Ben etikçiyim, tetikçi değilim!
Abone olAydın Doğan ile Karamehmet'i kıyaslayan Özkan, Çukurova Grubu'na geçmesinin nedenini açıkladı.
Ben beş milyon dolarlık bir adam değilim! Tuncay Özkan’la
söyleşinin çok gerilimli geçeceğini sanıyordum. Benim iğneli
sorularıma ne kadar dayanabileceğinden emin değildim. Yanılmışım.
Hiçbir soruyu yanıtsız bırakmadığı gibi, sesini bir an yükseltmedi,
tam bir profesyonel olarak kontrolünü hiç kaybetmedi. Hoşgörüsü
olmasaydı bu söyleşi yapılamazdı. Muhatabımın tek sitemi, onun
gazetecilik ürünlerini konuşmak yerine, “dezenformasyon”, diye
nitelendirdiği konulara ağırlık vermem oldu. Ama bana “halden
anlayan” bir arkadaş gibi davrandı. Bu nedenle benim için
kullandığı “ısırgan otu” tanımlamasını övgü olarak kabul ediyorum.
Isırgan otunun bir şifa kaynağı olduğunu bilmeyen mi var?
Geçenlerde kendisiyle bir tartışma yaşadığın Aydın Doğan, onun
elini öpüp, “baba” dediğini açıkladı. Bir gazetecinin patronunun
elini öpmesi sana yakışıksız gelmiyor mu? Yoo, gazeteci eğer
patronu ile bütünleşip, onun talimatları doğrultusunda yazı yazarsa
yakışıksız olur. Ben büyüklerimin elini öperim. Ben Anadolu
terbiyesi almış, çocukluğunda Kur’an kursuna gitmiş bir adamım. Bir
büyüğün elini öpmenin, şahsiyet bozukluğu olarak görülmesine
şaşırıyorum. Patronun elini öpmeyi saygı ile açıklaman kalbime çok
iyi gelmedi. Ben, özel günlerde, bayramlarda Aydın Bey’in elini
öperdim. O da bana “Sen de benim evladımsın. Seni kızlarımdan ayırt
etmiyorum” derdi. O bizim çok özel bir ilişkimiz, iş ilişkimizi
etkileyen bir şey değil. Bu gruba geçtikten sonra, iki bayram
gördün. Mehmet Emin Bey’in elini öptün mü? Öpmedim. Ama o da
büyüğün, saygıda kusur ettin şimdi! Alakası yok. Onu baba gibi
görmüyorum. Mehmet Emin Bey’le öyle bir ilişkimiz yok. Aydın Bey,
bana demişti ki, “Tuncay’a milyon milyon dolarlar verdiler. Ona
‘kendini kullandırtmamaya dikkat et. Bunlar bu parayı seni
kullanmak için veriyorlar dedim’ demişti. Madem bu kadar
seviyordun, babanın sözünü dinledin mi? Ben gazeteciliğe Aydın
Bey’in yanında başlamadım. Gazetecilik ilkeleri konusunda yirmi
yıllık birikimim var. Bu noktada bir yanlışım olduğunu
söyleyemeyeceğim. Bunun takdirini kamuoyuna bırakalım. Peki milyon
milyon dolarlar verildiği için mi Aydın Bey’i terk ettin? Terk
etmek değil bu. Bildiğim kadarıyla insanlar işlerini değiştirince
dostlukları bitmez. Aradaki sevgi saygı devam eder. Yoksa insanlar
her iş değiştirdiğinde arkalarında nefret dolu bir ilişki
bırakırlarsa, hem ürettikleri açısından kötü sonuçlar doğurur, hem
de yalnız kalırlar. Ama sen kendin söylemişsin, “Aydın Bey, asla
reddedemeyeceğim büyük para veriyorlar. Ailemin geleceğini düşünmek
zorundayım” diye. Aydın Bey’le biz hem ayrılırken, hem ayrılmadan
önce o kadar çok konuşmalar yaptık ki. Bir kısmının böyle
yansıtılmasını garipsedim. Basında insanlar oradan oraya
gidebilirler. Çetin Altan der ki, “Babıali kırk odalı bir konaktır,
bu odadan öteki odaya geçersiniz”. Her odadan odaya geçişte, para
konuşulacaksa! Siz hiç Türk basınında, giden kişinin aldığı parayı
açıklayan bir başka patron gördünüz mü? 15 bin dolar mı alıyordun?
