Bedri Baykam'dan boş çerçeve açıklaması

Abone ol

Murat Ülker'e 100 bin doların üzerine boş çerçevesini satan Baykam çerçevesinin aslında dolu olduğunu anlattı!

İNTERNETHABER.COM- Bedri Baykam'ın boş çerçevesini Ülker'in patronu Murat Ülker'e 100 bin doların üzerinde fiyata satması olay yaratmıştı. 

Sanat eserinin boş çerçeveden ibaret olması, satın alanın da muhafazakar camiadan oluşu tepki çekmişti. Muhafazakar camiaya sürekli sataşan Baykam'ın eserini Ülker'in alması muhafazakar çevrelerce de eleştirilmişti.

110 BİN CAMİ İNŞA EDİP BİR MODERN SANAT MÜZESİ YAPAMADILAR

Baykam kendisine gelen eleştirilere tepkisiz kalamadı ve bugünkü yazısında cevap verdi. Yaptığı eserin aslında boş olmadığını çerçevenin ardında netlik olduğunu anlatan Baykam 'Bunu ben de yaparım' diyenlere 'Ama yapamadın' dedi. Eserinin aslında nasıl değerli olduğunu sanat dünyasından verdiği örneklerle anlattı.

Baykam yaptığı mesleğin  bu ülkede pek karşılığı olmadığını şu sözlerle ifade etti:

Devlet belki 110.000 camii inşa etmiş, 1 (bir) modern sanat müzesi inşa etmemiş. Bir maçı 110.000’e sıfır kaybetmek kolay şey değil! Yani tek başına AKP hükümetinin suçu değil. Bu "başarı"yı (!) Ecevit, Erbakan, Çiller, Özal, Evren, Demirel hepsi birden paylaşıyorlar!

İLK BAKIŞTA ÇERÇEVENİN İÇİ BOŞ

Baykam sosyal medyada dalga konusu olan boş çerçeve sanat eserini ise şu sözlerle anlattı:

Gelelim özetle kavramsal çıkışlı sergim hakkında aktaracaklarıma... New York'ta yalnız 7 adet çift taraflı, tavandan asılan çerçeve sergiliyorum. 180x120 veya 150x150 cm civarında birbirinden farklı çerçeveler. İlk bakışta bu çerçevelerin içi "boş".Yani resim yok, fotoğraf yok, kağıt yok, video yok. Bu çerçevenin içinde "hiçbir şey yok" denebileceği gibi, "hiçlik" kavramının varlığı söz konusu olabilir. Öte yandan aslında dikkat edersek bu çerçevenin içi boş değil, dolu. Çünkü içine, arkasında ne varsa, onun görüntüleri giriyor.

ASLINDA NET BİR GÖRÜNTÜYLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Eserinin aslında boş gibi görünse de içinin dolu olduğunu ifade eden Baykam yazısında bunu şu şekilde anlattı:

Bu görüntü hem üç boyutlu, hem iliğine kadar gerçekçi, hem de bu sanatsal algılama görsel olmasının yanısıra aslında kavramsal. Bu işlerde zaman ve mekan, sürekli değişmelerine karşın canlı olarak "paketlenmiş" durumdalar. Çerçevenin içinde düz bir satıh yok. Ancak biz bulunduğumuz mesafeden o dikdörtgenin içinde net bir görüntüyle karşı karşıyayız. Bu, kurgusal plandaki hayali yüzeyde gerçekleşiyor.

Bu farklı yaklaşımı ortaya koyuşumun ana nedenlerinden biri, Fransız sanatçı Marcel Duchamp'ın tam 100 yıl önce ortaya koyduğu "Hazır-Yapım" kavramının neden olduğu tıkanıklığı gidermek. 1913’de, New York'taki Armory Show'un jürisine bir "pisuar" yollayan Duchamp, özetle "Ben bir endüstriyel üretim parçasına 'sanat eseri' diye bakarsam, o andan itibaren galeri mekanında o parça sanat eseri statüsüne geçmiş olur" demiş oluyor. Bu "buluş" bir asır boyunca, 6-7 kuşak sanatçı tarafından resmen sömürüldü. Duchamp'ın müstehzi kişiliğiyle aldığı bu risk, onu haklı olarak sanat dünyasında Picasso gücünde bir yere koyarken, takipçileri işin kolayına kaçıp farklı “Hazır-Yapım”ları salonlara taşıyarak gövde gösterisi yapmış oldular. 1992 yılında "Post-Duchamp Krizi" olarak tanımladığım bu tıkanıklığa, geçtiğimiz 15 Şubat'ta parmak basan Le Figaro gazetesi, "Duchamp'ın fazla yer kaplayan ve sanatçıların bir türlü içinden çıkamadıkları mirası"ndan söz ediyordu.

Mesela son yılların astronomik fiyatlı sanatçılarından Damien Hirst, sergi salonuna içi dolu ecza dolapları veya kül tablalarını yerleştirip bunları on milyonlara satarken, bence aslında bu tıkanıklığın spekülatif olarak başarılı bir temsilcisi olmaktan öteye gidemiyor. Sanatçılar

nesnelere neredeyse hipnotize olmuş gibi bakıp bu tekrara esir düştükçe tuzak büyüdü. Önerdiğim çıkış ise, nesneyi terk edip çerçeveyi uzama çekerek gözün bu aktif alanda yaşayacağı sonsuz görüntü selinin farkına varmak.

"BÖYLE SANAT OLUR MU" DİYENLERE CEVAP VERDİ

"Böyle sanat olur mu, bu ne saçmalık!" sorusunu sordurabiliyorsam, ne mutlu bana. Bunu yapamayan hiçbir sanatçı sanat tarihinde bir kapı açamadı. Diğer en malum tepki olan "Bunu ben de yaparım!”a gelince; iki yanıtı var: "Evet doğru, yapabilirdin. Ama yapmadın. Başkası yaptı. Paul Klee veya Mondrian resimlerini de yapabilirsin rahatlıkla. Ama taklit olur, hepsi bu”.


İşte bu özet cümlelerle mantığını aktarabileceğim New York maceramı ilk sizlerle paylaşmak istedim, değerli okuyucularım. Ne de olsa sırdaşız!

Günün Önemli Haberleri