Bekir Coşkun’un köpekleri…

Nesrin YILMAZ nesriny@internethaber.com

Pako’yu bilmeyeniniz yoktur…

 

Ama mutlaka ona olan sevgiyi anlamayanınız vardır…

 

Umuyorum anlayanlar anlamayanlardan fazladır…

 

Bekir Coşkun ve Pako sayesinde açlıktan, soğuktan, yaralarından, kırıklarından kurtulan kaç köpek, kaç kedi ya da kaç canlı olduğunu hesap edebilir misiniz?

 

Bence edemezsiniz…

 

Eğer ki bir canlıyı sevmek istemiyorsanız, edemezsiniz…

 

Pako sadece bir köpek değildi, okuyucular bilir… O aynı zamanda kendi arkadaşları için çırpınan yardımsever bir canlıydı…

 

Çok şanslıydı, çünkü onun gibi düşünen ve düşündüklerini yazabilen biriyle birlikteydi…

 

……

 

Kendisine yapılan o kadar eleştiriye rağmen ekranlara çıkmayan Bekir Coşkun’u bir televizyon programına canlı yayında katılmaya iten neden neydi, ben anlayabiliyorum…

 

Çünkü onun Pako’ya olan sevgisine şahidim…

 

Pako’yu kaybetmiş olmanın üzüntüsünü onun gözlerinde görebilirsiniz…

 

Her an düşmeye hazır damlalar kirpik uçlarında birikmiş sanki…

 

“Pako” diyecek olsanız gözleri, kalbiyle birlikte uzaklara gidiyor…

 

Pako’nun, dizlerine kafasını yasladığı günlere…

 

Şimdi başta Postal olmak üzere onun dizini paylaşan kedi ve köpekleriyle mutlu…

 

……

 

Bazılarınız hayvan sevgisinin ne demek olduğunu anlıyor biliyorum ama içimizden bazıları anlamıyor…

 

Başbakan “Bazı yazarlar köpekleriyle yatıp kalkarlar” gibi talihsiz bir cümle kurunca “Eyvah” demiştim…

 

“Bekir Coşkun en çok şimdi üzülmüştür…”

 

Ve geçen akşam bir programda AKP grup Başkanvekili de Bekir Coşkun’un Pazar günleri köşesini, insan dışındaki dostlarına, ağaçlara, denizlere ayırdığını, suçlayarak söylediğinde, başbakana, ona ve onlar gibi düşünenlere ben de bir şeyler yazmak istedim…

 

Elbette Bekir Coşkun kadar güzel anlatamam ama…

 

Bir düşünün, aslında ne kadar çok sevdiğimizi anlatırken bile hayvanlar yardımcı olur bize…

 

“Köpek gibi seviyorum” denir ya hani…

 

Ya da sadakatimizi anlatırız birine…

 

“Köpek gibi sadığım” diye…

 

Sevdiğimizin omzuna yaslarken başımızı mırlayarak, kucağımıza uzanan bir kediden var mıdır farkımız?

 

“Önce insan” diyenleriniz varsa eğer…

 

Bir ağacın hiç uğruna kesilen dalları için yanmıyorsa canınız, uzaklarda olan savaşlarda hiç uğruna ölen çocuklar için duyduğunuz acı sahici değildir…

 

Bir orman yanıyorken yanmıyorsa yüreğiniz, patlayan bombalarla yanan insanlara yanmanız gerçekçi değildir…

 

Bir silahtan çıkan ölümle yere düşen bir kuşa, bir yaban domuzuna, bir karacaya, bir ördeğe içiniz burkulmuyorsa, mermilerle hayatına son verilen gencecik fidanlara burkulmaz içiniz…

 

Bir sokak kedisi, bir sokak köpeği açken ve siz karşısında yemek yerken rahatsa içiniz, ülkenizdeki veya uzaklardaki yoksul halka karşı bağlıdır eliniz kolunuz, merhametiniz…

 

Bir göl kururken, bir deniz kirletilirken isyan etmiyorsanız, vicdanınız kurumaya yüz tutmuş, yüreğinizin lekesi inatçı lekeye dönüşmüş demektir…

 

Bir düşünün…

 

Onlarla aynı coğrafyayı paylaşıyoruz…

 

Bu topraklar üzerinde onlardan daha fazla hakkımız yok inanın!

 

Derdini kelimelerle anlatamayacak olan bu canlılara kendi dilleriyle dertlerini anlatmaya çalışırken gürültü yaptığı gerekçesiyle kötü davrananlara sesleniyorum…

 

Şu sıralar kalabalık meydanlarda gürültünün alasını yapanlara bakıyorum…

 

Ve…

 

“İnsanları tanıdıkça Bekir Coşkun’un köpeklerini daha çok seviyorum…”

 

 

nsrnylmz@gmail.com