Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, İspanya ziyareti öncesinde yapmış
olduğu açıklamaların ardından, yaklaşık bir aydır Adalet
Bakanlığı’nda bekleyen 9 BDP’li ve bir bağımsız milletvekilinin
fezlekesi TBMM’ye sevk edildi.
Ve böylece Kürt sorununda yeni bir tartışmanın kapısı
aralandı.
Ben bu konuda kendimizle yüzleşmemiz ve dürüst olmamız gerekir
diye düşünüyorum. Böylece gerçekleri belki
“romantizmden” çıkarıp daha net görebiliriz.
Evet, kesinlikle dağdaki teröristle kucaklaşma görüntüleri can
acıtıcıydı!
Ama zaten BDP’li bazı vekiller ile teröristlerin gönül bağıyla
birbirlerini kucakladığını hepimiz bilmiyor muyduk?
Yani ilk kez o gün mü fark ettik!
“Aa... Bunlar birbirini seviyormuş ya... Tüh!”
mü dedik?
“Güvendiğimiz dağlara kar mı yağdı?” dedik.
Hayır.
Onun için kandırmayalım birbirimizi.
Eğer fezlekenin ana sebebi sadece “ilgili
kucaklaşma” ise, emin olun BDP hakkında en az “o
buluşma” kadar milliyetçi hassasiyetleri zedeleyecek uzun
bir “demeçler ve eylemler” listesi
yazılabilir.
Bu nedenle asıl sorun daha farklı.
Tuhaf olan ise, Kürt sorununda geçmiş iktidarların cesaret
edemediği, “dokunulamayan” birçok konuda cesaretli
adımlar atmış olan AK Parti’nin “yasaklar” ile yol
kat etmeye çalışmasıdır.
Bu da ister istemez “Acaba Kürt sorununda AK Parti,
durduğu konumu yeniden mi güncelliyor?” sorusunu
akıllara getiriyor.
1994’de Leyla Zana ve arkadaşlarının dokunulmazlıklarını
kaldırdığımız da elimize ne geçti?
Sadece süreçten “Leyla Zana” bir halk kahramanı
olarak çıktı.
Zaman kaybı oldu. Yaralar depreşti ve çoğaldı.
Yani A kişisi gitti, B kişisi geldi.
C partisi açıldı, D partisi kapandı ama “sorun”
kaldığı yerden can yakmaya hep devam etti.
Kanaatim; yaygın görüş olan “Başbakan milliyetçi oyları
hedefliyor” tezinin aksine, sahne arkasında gerçekleşen
müzakerelere bağlı olarak AK Parti’nin bir meydan okuma ve
restleşme halinde olduğudur.
Dokunulmazlık kartı da bunlardan biri olabilir.
Fakat Kürt sorununun, dolayısıyla onun temel unsurlarından biri
olan PKK’nın siyasal temsilcisi olduğunu iddia eden ve parti
yöneticilerinin her iki kelimesinden birinin
“Öcalan” olduğu bir parti için, “Kandil’i
ve Öcalan’ı bir kenara bırakın! Ondan sonra gelin
konuşalım.” demek de bana pek gerçekçi gelmiyor.
Bu tarz bir istek, BDP’yi asıl karakterinden ayırarak zaten
parlamento çalışmaları için “işlevsiz ve yok
hükmünde” bir kılıfa sokuyor.
Yani çözüm adına müzakere yapmak istediğiniz partiyi,
görüşmelere “asıl benliğini” kenarda bırakarak
başlamasını ve bu şekilde sizinle bir yol almasını
istiyorsunuz.
Böylece, siz zaten onun gerçek etine kemiğine hiç
“dokunmamış” oluyorsunuz.
Bundan dolayı, madem siz dokunmuyorsunuz;
bari bir başkasının da “dokunmasına” izin
vermeyin.
Mavi Önlük
Belki de bir kör ebe oyunu oynamaktır.
Çocuklarımıza gerçekleri gizlesin diye söylediğimiz
mavi bir yalandır.