Yok öyle bir para. Ben geldikten sonra buraya, Doğan Grubu’ndan
arkadaşlar beni Defterdara şikayet ettiler. Ben de oraya bütün
belgeleri verdim. Buraya arkadaşlarımla beraber geldim. Elbette ki
emeğimizin karşılığı bir parayı aldık, bunu kendi aramızda da
paylaştık. Bu gizli saklı bir şey de değil. Telaffuz edilen bir 5
milyon dolar lafı var. Bunların hepsi yalan. Biz, transfer parası
falan da almadık. Transfer değil, bizim yaptığımız şey, telif. Ha
adını başka koydunuz! Adını başka koymanın ötesine geçtik. Ürünüm
olan kitapların ve ürettiğim şeylerin, telif yayın haklarını bir
başka şirkete devrettim. Yani siz birikiminizi, bir yere telif
hakkı karşılığı olarak verdiğiniz zaman, bu transfer mi oluyor?
Bence oluyor. Aldım para canım, almadım demiyorum. Bunun hesabını
da verdim işte. O aldığını bize telaffuz edecek misin? Edemem.
Çünkü bu sadece bana ait bir şey değil. Sadece sana söylemekle
kalmadılar, bu ülkenin başbakanına, siyasi parti liderlerine,
meclis başkanına da söylediler, o “milyon dolarları.” Ben de
hepsine gidip mal beyanında bulundum, o paraların ne olduğunu
anlattım. Mal varlığını bize de açıkla. 2 tane dairem var bir tane
arabam var. Evleri de yeni aldım. Ne yani sen, beş milyon dolarlık
adam değil misin şimdi? Değilim. Bana beş milyon dolar veren
insanların, benden bir beklentisinin olması lazım. Benim ürettiğim
iş, o paraya karşılık gelecek bir iş değil. Ben finansçı değilim.
Ben sadece gazeteciyim. Peki sen kaç para edersin? Ben milyar dolar
ederim! (Gülüyor). Ama bunun işletme açısından bir mantığı yok.
Aydın Bey’in transfer ettiği insanlara kaç para verdiğini hiç
duymadım. Ama benimle ilgili böyle bir demeç verdi. Bunun da
aramızdaki sevgiye dayalı olarak verildiğini zannediyorum. Sen
şimdi meseleyi “derici en sevdiği deriyi yerden yere vururmuş”
hesabına getirdin ama, sen de kızdırdın onu yani... Ben niye
kızdırayım, o beni kızdırdı durduk yerde. Ben işimi yapıyordum,
onlar saldırdı . Bugün seni “kışkırtıcı” buluyor Aydın Bey. Aydın
Bey eskiden de beni kışkırtıcı buluyordu. Hep bana, “Benim başımı
derde sokuyorsun, bu niye öyle, senden başkası yazamaz mı kardeşim,
niye sen yazıyorsun?” demiştir. Peki “Büyük” gazetecilerin kendi
patronunu memnun etmek için, illa öteki patronu kışkırtmaları mı
gerekiyor? Asla, ben hiç bu şekilde kışkırtıcı bir tavır içinde
olmadım. Oldun oldun... Ben haber yaparken, içindeki adların ne
olduğuna dikkat etmem. Cumhuriyet’teyken de çok kışkırtıcıydım o
zaman. Terör örgütleri çok kışkırtıcı buluyorlar, öldürmek
istiyorlar. Çıkarına bastığınız mafya grupları çok kışkırtıcı
buluyorlar evimi bombalamak istiyorlar. Ne yapayım, birileri benim
yazdıklarımı çok kışkırtıcı buluyorsa? Kışkırsın dursunlar. Aydın
Bey’e cevap verirken, aslında onu çok sevdiğini söylemiştin...
İnsan ilişkilerinde çok adam gibi bir adamdır Aydın Bey. Onda
gördüğüm özellikler, bu toprağın insanına dair özelliklerdir. Ama
bir yandan da onun ekmeğini yerken edindiğin sırları ifşa
ediyorsun. Ve sonra da “Etikçiyim, var mı!” diye efeleniyorsun. Ben
Aydın Bey’e söylemedim onu. Ertuğrul Özkök “etikçi” diye takıldı.
1996’da Kanal D’ye geldiğimde, RTÜK’e ben hangi kurallara uygun
olarak habercilik yapacağıma dair “etik kurallar” bildirisi verdim.
Evet ben etikçiyim. Asla tetikçi olmadım ve olmayacağım da. Ay dur
daha sormadım tetikçi misin diye! Ben Aydın beyin bir sırrını da
ifşa etmedim. Ettin. Yeni patronunun hoşuna gidecek tarzda,
“aslında senin hakkında da böyle diyordu, bak bak beni nelere
zorladı” gibisinden bir konuşmaydı. Ben Haziran’da ayrıldım.
