Ben çağın hocasıyım
Abone olErsun Yanal, teknik direktörün her alanda tek olamayacağını söylüyor. Ona göre önemli olan ekip, takım ruhu.
Gençlerbirliği Teknik Direktörü Ersun Yanal, teknik direktörün
her alanda tek olamayacağını söylüyor. Ona göre önemli olan ekip,
takım ruhu. Ersun Yanal, imparator sıfatını kendine yakıştırmıyor
ve beğenmiyor. Genç teknik direktör, insanlar nasıl olur da çağdışı
bir yönetime özenirler diyor. Gençlerbirliği Teknik direktörü Ersun
Yanal ile söyleşimi Ankara'da, kulüp tesislerinde gerçekleştirdim.
Yanal ve takım kamptaydı çünkü röportajı yaptığımız günün ertesi
günü Ankaragücü ile maçları vardı. Gençlerbirliği'nin tesisleri çok
güzel ve etkileyici, bütün konfor düşünülmüş. Yanal ile futbol
dünyasından, Denizlispor, Ankaragücü ve Gençlerbirliği'ndeki
başarısından konuştuk. Aslında evli ve iki çocuk babası Ersun
Yanal'ın özel hayatını da aktarmak istiyordum ama yerim dar olduğu
için fırsat bulamadım. Yanal, genç, hırslı, takımına, ailesine ve
arkadaşlarına düşkün, son derece duyarlı bir teknik direktör. Ersun
Yanal da rol yapmak yok, dolambaç yok. Kendi deyimiyle her şey
dümdüz ortada. Gerçekten de futbol aşkını bilim merakıyla
birleştiren bu isim, Türkiye'nin futbol gündemini daha uzun süre
meşgul edeceği benziyor. BİZDE HERKES LİDER * Son günlerde ligde
emin adımlarla ilerliyorsunuz. Nedir Gençlerbirliği'nin ve sizin
sırrınız? Hakan Şükür ile zamanında bir sohbet etmiştik. O bana
"Bazen ayağımı kaldıracak durumda olmamama rağmen, ertesi günkü
maça çıktığım oldu. Taraftar baskısı, başarılı olma kaygısı beni o
sakatlıkla birlikte sahaya sürdü. Ve şimdi belki de onun acısını
çekiyorum. Avrupa'da bu stres yok" demişti. İşte biz de bu takımda
bunu başardık. Stres yok, profesyonel seyirci ve baskı yok. Burası
özgün ve rahat bir ortam. Ekonomik olarak çok iyi yönetilen bir yer
burası. Dünyada artık futbol kulüpleri şirketleşiyor, bu da çok
önemli. Benim kulübüm buna çok dikkat etmiş, dolayısıyla çok
rahatız. Tabii en önemli olan şey ekip çalışması. * Bir okulda
konuşma yapmışsınız ve ben "İmparator değilim" demişsiniz. Kime
gönderme bu? Özellikle birine değil, isteyenler öyle olabilir ama
ben değilim. Bakın çağdışı bir yönetim şekliyle anılmak ve bu
sıfatın verilmesi beni üzüyor. Ben "İmparator" değilim, bugünkü
çağın temsilcisiyim. Bugünkü çağın gerektirdiği şekille birlikte
modern bir liderlik yapıyorum. * Sizin sektörünüzde bugünkü çağ ne
gerektiriyor? İmparator demek bugün tek başına orduları veya
milleti yönetmek demek. Ben bunu kabul etmek istemiyorum. Bizdeki
ekibin içerisinde herkes kendi alanında liderdir. Psikolog,
diyetisyen, doktor, saha içerisinde görev yapan arkadaşlarımız
hepsinin beyinlerini bir araya getirip yönetiyoruz. Yani bir
anlamda bütün fikirleri, liderlikleri pratiğe dökmeye çalışıyoruz.
