Bu ülke bizim, diğerlerini
istemezükçüler...
Bayrak onların, marşlar onların, toprak
onların...
Sadece, ülkede ve dünyanın herhangi bir yerinde, şu sıralar Doğu
Türkistan'da ve Türkmeneli'nde yaşananlar misal, Türklere karşı
yapılan zulümler konuşulsun isteyenler.
Herkes sadece bu zulme üzülsün, diğerleri önemli olmasın, olsa
bile öyle çok olmasın diyenciler...
Oysa, bu ülkede, bu dört grubun üzüldüğü acıların topuna birden
üzülen koskoca duyarlı bir halk var.
Başı açık olan, başı kapalı olan kardeşine yapılan zulmü
kınıyor, polisin kendisi bile polis şiddeti ile darp edilen gence
üzülüyor, polis kurşunuyla ölen Ethem'e eylem karşıtlarının da içi
yanıyor.
Arakan'da da Doğu Türkistan'da da yapılan katliamlara sesini
çıkarabiliyor.
Aynı hafta, hem Sivas Katliamı unutulmasın, hem de Başbağlar
katliamı unutulmasın diye var gücüyle haykırıyor.
Ama toplum bölücüler iş başında.
İstiyorlar ki, herkes sadece onların üzüldüğüne üzülsün, herkes
onların işaret ettiği yere yuvalansın...
Ve hoşarına gidiyor acılarını yarıştırmak, ötekinin acısından
zevk almak...
Haykırıyorlar birbirlerine meydanlardan...
Var mı benim acımdan daha büyük acısı
olan!!!