Vatan artık sadece üstünde yaşadığımız toprak parçası değil.
Evlerimiz, ailelerimiz, eşlerimiz, evlatlarımız ve hatta
mesleklerimiz de en az toprak kadar vatan kavramını kapsayan
unsurlar. İçinde bulunduğumuz yıkıcı ve vahşi dünyada, onları da en
az toprak kadar korumaya çalışıyoruz. Hatta adeta kansız bir savaş
veriyoruz.
***
Uzun süredir sosyal medyada bedelli askerlik
mücadelesi verip seslerini hükümet yetkililerine duyurmaya çalışan
gençlerimiz var. Yukarıda bahsettiğim "değerleri - emekleri" yaşatmak ve onları zarar
görmekten korumak adına feryat figan içinde bizlere
sesleniyorlar.
Hainlik, korkaklık gibi korkunç eleştirilere maruz kalmayı göze
alarak meramlarını dile getiriyorlar.
Oysa bu gençler ne hain ne de korkak. Ve ne de belli bir kesimin
algısında yer ettiği gibi zengin. Çok büyük bir
bölümü orta ve düşük gelirli ailelerin
çocukları...
Yuvalarını geçindirmek, onları müşkül durumda
bırakmamak, eğitim hayatlarına devam etmek ve yıllarca verdikleri
mücadelenin boşa gitmemesi adına bir talepte bulunuyorlar. Yani
kendi mikro vatanlarını korumaya ve ayakta tutmaya çalışıyorlar. Bu
nedenle en az Suriyeli mülteciler kadar mağdurlar.
Şehirlerinde, evlerinde, ofislerinde tutsak bir hayat
yaşıyorlar. Askere giderlerse, bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının
nasıl geçineceğinin korkusuyla aylar ve günler geçiriyorlar.
Bu yükle yaşamak ise, hiç de zannedildiği gibi kolay değil.
***
Hükümet Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen önce bizzat dönemin
Başbakanı Erdoğan’ın ağzından kamuoyuna “Seçimler
sonrasında gerekli çalışmaların
yapılacağı” yönünde demeçler verdi.
Ve seçimlerden sonra da bu demeçlerin ardı arkası kesilmedi.
Eylül, Ekim, Kasım derken; meclisin açılacağı akşam
“Bedelli hayırlı olsun” tweeti atan Burhan
kuzu’dan, “Bedelli son kez çıkmalı” diyen Numan
Kurtulmuş’a kadar devlet erkânının en yetkili isimleri gençleri
umutlandırdı.
Ki umut, kristal vazolar kadar hassas bir duygudur.
Yaşama tutunmak için varını ortaya koyan insanları
umutlandırdığınızda, beklentilerini yukarılara çekersiniz. Ve
aylarca net bir cevap vermeden, sürekli açık kapı bırakarak
bekletilip umutlandırılan insanlara olumsuz bir netice
sunduğunuzda, hissettikleri hayal kırıklığı ve yıkım normal
zamandakinden çok daha büyük olur. Ki geride bıraktığımız 3 ayda da
yaşanan tam da bu.
Hazır muhalefet aynı temennileri ve iradeyi gösteriyorken, hazır
çatışma ortamı durulmuşken bu gençlere bir yaşam hakkı
tanımalıyız.
Askerlik sistemi belki tartışmaya açılabilir. Çağın ve ülkenin
ihtiyaçlarına göre düzenlemelere gidilebilir. Ama an itibariyle
bedelli askerliğe ihtiyaç duyan gençlerimiz olumlu bir netice
alamazlarsa, yüz binlerce insan ve binlerce aile müşkül durumda
kalacaktır.
Başbakan yardımcısı Akdoğan’ın da tanımladığı gibi bu
“Sosyal yaraya” bir çözüm bulmalıyız. Çünkü onlar
ekonomik gücü olmayan ailelerini geçindirerek, ülkenin bilimsel
gelişimine katkı sunarak ve daha birçok alanda fedakârlıkla hizmet
vererek zaten vatan-i bir görev yapıyorlar. Bu enerjiyi ziyan
etmeyelim ve yeniden topluma kazandıralım.
Bu nedenlerle Başbakan Davutoğlu ve kabine
üyeleri, gençlerin sesini mutlaka duymalıdırlar.
Çünkü hayata dönmeleri
ve tekrar nefes almaları için bu dokunuşa çok ihtiyaçları
var.