Ben geldim, hoş buldum

Rüyadan uyanır gibi her seferinde sersem sersem dolaşmışım kalemimin ucundakelimeler, neresi denk gelirse orayı karalamışım…

Nesrin YILMAZ nesriny@internethaber.com

Ben geldim, hoş buldum.

 Hep düşünüp dururdum “Benim gelme amacım neydi Dünya’ya?”

Meğer yazı yazmakmış benim geliş amacım, meğer kelimelerle sevişmeyi her şeyden üstün tutarmışım, meğer cümleler kurmak en görkemli işiymiş Dünya’nın… Meğer ben kaleme kâğıda âşıkmışım…

Meğer kelimeler olmadan ne kadar da sıradanmışım…

Sonra bir gün bir köşem olmuş benim, yazmışım, yazmışım…

Düştüğüm yerde tekmeler yerken acımasızca, kelimeler sayesinde ayağa kalkmışım…

Uzun uzun cümleler kurmuş, yirmi dokuz harfin hepsiyle sırdaş olmuşum…

Her yenildiğimde, savaşı her kaybettiğimde, her sert darbenin sonrasında kelimeleri almışım koynuma…

Uyuyakalmışım…

Rüyadan uyanır gibi her seferinde sersem sersem dolaşmışım kalemimin ucunda kelimeler, neresi denk gelirse orayı karalamışım…

Kâğıda falan da ihtiyacım yokmuş benim, bazen duvarları, bazen kollarımı, bazen toprağı araç yapmışım…

Ama hep yazmışım sevdamı, hep anlatmışım…

Alkol misali kelimeler, etkisi büyük ruhuma…

Parmaklarımın ucuna geldiklerinde de yüreğimden döküldüklerinde de damarlarımdan kan olup akar, beni bambaşka biri yaparmış…

Ben üzülürsem onlar ağlarmış, sevinirsem kollarını boynuma dolarlarmış…

Kelimeler beni sevmiş ben de kelimeleri…

Ama her ilişki biraz arayı hak edermiş…

Bir ara kelimeler küsmüş bana, ben de onlara…

Ama birbirimiz için yaratılmışız aslında…

Uzun bir aradan sonra…

Yine yazacağım burada…

Yine anlatacağım sevdamı…

Sevdalarımı…

Kızgınlıklarımı, kırgınlıklarımı…

Haksızlıklara karşı duracağım yine…

Haklının yanında olacağım haliyle…

Yine ayırmayacağım birbirinden insanları…

Benim için, Ermeni’si de aynı Türk’ü de…

Benim için hep aynı Alevisi, Sünnisi, Çerkezi, Lazı…

Hiç anlamayacağım ırkçı, kafatasçı insanları…

Hep eleştireceğim bir devlet adamıyla, bir peygamberi aynı kefeye koyup örnekler veren koca koca adamları…

Hep karşısında olacağım din tacirlerinin, dini çıkarlarına alet edenlerin…

Aynı beden, aynı renk elbiseyi üzerimize oldurmaya çalışanların, özgürlüklerin önünü açmak yerine tıkayanların, insanları onlar-bunlar, bizden-sizden diye ayıranların…

Hepimizi bir gruba dâhil etmeye çalışarak, diğer grupları kabul etmememiz, onlarla çatışma halinde olmamız sağlanarak herkesi sindirmeye uğraşanların, korkuyla, baskıyla parmaklarını gözümüze doğrultarak üstümüze gelenlerin…

Hayatımıza müdahale etmeye çalışanların, ne yiyeceğimize, ne içeceğimize, ne söyleyeceğimize, ne yazacağımıza, kaç çocuk yapacağımıza, o çocukları nasıl yetiştireceğimize kadar karışanların…

Onların yandaşlarının, onların karşısında sus pus olup günün keyfini çıkaranların, aslında çocuklarının geleceğini düşünmeyenlerin, yalakalığı, adamcı olmayı, birinin karşısında çıkar uğruna eğilmeyi kendilerine nasıl yakıştırıyorlar bir türlü anlayamadıklarımın…

Atatürk’ün adını çıkarlarına alet edenlerin, Atatürk sevgisinden korkanların, onun sözlerini, ilkelerini, düşüncelerini anlamamak için direnenlerin, önyargıları yosun tutmuşların, bilimden ürkenlerin, karanlığa yürüyenlerin…

Her türlü haksızlığın…

Karşısında olacağım hep…

Kelimelerimle…

Ve bundan böyle buradayım artık…

Sizlerle…

Ben hoş buldum, yazıyı okuduktan sonra yazma sırası sizde…