Temmuz’da seninle o röportaj oldu. Daha sonra grubun içerisinde,
beni hedef alan pek çok yayın oldu. Bazı internet siteleri
kiralandı, benim aleyhime kullanıldı. Senin de benzer şekilde
kullandığın internet siteleri yok mu? Hangisi? Yok böyle bir şey.
Superpoligon mesela? Beni sevmediklerini apaçık yazdılar. Benden
önceki Show’un haber merkezindeki ekipmiş, ben onları işten
çıkartmışım. Bakın ben bir meşru müdafaa durumundaydım. Aydın
Bey’in sırrı yok bende. Beni seviyor diye, sırlarını benimle
paylaşacak hali yok ki. Birlikte konuştuğunuz özel şeyler, sır
kategorisine girmez mi? Hayır girmez. Çünkü Aydın Bey diyor ki, ben
bunları zaten her yerde söyledim. Sır değil onlar. Bizim sadece
anılarımız var. Ama “O anıları da anlatırım ha!” diye aba altından
sopa gösteriyorsun. Hiç aba altından sopa göstermem ben. Anım falan
da yok bundan sonra. Ben anılarımdan bir kısmını, “Onlarla benim
bir ilgim yok, bunları hep Tuncay uyduruyor” dendiği için söyledim.
Belki de Karamehmet’in hoşuna gitsin diye söylüyorsun. Hiç hoşuna
gittiğini zannetmiyorum. Öyleyse neden onun hoşuna gitmeyecek bir
şeyi yapıyorsun. Daha “yeni gelin” sayılırsın. Ben Anadolu
çocuğuyum böyle benzetmeleri sevmiyorum. Hiç kimsenin hoşuna gitsin
diye bir şey yapmadım ben. Hoşlanan hoşlanır, hoşlanmayan
hoşlanmaz. Aydın Bey’le ilişkimde sır diye bir şey bilmiyorum.
Senin bilmediğin, beş vakit namaz, onu da şeytan komaz! Ben beş
vakit namazı da çok iyi bilirim. Kıldın mı ki? Kılmaz olur muyum?
En son bayram namazını kıldım. Aydın Doğan’ın elini öperken, grubun
yaptıklarını ileri sürdüğün “kirli” işleri bilmiyor muydun? Ben hiç
kirli diye bir şey ileri sürmedim. Aydın Bey’in eli, temiz bir
eldir. Benim yazdığım şeyler ortada. POAŞ haberlerini
kastediyorsanız, burada gazetecilik faaliyeti yürütülüyor.
Karamehmet nasıl bir insan? Çok iyi tanımıyorum. Gördüğüm
kadarıyla, yenilikçi, özeleştiri yapmasını bilebilen, mütevazı bir
insan. Konuşurken takındığı tutum, profesyonellerine gösterdiği
üslup, sinemaya bile daha sakin saatlerde gidişi, kendi arabasını
kendi kullanması, kimseye ceketini paltosunu tutturmaması.... İş
anlayışları açısından Aydın Bey’le farkı ne? Aydın Bey daha merkezi
örgütlenme modeli içinde çalışır. Mehmet Emin Bey, bireylerin
performansını daha ileri doğru süren bir insan. Yetkiyi ve
sorumluluğu dağıtışta, Aydın Bey kadar merkeziyetçi değil. Bunun
haberlere yansıması nasıl oluyor? Birinde haberleri patronun duygu
ve düşünceleri etkiliyor, diğerinde dolaylı bir etkisi gözleniyor.
Mehmet Emin Bey, gün gelip seni hangi sebeple gözden çıkarır?
Herhalde buraları verimli çalıştıramazsam. Medya grubunun reklam ve
tiraj hedefi birinci yıl için, pazar payının yüzde 25’i. Türk
medyasının yıllardır süregelen içinde barındırdığı bazı
hastalıkları dışarıda bırakarak, yeni bir medya anlayışı yaratma
üzerine de bir mutabakatımız oldu. Bazı hastalıkları dışarıda
bırakırken yeni hastalıkları ortaya çıkarma da... Mesela? Sen
ısırgan otu gibi bir kadınsın, insanı dalıyorsun. Teveccühün. Yeni
patronun seni kovarsa, gideceğin bir grup kalmadı, kendini sıkışmış
hissediyorsun sanki. O yüzden de, Karamehmet ile ilgili en ufacık
bir imada bile, onu savunmaya girdiğini söylüyorlar. (Gülüyor).
