Bekir Coşkun'un Hürriyet sevgisi
Abone olCoşkun, Hürriyet'in ülkemiz üzerinde oynanan karanlık oyunları bir bir topluma duyurduğuna dikkat çekiyor.
Hürriyet...
SİZ gazeteci ile gazetesi arasındaki ilişkiyi bilmezsiniz.
Ulus Meydanı’nda gece geç vakit matbaadan evine giderken, yerde rüzgárla uçuşan kendi gazetesini ve üzerinde kendi çektiği fotoğrafı görünce, ağlamıştı sevgili Berat Yurdakul.
Gazetesine eğilmiş, onu özenle yerden almış, göğsüne basmış, sevgilisini kucaklar gibi sarmış, ağlamıştı.
Bunu gazeteciler anlarlar.
Gittiğim her yerde, belli etmeden benim gözlerim Hürriyet’i arar.
O benim parçam çünkü.
Ya da ben.
Uğruna kavgalar ettiğimiz, uykusuz kaldığımız, üzerinde didiştiğimiz, paylaşamadığımız, birbirimizi kırmak pahasına özenle koruduğumuz, kimliğimiz, kişiliğimiz, sesimiz, yüreğimiz, sevdamız.
Bir sehpanın üzerinde, bir yolcunun elinde, bir tezgáhın kenarında, bir okurun koltuğunun altında onunla karşılaştığımda içimde minik bir heyecan duyarım her zaman.
Bir sessiz fısıltı başlar aramızda:
‘Nasılsın?...’
‘............’
‘Çok güzel gözüküyorsun, bizi anladılar mı?...’
‘............’
*
Normal bir sevdada; onu kimseye kaptırmamak, gazete paketlerinin üzerine oturup kimseye bir tekini bile vermemek yok mudur?
Ya da; başkasının elinde görünce, sevdalı ve kıskanç her normal Türk gibi atılıp, okurun burnuna yumruğu kondurduğumuz gibi ‘Onu sana yár etmem...’ demek gerekmez mi?
Ama bizler paylaşmayı severiz bu sevdada.
Ortak áşıklar çoğaldıkça, büyür sevdamız.
İşte...
Son birkaç gündür Hürriyet’i niye çok sevdiğimi daha iyi anlıyorum.
*
Gerektiğinde yine de sadece Hürriyet var.
Eğer Türkiye’nin başı dertteyse; silkinip kalkan, en haklının yanında toplanan, bir anda kaşlarını çatan Hürriyet.
Birçok medya hálá görmemezlikten gelirken, Hürriyet ülkemiz üzerinde oynanan karanlık oyunları bir bir duyuruyor topluma.
En eleştirmen okurlarımızdan ‘tebrikler’ gelmeye başladı.
Küsüp gidenler geri dönüyorlar.
Ve elimde, okumakla okşamak arasında, yine fısıldıyorum gazetemin kulağına:
‘İyi ki varsın...’
SİZ gazeteci ile gazetesi arasındaki ilişkiyi bilmezsiniz.
Ulus Meydanı’nda gece geç vakit matbaadan evine giderken, yerde rüzgárla uçuşan kendi gazetesini ve üzerinde kendi çektiği fotoğrafı görünce, ağlamıştı sevgili Berat Yurdakul.
Gazetesine eğilmiş, onu özenle yerden almış, göğsüne basmış, sevgilisini kucaklar gibi sarmış, ağlamıştı.
Bunu gazeteciler anlarlar.
Gittiğim her yerde, belli etmeden benim gözlerim Hürriyet’i arar.
O benim parçam çünkü.
Ya da ben.
Uğruna kavgalar ettiğimiz, uykusuz kaldığımız, üzerinde didiştiğimiz, paylaşamadığımız, birbirimizi kırmak pahasına özenle koruduğumuz, kimliğimiz, kişiliğimiz, sesimiz, yüreğimiz, sevdamız.
Bir sehpanın üzerinde, bir yolcunun elinde, bir tezgáhın kenarında, bir okurun koltuğunun altında onunla karşılaştığımda içimde minik bir heyecan duyarım her zaman.
Bir sessiz fısıltı başlar aramızda:
‘Nasılsın?...’
‘............’
‘Çok güzel gözüküyorsun, bizi anladılar mı?...’
‘............’
*
Normal bir sevdada; onu kimseye kaptırmamak, gazete paketlerinin üzerine oturup kimseye bir tekini bile vermemek yok mudur?
Ya da; başkasının elinde görünce, sevdalı ve kıskanç her normal Türk gibi atılıp, okurun burnuna yumruğu kondurduğumuz gibi ‘Onu sana yár etmem...’ demek gerekmez mi?
Ama bizler paylaşmayı severiz bu sevdada.
Ortak áşıklar çoğaldıkça, büyür sevdamız.
İşte...
Son birkaç gündür Hürriyet’i niye çok sevdiğimi daha iyi anlıyorum.
*
Gerektiğinde yine de sadece Hürriyet var.
Eğer Türkiye’nin başı dertteyse; silkinip kalkan, en haklının yanında toplanan, bir anda kaşlarını çatan Hürriyet.
Birçok medya hálá görmemezlikten gelirken, Hürriyet ülkemiz üzerinde oynanan karanlık oyunları bir bir duyuruyor topluma.
En eleştirmen okurlarımızdan ‘tebrikler’ gelmeye başladı.
Küsüp gidenler geri dönüyorlar.
Ve elimde, okumakla okşamak arasında, yine fısıldıyorum gazetemin kulağına:
‘İyi ki varsın...’