Kaç yaşındaydım hatırlamıyorum, belki 9, belki 10...
Bir yaz tatili, yine evimizin hemen yanındaki boş arsada
oynuyoruz arkadaşlarla...
Bazen saklambaç, bazen "yerdeyim
taştayım"....
Genellikle "evcilik"...
Sokağın en gölge yeri o arsa, kilimleri seriyoruz, orası evimiz
oluyor bizim...
Hepimiz birbirimize misafirliğe gidip geliyoruz, bir kilimden
diğerine atlayarak...
İçi boş plastik bardaklardan çay içiyoruz, olmayan tabaklardan
olmayan kekleri yiyor, mutlu oluyoruz...
Bebeklerimizin üstü mutlaka örtülü, o sıcak Ege yazında bile
üşürler mi acaba diye düşünüyorduk belki kim bilir...
Yine öyle bir gün...
Mutlu, mesut kahkakalar eşliğinde yudumluyoruz karşı kilimdeki
komşunun yaptığı kahveyi...
Bir çocuk çığlığı, bir anne bağırtısı...
Meraklıyız haliyle, hemen arsanın sokağa bakan tarafına
geçiyorz, neler oluyor diye...
Elinde bir sopayla çocuğunu döven bir anne!
Sokağın ortasında...
Hem kolundan tutmuş, hem sopayı havaya kaldırmış...
Çocuk feryat figan...
Tanımasına tanıyoruz ama öyle bizim kilimlerimize misafir olan
çocuklardan değil o...
Annesine küfrediyor dayağın acısıyla...
Biz birbirimize bakıyoruz öyle, bir çocuk annesine nasıl
küfreder diye...
Ve annesinin elinden kurtulmayı başaran çocuk var hızıyla
koşarken bağırmıştı arkasından annesi...
"Cesedin paramparça olsun inşallah!"
Kan donduran bir sahne ve biz çocuğuz...
Aradan ne kadar geçtiğini hatırlamıyorum, aynı yaz çocuk
kamyonun altında kalmıştı...
Cenaze evine gitmiştik, bir sokak ötedeki o eve...
Bu kez anne feryat figan...
Öyle bakakalımıştım anneye, içimden bağıra bağıra söylemiştim;
"Onu sen öldürdün" diye...
Çocuk aklı işte...
Sonra büyüdük biz...
O arsaya ev yapıldı, bir anlamda çocukluğumuza temel
atıldı...
Gerçek kahveler içmeye başladık bu kez gerçek evlerde aynı
arkadaşlarla...
Annenin ölüm haberini duyduk sonra...
Yine bir trafik kazası ama bu sefer başka...
Bir değil, iki değil, üç araç geçmiş üzerinden...
Ceset paramparça!
Çocukken yaşadıkların da, duydukların da böyle kazınıyor işte
hafızana...
Kazınmıştı o gün hafızama, "Gün gelir seni bulur ettiğin
beddua..."
Kaç gündür yazmak istedim ama bu acı olayı anlatmak gelmemişti
içimden...
Hayatın en büyük gerçeği, aklımızdan ve ağzımızdan çıkan her
şeyin bizim hayatımızda olacağı...
Yani yaşadığımız hiçbir şeyin sorumlusu bir başkası değil,
biziz!
Neşemizin sebebi de üzüntümüzün sebebi de biziz!
Ve başımıza gelen en kötü şeylerin de!
Bu yüzden...
Ahkam kesmek gibi olmasın ama...
Bir insana ne kadar kızsanız da, size göre o size ne kadar
kötülük yapmış olsa da beddua etmeyin...
Belki bir yerlerde biraz oyalanıyor ama...
Mutlaka sahibine dönüyor sonra o beddua...