Ben bir gazeteci olarak Demirel'den razıydım!

1991 yılında Tuzla bugünkü kadar gelişmemişti. Etrafta in cin top oynuyordu. Ne bir çay evi, ne de doğru düzgün bir lokanta vardı.

Hadi ÖZIŞIK hadi.ozisik@internethaber.com

Muhalefet yıllarında gölgesi gibi takip ettim Demirel'i... İstanbul'dan Ankara'ya, Ankara'dan günde en az 4 ile gidiyorduk. 

Özal'ın da peşine takıldım, Erdal İnönü'nün de.. 

Ve Çiller...

Hepsinden daha sıcak, daha BABA'can... 

O'nun da kapısında beklerdik, diğer liderlerin de...

Tuzla'da çok nöbet tuttuk. 

Ama hiçbir zaman haber atlama derdimiz olmadı. Hiçbir zaman diken üstünde olmadık Demirel'i beklerken. Hiçbir zaman uçak kaçırma korkusu yaşamadık. Hiçbir zaman aç kalmadık... 

Tuzla'da Nazmiye Demirel'in elinden çok kez kahvaltı yaptık. 

Demirel denize girer mi diye etrafa bakınırken evden dışarıya çıktı. 

- Çocuklar, bakın denize girmeyeceğim. Kendinizi boşuna yoruyorsunuz. 

İtimat etmiştik, denizdeki fotoğrafından vazgeçmiştik bu yüzden.  

1991 yılında Tuzla bugünkü kadar gelişmemişti. Etrafta in cin top oynuyordu. Ne bir çay evi, ne de doğru düzgün bir lokanta vardı. 

Çaylarımız da yemeğimiz de o günlerde hiç eksik olmadı. 

Demirel bizi görünce Nazmiye Hanım’a seslenirdi:

- Çocuklara…

Demirel sözünü tamamlamadan hepimiz aynı ağızdan cevap verirdik. 

Kahvaltımızı yapmıştık… 

Ya da yemeğimizi yemiştik… 

Nazmiye Hanım, bizi Demirel’den önce düşünmüştü. 

Diğer liderler gibi Demirel’in de etrafında koruma duvarı vardı.

Ama hiçbir zaman o duvara toslamadık. 

Demirel’le aramızda hiçbir zaman koruma olmadı. 

Hep yanındaydık, muhalefette, Başbakanlık’ta, Çankaya’da… 

GAP’a gitmiştik…

Özal’da var… 

Koruma kaynıyor her yer… 

Başbakan Demirel gelmiş, Özal yolda…

Özal gelince, korumalar bizleri oradan uzaklaştırmak istedi.. 

Kibar ama en acımasız sertlikte:

- Buyurun efendim.. 

Kolumuzu sıkıyorlar, alttan tekme ile vuruyorlar… 

Bi baktık Demirel olaya müdahale ediyor. Korumaların elini tutuyor, onları itekliyor:

- Ne yapıyorsunuz?

- Efendim.. 

- Onlar benim misafirim kardeşim bırakın… 

Tören boyunca gözü üzerimizde oldu, kimse bize bir şey yapıyor mu diye.. 

Demirel’i gazeteciler Ankara’dan takip ederdi hep… Bir tek ben İstanbul’dan da bir tek ben.. 

Geç kalsam…

Uçak rötar yapsa…

Otobüsle yolun kenarında beklerdi… 

Ben vardığımda…

“Seni bekliyoruz Hadi, nerde galdın?” diye sorardı… 

Ve sonra Meydan gazetesini meslektaşlarıma gösterip, “Hadi’nin manşetini gördünüz mü?” derdi. 

Rahmi Turan ve Behiç Kılıç fotoğraf ağırlıklı çalışmamı istiyordu çünkü. 

Çektiğim her fotoğraf manşete çekiliyordu. 

Behiç Abi (Kılıç) bana kızdı DYP muhabirliğinden aldı… 

Benim yerime de Baki Karakol’u tayin etti. 

Demirel, DYP İstanbul İl Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenliyor. 

Baki Karakol, kendisini tanıtıp soru sormak istiyor. 

Demirel “bir dakika” diyor.

“Hadi nerede?” diye devam ediyor. 

Baki Karakol merkeze gelmeden Demirel, Rahmi Turan’ı arıyor:

Hadi nerede?

Baktım Behiç Abi tepemde:

- Ne yapıyorsun? 

- Haber hazırlıyorum. 

Güldü, “Demirel senden vazgeçemiyor” dedi.. 

Anlayamamıştım, Behiç Abi’ye de sormamıştım.. 

Arkasını döndü gitti.

Baki Karakol geldi, olup biteni önce bana sonra da Behiç Abi’ye anlattı. 

“İyi” demiş Behiç Abi, “Hadi Bey eski görevine devam etsin” diye bana mesaj göndermişti!

Manisa’dayız… Meydan tıka basa dolu… Demirel otobüsün üstünde, ben hemen arkasındayım.. 

“Burayı çek Hadi burayı çek” diyerek elimi sıktı… 

Oysa ben onun keliyle meşguldüm… 

Ara ara kelini baş parmağı ile kaşıyor ben de o anı yakalamak istiyordum. 

Dediğini yaptım… 

Ama o fotoğrafı da çektim.. 

Ertesi gün manşette kelini kaşıyan fotoğrafını görünce çok güldü:

- Bundan sonra sen fotoğraf çekince her hareketime dikkat edeceğim.

Başbakanlık yılları… 

İstanbul’a geldi bir törende… 

Uzaktan fotoğraf çekiyorum…

“Gel” dedi…

Yanına gittim… 

“İşinden memnun musun?” diye sordu…

“Evet” cevabı alınca…

“Başın dara düşerse ara” dedi… 

28 Şubat sürecinde, çok şey yazdım hakkında…

Kızmış bana…

“Bu çocuk niye böyle yapıyor?” diye sormuş…

Cavit Çağlar aradı:

- Yapma…

- …?

- Baba seni sever…

Çankaya’dan aşağıya indi, ziyarete gittim.

- Az şey yapmadın ben yukarıdayken…

- …?

- Ama bak ben seni hiç dava etmedim.

Helalleştik ayrıldık.. 

Bir kaç kez telefonla görüştük.

İnternethaber’i duymuş…

Başarılı işler yaptığımı söyledi.. 

Teşekkür ettim…

Ve dün gece vefat etti Demirel… 

Allah rahmet eylesin.. 

Ben bir gazeteci olarak Demirel’den razıyım…

Allah ondan razı olsun!