Buradan ayrılıp, Sabah Grubu’nda çalışmaya başlasam, o zaman ne
diyecekler? Bunların hepsi kötü düşünmekten kaynaklanan şeyler.
Benim Dinç Bilgin’le ilgili, Cem Uzan ile ilgili olarak, herhangi
bir haberim yoktur. Olağanüstü rahatım. Eğer söyleyeceğim söz
varsa, internette söylerim, gazete basar sokakta çıkar, bağırır
söylerim. Gün gelip yeniden Doğan Grubu ile buluşman söz konusu
olabilir mi? Niye Doğan Grubu bana ihtiyaç duysun ki? Duysaydı,
ayrılmama mani olurdu. Bana “gitme kal” diyen kimse olmadı. Ben de
çıktım geldim. Onların bana ihtiyaçları kalmadı. Burada bana bir
ihtiyaç vardı. Niye orada işin bitti senin? Benim işim falan
bitmedi. Çukurova Grubu’ndan medya organizasyonunu yeniden
yapılandırmam üzerine bir teklif aldım. Doğan Grubu, yürüyen bir
sistematikti, ben o dişlilerin bir parçasıydım. Diğer tarafta da
yeni dişliler, çarklar dizini oluşturmak vardı. Bir farklılaşmayı
yaratmak daha iyidir diye düşündüm. Çukurova Grubu’nun, özel
dertleri olmasaydı, Reha Muhtar’a yol verirler miydi? Ben gelmeden
önce de grupta, medyanın sadece bir reyting işi olmadığı, bir
saygınlık ve toplam kaliteye katkı işi olduğu konusunda uzlaşmaya
varılmış ve genel müdür değişikliği olmuş, Zeynep Karamehmet bir
değişimi başlatmıştı. Grubun sıkıntılarının aşılmasına yardımcı
olmak için gelmedin mi? Ben bir girişimde mi bulunmuşum? Birisi
çıksın, bulundu desin! Çukurova Grubu ile ilgili kimsenin kapısını
çalmadım ben. Grubun biraz ferahlanmasında payın sıfır mı yani?
Benim bu uzlaşmada, şahsi olarak en küçük bir katkım yoktur. Eğer
medya grubunun saygınlığı ve başarısı artmış ve bu da Çukurova
Grubu’nun bu anlaşmayı yapmasında etkili olduysa, onu takdir etmek
bana düşmez. Sen de yazılarında hep değindin, Türkiye’de bir soygun
düzeni var. Bu düzende kurtarılmış bir ada mı, Çukurova Grubu?
Tamamen pir–u pak mı? Ben soygun düzeninin bir yerinde görmedim
Çukurova Grubu’nu. Ayrıca diğer grupları da, soygun düzeninin bir
dişlisi olarak görmedim. Suç çok bireysel bir şeydir. Yapma! Suçun
örgütlü bir şey olduğunu en çok sen bilirsin. Bütün medyayı
savunmak üstüme vazife değil ama Türk medyası da söylediğin kadar
kirli değil. Çukurova Grubu’nda hiç kimse bana, “Bizim böyle bir
problemimiz var. Bugün şu kişiyle görüşeceğiz, şunun aleyhine haber
yapın” demediler. Demelerine gerek yok. Sen sezgilerinle ne
yapacağını bilirsin. BDDK Başkanı Engin Akçakoca Basın Konseyi’ne
şikayet etti. Konsey beni haklı buldu. Bunlar beni karalamak için
atılan dezenformasyonlar. Meyveli ağacı taşlayıp kurutmaya
çalışıyorlar. Aydın Bey “Hadi git, Ankara’daki tanıdıklarına söyle,
şöyle olsun” dediğine göre, siyasetçilerle iş bitirme yeteneğin
olduğunu ihsas ettirmişsin ona. Aydın Bey’le o konuştuklarımız hep
habere dayalıdır. “Bunların haber yapılması lazım” istekleridir.
“Ankara’ya git” demek, Aydın Bey’in kendi üslubu içerisinde
söylediği şeyler. “Tuncay Özkan gitti, Mesut Yılmaz’dan, Tansu
Çiller’den, Devlet Bahçeli’den, Recai Kutan’dan, Necmettin
Erbakan’dan veya onların altındaki insanlardan, haber dışında şunu
istedi” diyecek bir Allah’ın kulu çıksın ortaya. Hodri meydan.