BDP'li vekilleri pamuklarla taşımalı
Abone olPKK satın alınsın önerisiyle çok tartışılan yönetmen Sinan Çetin, BDP'li vekillerin el üstünde tutulmasını istedi.
Ünlü yönetmen Sinan Çetin, "savaşın" bitmesi için
dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı çıktı. Çetin, görüşünü
"BDP milletvekillerine kötü davranmamak, onları el üstünde
pamuklarla taşımak, gözümüzün nuru gibi bakmak zorundayız"
sözleriyle ifade etti.
“Hiç askerlik yapmamak için 1 milyon dolar ödemeye hazır bir
sürü insan var benim tanıdığım... 10 gün askerlik 500 bin dolar, 20
günlük 200 bin dolar, 1 aylık 100 bin dolar, 2 aylık 10 bin dolar
falan diye gider liste... Biz hesapladık, 33 milyar dolar yapıyor.
Git PKK’yı satın al, konu kapandı” sözleriyle kamuoyunun ilgisini
çeken Çetin, Radikal'den konuştu.
Birtakım rakamları toplayıp belli bir miktar para
hesaplamış, bu miktarla PKK’nın satın alınabileceğini
söylemişsiniz. Nasıl oluyor?
Hesap basit. 300 milyar dolar civarında bu savaşa harcanmış. Bu
miktar onun yerine doğunun zenginleşmesine harcansaydı, Van Viyana
olurdu, Şırnak Şikago olurdu, Hakkâri de Helsinki olurdu. Yani çok
basit bir şeyden bahsediyorum. O parayı silaha harcayacağımıza
memleketimize harcayalım.
Hakkâri’yle Helsinki arasında ekonomiden öte fark yok mu
sizce?
Elbette oradaki demokratikleşme atılımlarının yapılması lazım.
Kürtlerin kendi kimliklerini ve dillerini yaşamak gibi son derece
masum talepleri var. Ve Türk devletinin burada ciddi suçları var.
JITEM cinayetlerinden tut, insanların kafalarına sıkılarak
tarlalara atılmasına kadar git. PKK da Kürtlerin haklı isyanlarını
bir silahlı talebe oturttu.
PKK haklı bir talebi savunuyor mu diyorsunuz?
Artık değil.
Ne zamandan beri değil?
AK Parti’nin bölgedeki reform çalışmalarını görmezden
gelemeyiz.
Hangi reformlardan söz ediyoruz tam olarak?
Doğuya yapılan yatırımları görmezden gelemeyiz, kimseye haksızlık
etmeyelim.
Hayır, siz Kürtlerin haklı talepleri var dediniz ya, o
anlamda ne tür reform çalışmaları yapıldı…
Ben şu kendimi ifade etme konusunda netliğe kavuşmak istiyorum.
Yani doğunun demokratik haklarının verilmesi ve zenginleştirilmesi
bu meselenin çözümüyse, bunu niye yapmıyoruz? Benim sorum bu kadar
basit.
PKK’nın satın alınmasından kastınız neydi? Kamulaştırma,
özelleştirme gibi bir şey mi?
Doğunun demokratikleşmesi ve zenginleşmesinden bahsediyorum. Bunlar
olunca PKK argümansız kalır. Helsinki, Şikago, Viyana gibi olmuş
şehirlerde kimsenin dağa çıkacak hali yok.
AK Parti’nin görmezden gelinmemesi gereken reformları niye
PKK’yı argümansız bırakamadı sizce?
Görüşme kanalları tıkandığı için sıkıntı oluyor. Birisinin bu
görüşme kanallarını açması lazım. Geçen gün televizyonda bir CHP
milletvekilinin (Haluk Koç’un Oslo çıkışından söz ediyor – EB)
Başbakanımızın PKK’yla olan görüşmelerinin yargılanması talebinde
bulunduğunu gördüm. Gözlerim faltaşı gibi açıldı. Biz zaten
Başbakanımıza gidin, görüşün, bir mutabakata varın demiyor muyuz?
Bizim toplum olarak ihtiyacımız olan bu değil mi? O da başbakan
olarak gidip bu görüşmeleri yaptıysa, sen de muhalefet partisi
olarak bunu bir suç fezlekesine dönüştürüyorsan bu mesele nasıl
çözülecek? Ben bu meselenin açık açık konuşulması gerektiğini
düşünüyorum. Başbakan, neden Kürt halkının temsilcileriyle çıkıp
televizyon büyük bir açıklıkla ve tane tane konuşmuyor? Muhalefet
bunu sormalı mesela. Ama onun yerine elinde bir kâğıt tutmuş,
görüştükleri için biz yargıya gideceğiz diye tehdit ediyor.