Zaman zaman o arkadaşlarım beni yönetir. Benim başardığım sadece
bu. POZİTİF BAKMAK ÖNEMLİ * Sizin bu eleştirdiklerinizi uygulayıp
çok başarılı olanlar da var ama... Bunu böyle kabul etmeyip, kendi
merkeziyle bunu halletmeye çalışanlar da olabilir, başarabilirler
de ama bugünkü çağın gerektirdiği ihtiyaç bunlardır. Genç
oyuncularla çalışıyoruz, onların ciddi beklentileri var.
Donanımları ve birikimleri de var. Siz onların karşısına her şeyi
bir bilen olarak oturamazsınız ve ihtiyaçlarını gideremezsiniz. Bir
insanın toplumun ihtiyaçları karşısında her konuda cevap vermesi
mümkün değil. Teknik direktör bugün bir liderlik seminerini
yönetemez bence, muktedir değildir tek başına. * Liderlik semineri
verenlere mi karşısınız? Ben doğru bulmuyorum, ancak etrafınızdaki
kendi alanlarında lider insanların desteğiyle hazırlanmış ortak bir
program sunulabilir, liderlik değil. Ekibimizin içindeki kriterler
kendiliğinden gelişti. Ben oturup tek lider gibi planlamadım, bu
olsun, şu olsun diye. Pozitif düşünce çok önemli, hiçbir şeye karşı
negatif yaklaşılmamalı. ŞANSA FAZLA İNANMAM * Nasıl yapıyorsunuz
bunu? Örneğin hiç beklemediğiniz bir şekilde takımınız yenildi,
nasıl pozitif düşünebilirsiniz? Her şeyin bir kriteri vardır. Maça
çıkmadan önce takımın yaptığı antrenmandan, yeteneklerinin
sınıflandırılmasından, karşı takımla kıyaslanmasından, sizin ne
yapabilecğinizin görüntüsünün çizilmesinden, oyuncuların ruh
halinin tanımlanmasından, beklentilerin belirlenmesinden,
oyuncularınızın o maça bakış açılarının tespitine kadar her şeyi
çalışıyoruz. Bütün bunların eğer bilgisi elinizdeyse belirsizlik
çok azdır. Belirsizlik sizi karamsarlığa iter. Eğer mağlup
olursanız o belirsizliklerin içinde mutlaka uygulanmayan bir yön
vardır. * Ya şans faktörü? Ben şansa çok fazla inanmıyorum. * İyi
de top bu. Doğru bazen bir vurursunuz top başka yere gider. Hatta
bana takılmak için "Bilgisayarın fişi çıktı" derler. Dünya olarak
biz Engizisyon Mahkemeleri, ihtilalleri yaşadık. Şimdi ise bilim
çağındayız. Bilimi kullanmak zorundayız. Bunun neresi yanlış ve
komik? * Siz bu "Bilgisiyarın fişi çıktı" cümlesine pek
alınıyorsunuz galiba? Gereksiz buluyorum bunları. Ben oyuncumun
karşısına objektif değerlerle çıkmalıyım. İşte "sen aslansın, senin
karizman yeter, hadi koçum" falan dersem, bu iş olmaz. Motivasyon
böyle olmaz. Bir ya da iki kere ikna olur sonra yürümez. Ben ona
realist sonuçları vermeliyim. Demeliyim ki, sen bunu daha önce
böyle yaptın bak ortada, şimdi de yapabilirsin hatta daha iyisi
bile olabilir. * Bir psikoloji mezunu olarak bu söyledikleriniz
konusunda takıldığım tek bir husus var; o da insan öğesi. Belki her
şeyi kontrol edebilirsiniz ama insan değişkendir. Doğru ama bakın,
bu değerleri de, sizin söylediğiniz yumuşak karınları da aza
indirgemek mümkün. Tabii futbol sadece temel motorsal özelliklerin
kuvvetlendirilmesiyle olmuyor. Futbol kısmında oynamanız gereken
