Bekir Coşkun Ayvalık ceza evinde
Abone olTürkiye'de Bekir (Coşkun) ve Emin (Çölaşan) başta olmak üzere bazı köşe yazarları, gazeteler ve televizyonlar, 27 Mayıs 1960 öncesinde
ADNAN BERK OKAN
Elbette Bekir Coşkun cezaevinde falan değil…
İroni yaptım…
Zaten dikkatinizi çekmiştir…
“Cezaevi” değil, “ceza evi” yazdım…
Neden?..
Çünkü Bekir Coşkun’un dört duvar arasında fiziksel ceza değil ama Ayvalık’ta hafta sonları “denize sıfır” (tamamen illegal bir yapı çünkü Bekir evinden çıkıp birkaç adım attıktan sonra denize girebiliyor. Acaba hangi iktidar Bekir’in bu kanunsuzluğuna göz yumdu?) villâsında “vicdani ceza” çektiğini düşünüyorum…
Bugün Cuma olduğu için yine Ayvalık'ta olduğunu tahmin ediyorum...
***
Türkiye’de Bekir (Coşkun) ve Emin (Çölaşan) başta olmak üzere bazı köşe yazarları ve gazeteler – televizyonlar, 27 Mayıs 1960 öncesinde yaşananların bir benzerini “gündemde” tutmaya çabalıyorlar...
“Çok tehlikeli”…
Kaldı ki, 27 Mayıs 1960 öncesinde gerçekten de cezaevlerinde çok sayıda gazeteci – yazar vardı…
Örneğin Bedii Faik…
Örneğin Metin Toker (İsmet İnönü’nün damadı) ilk anda aklıma gelenler…
***
“Tek Parti rejimi” diyor Bekir…
Ne ayıp!..
Bu, İktidar partisine değil, muhalefet partilerine yapılmış “hakarettir” aslında…
Churchill’in, en etkin rakibi İngiliz İşçi Partisi Lideri Mr. Atlle için, “Parlamento binasının önünde boş bir otomobil durdu, içinden Mr. Attle çıktı” deyişi gibi hakarettir hem de…
“Tek parti hükümeti” olduğu doğrudur ve dünyanın bir çok demokrasisinde bu olağan bir şeydir…
Ama bunu “tek parti rejimi” olarak tanımlamak bir yazarın haddini bilmediği anlamına gelir.
***
Başbakan’ın aklı başında hiç kimse tarafından onaylanmayan “öfke”sinden yola çıkarak rejimin “sivil dikta” olduğunu iddia etmek ve Bekir Coşkun gibi daha da ileri giderek “Tek Parti Rejimi” diye nitelendirmek; TSK’ya: “Ne duruyorsunuz, darbe yapsanıza” demekten başka bir şey değil…
***
Şimdi asıl konuya geleyim…
Söyler misiniz; Türkiye’de, Başbakan’ı ve Hükümeti eleştirdiği için cezaevinde olan gazeteci, yazar var mı?..
Yok…
Ama…
“Darbecilerle ortak hareket ettiği” iddiasıyla cezaevinde olan birkaç gazeteci halen cezaevinde…
Keşke onlar da salıverilseler…
Örneğin Mustafa Balbay…
Hükümete veya Başbakan’a yönelik tek bir hakareti yok Balbay’ın ama…
Hem Bekir’in ve hem de Emin’in Başbakan’a, yardımcılarına, bakanlarına “ağız dolusu hakaret içeren” yazılarının yayımlanmadığı gün yok…
Yine de ne Bekir’i karakola çekip hesap soran var…
Ne Emin’i…
Ne de bir başkasını…
Olmasın da…
***
Peki…
Türkiye güllük gülistanlık mı?..
Hayır…
Daha uzun bir süre (Terör bitmeden) olacağı da yok ama…
Güllük gülistanlık olacağının umudu var…
Potansiyel var…
Eğer Ordu, birkaç kendini bilmez darbe çığırtkanının tahrikine kapılır da 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi kışlasından çıkmaya kalkarsa asıl felâket işte o zaman olur…
Ne bu hükümet o dönemlerin hükümetlerine benziyor…
Ne bugünkü halk, o günküler kadar “uyuşuk”…
Herkes aklını başına alsın…
Seçimleri beklesin…