Pako’yu bilmeyeniniz yoktur…
Ama mutlaka ona olan
sevgiyi anlamayanınız vardır…
Umuyorum anlayanlar
anlamayanlardan fazladır…
Bekir Coşkun
ve Pako sayesinde açlıktan, soğuktan,
yaralarından, kırıklarından kurtulan kaç köpek, kaç kedi ya da kaç
canlı olduğunu hesap edebilir misiniz?
Bence
edemezsiniz…
Eğer ki bir canlıyı sevmek
istemiyorsanız, edemezsiniz…
Pako sadece bir köpek değildi, okuyucular bilir… O aynı zamanda
kendi arkadaşları için çırpınan yardımsever bir
canlıydı…
Çok şanslıydı, çünkü onun
gibi düşünen ve düşündüklerini yazabilen biriyle
birlikteydi…
……
Kendisine yapılan o kadar
eleştiriye rağmen ekranlara çıkmayan Bekir Coşkun’u bir televizyon
programına canlı yayında katılmaya iten neden neydi, ben
anlayabiliyorum…
Çünkü onun Pako’ya olan
sevgisine şahidim…
Pako’yu kaybetmiş olmanın üzüntüsünü onun gözlerinde
görebilirsiniz…
Her an düşmeye hazır
damlalar kirpik uçlarında birikmiş sanki…
“Pako” diyecek olsanız gözleri, kalbiyle birlikte uzaklara
gidiyor…
Pako’nun, dizlerine kafasını yasladığı günlere…
Şimdi başta Postal olmak
üzere onun dizini paylaşan kedi ve köpekleriyle mutlu…
……
Bazılarınız hayvan
sevgisinin ne demek olduğunu anlıyor biliyorum ama içimizden
bazıları anlamıyor…
Başbakan “Bazı yazarlar
köpekleriyle yatıp kalkarlar” gibi talihsiz bir cümle kurunca
“Eyvah” demiştim…
“Bekir Coşkun en çok şimdi
üzülmüştür…”
Ve geçen akşam bir
programda AKP grup Başkanvekili de Bekir Coşkun’un Pazar günleri
köşesini, insan dışındaki dostlarına, ağaçlara, denizlere
ayırdığını, suçlayarak söylediğinde, başbakana, ona ve onlar gibi
düşünenlere ben de bir şeyler yazmak istedim…
Elbette Bekir Coşkun kadar
güzel anlatamam ama…
Bir düşünün, aslında ne
kadar çok sevdiğimizi anlatırken bile hayvanlar yardımcı olur
bize…
“Köpek gibi
seviyorum” denir ya hani…
Ya da sadakatimizi
anlatırız birine…
“Köpek gibi
sadığım” diye…
Sevdiğimizin omzuna
yaslarken başımızı mırlayarak, kucağımıza uzanan bir kediden var
mıdır farkımız?
“Önce insan”
diyenleriniz varsa eğer…
Bir ağacın hiç uğruna
kesilen dalları için yanmıyorsa canınız, uzaklarda olan savaşlarda
hiç uğruna ölen çocuklar için duyduğunuz acı sahici
değildir…
Bir orman yanıyorken
yanmıyorsa yüreğiniz, patlayan bombalarla yanan insanlara yanmanız
gerçekçi değildir…
Bir silahtan çıkan ölümle
yere düşen bir kuşa, bir yaban domuzuna, bir karacaya, bir ördeğe
içiniz burkulmuyorsa, mermilerle hayatına son verilen gencecik
fidanlara burkulmaz içiniz…
Bir sokak kedisi, bir
sokak köpeği açken ve siz karşısında yemek yerken rahatsa içiniz,
ülkenizdeki veya uzaklardaki yoksul halka karşı bağlıdır eliniz
kolunuz, merhametiniz…
Bir göl kururken, bir
deniz kirletilirken isyan etmiyorsanız, vicdanınız kurumaya yüz
tutmuş, yüreğinizin lekesi inatçı lekeye dönüşmüş
demektir…
Bir düşünün…
Onlarla aynı coğrafyayı
paylaşıyoruz…
Bu topraklar üzerinde
onlardan daha fazla hakkımız yok inanın!
Derdini kelimelerle
anlatamayacak olan bu canlılara kendi dilleriyle dertlerini
anlatmaya çalışırken gürültü yaptığı gerekçesiyle kötü davrananlara
sesleniyorum…
Şu sıralar kalabalık
meydanlarda gürültünün alasını yapanlara bakıyorum…
Ve…
“İnsanları tanıdıkça Bekir
Coşkun’un köpeklerini daha çok seviyorum…”
nsrnylmz@gmail.com