oyunun felsefesi çok önemli. BİZ STRESİ YÖNETİYORUZ * Nedir bu
felsefe? Yaptığın işten keyif almak önemli. Heyecan yaşanmalı,
coşku duymalı. Futbolcunun oynadığı noktayla ilgili bir keyif
noktası var. Hani demin belirsizlik kötü demiştik ya, işte bu
açıklığı ve netliği keyif noktasıyla belirginleştirmek mümkün diye
düşünüyorum. Felsefe bu. Örneğin mağlup olduğumuz bazı maçlarda
bile biz "bravo çocuklar çok güzel maçtı ve biz çok keyif aldık bu
futboldan" dediğimiz olmuştur. "Hadi gelin bakalım skora, niye
yapamadık?" diyoruz ardından ve inceleyince niye yapamadığımızı
görüyoruz zaten. Objektif şekilde eleştirilince, verilere dayanarak
futbolcu mutlu oluyor. Mutluluk hormonuyla adrenalin birleşince
ortaya müthiş sonuçlar çıkıyor. Biz aslında stresi yönetiyoruz,
işimiz zor tabii. FUTBOL ADINA MÜTHİŞTİ * Sizden başka bunu
yakalayan takım var mı? Bir tek Beşiktaş ama bizim onlardan tek
farkımız biz bunu içselleştirdik. Onların bir dışsal faktörü var,
100. yıl, seyirci vs.. Eğer yaptığımız maç 1-1 ya da tek golle
bitseydi bu kadar keyif almazdım çünkü bir zevki olmazdı. O kadar
güzel bir maç oldu ki, yenilseydik üzülmezdim. * Gerçekten mi?
Takımın sonuçsal değeri için üzülürdüm ama futbol adına müthişti.
İnsanın içinde bir his oluyor, ben o gün yeneceğimizi biliyordum.
Maçtan sonra gereksiz fanatikler tarafından otobüsümüz taşlandı ve
biz mahalle aralarında adam kovaladık. O sırada bir yaşlı teyze,
"Aa Gençlerbirliği futbolcuları ne yapıyorsunuz burada, akşam ne
iyi maçtı o öyle" dedi. İşte bu bana yeter. İhanete uğramayı
kaldıramam * Sizi en çok ne kızdırır? Kızdığınız oluyordur
herhalde... Olmaz mı, bazen çıldırdığım oluyor. İhanete uğramak çok
kötü bir duygu. Belki karşı taraf için ihanet değildir ama benim
için öyleyse bunu kaldıramıyorum. Son ayrıldığım camiada bu duyguyu
çok kötü şekilde yaşadım. * Ankaragücü'nde mi? Çok bahsetmek
istemiyorum ama bu duyguyu çok yoğun yaşadım. İnsanın bu gibi
durumlarında kendine hakim olması zorlaşıyor. Tepki vermek ve
karşındakini paramparça etmek gibi bir risk her zaman vardır.
Kapasitesi olan bir insanın çok saçma sapan nedenlerle eski haline
dönmesi beni hayalkırıklığına uğratır. Ahmaklığa, aptallığa,
düşüncesizliğe, düşünmeden yapılan her şeye çok kızarım. Ben çok
düşünerek yaptığım için, tersini kabul edemiyorum. * Gazetelerdeki
eleştiriler moralinizi bozar mı? Haksız eleştiriler vardır, bazen
abartırlar, hatta sizi asosyal olarak kabul ederler. * Asosyal
misiniz? Beni öyle eleştirdiklerini duydum. Ben çevremi seçmekte
özgür bir insanım. Ben köşe yazarları ya da futbol
servisindekilerle olmak zorunda değilim. O işini yapar, ben de
kendi işimi. Aramızdaki sadece bir bilgi alışverişidir; ben onlarla
eğlenmek zorunda değilim ki. Hayatımda hiç bir zaman çıkarcılık
için kimseye telefon açıp "Nasılsın?" demedim, bu benim ağrıma
gider. Bir de sanki benim ağzımdanmış gibi yazılan ama hiç
düşünmediğim şeyleri yansıtan haberlere bozuluyorum. Balçiçek PAMİR
/ SABAH