Başbakan da BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları
kalksın diye “Yargıya talimat verdim” dedi. Onu duydunuz
mu?
Buna tamamen karşıyım. Meseleyi çok adilane konuşacaksak şudur: PKK
dağdan inecek, Meclis’e girecek. Bunun başka da çaresi yoktur. Yani
Kürt halkını temsil ettiğini söyleyen bir silahlı örgüt varsa, bu
örgütün silahlarını bırakıp parlamentoda konuşarak hak talebinde
bulunması lazım. Bu durumda BDP vekillerini hapsetmekten,
cezalandırmaktan söz etmek bu problemin çözülemeyeceğini anons
etmektir. BDP milletvekilleri bizim tek umudumuz. BDP
milletvekillerine kötü davranmamak, onları el üstünde pamuklarla
taşımak, gözümüzün nuru gibi bakmak zorundayız. Eğer bu savaşı
bitirmek istiyorsak.
Sizin şu para hesabınıza dönmek istiyorum. Profesyonel
orduya geçilsin, o profesyonellerin de maaşları askere
gitmeyenlerden toplansın mı demek istediniz?
Aynen öyle. Sokağa çıkalım; askere gitmek isteyenler ve
istemeyenler diye soralım. Isteyenler el kaldırır. Onlar da yurt
savunmasını gönüllü yapacaklarsa, yüksek maaşla ödüllendirilmesi
gerekir. Benim sunduğum çözüm bir bakıma bedelli askerlik çözümü.
Askere gidenlere yüksek maaşı gitmeyenlerden aldığınız miktarla
karşılayacaksınız.
Parası olmayan ve askere gitmek istemeyenler ne
yapacak?
Çalışır kazanır. Benim öneri paketimde 10 bin dolara kadar inen bir
opsiyon var.
10 bin dolar birçoğumuz için çok para Sinan
Bey!
5 bin dolarlık da yaparız paketi, önemli değil.
Neyse ben uzatmayayım, siz buyrun devam edin…
Önemli olan askere gitmek isteyenin bunu bir meslek olarak
algılaması. Askere gitmek istememek de doğal bir hak olmalı. Tabii
ki aslında en iyisi dünyadaki bütün orduların kapısına kilit
vurmaktır.
Bu paketinizin neresinde duruyor PKK?
PKK’nın argümanlarını satın alalım diyorum ben. Yani ne istiyorlar;
kimlik sorunu, demokratik haklar, parlamento, af… Satın alalım
derken, onların durduğu balkonu kaldırmaktan söz ediyorum. Çünkü o
balkonda oturdukça şunu söylüyorlar: Demokratik haklarımız
verilmediği için silaha sarıldık. Öyleyse o haklarını verirsin ve
oranın zenginleşmesini sağlarsın, problemi satın alırsın. Ama
demokratik hakları verip de zenginleştirmezsen yine olmaz. Her
türlü melanetin nedeni fakirliktir. Çözüm bu kadar netken, niçin
uygulanmıyor?
Sanıyorum son 10 yıl için bu soruyu iktidardaki partiye
sormak lazım…
Ben sana bir şey soracağım. Insanlık aklını mı yedi acaba? Savaşın
ve silahların bu sorunu çözemeyeceğini 30 yılda anlamadık mı? Acaba
negatif milliyetçilik gözlerimizi kör mü etti? Halbuki başka şeyler
düşünmek lazım. Örneğin Van müthiş bir turizm merkezi olabilir. Ama
herhalde devlet organizasyonu özgür fikirleri ele geçiriyor ve
Türkiye’yi bir milliyetçi argümanların içine hapsediyor. Yani
karanlığa doğru yol alıyoruz şu anda.
Okuyucu açısından kolaylık olsun diye baştaki sorumu
yinelemek istiyorum ki karışıklık olmasın. Size PKK haklı talepleri
mi savunuyor dedim, siz ‘Artık değil’ dediniz. Ama ardından
söyledikleriniz ‘Artık değil’e tam uymadı. Yeniden cevap vermek
ister misiniz?
Artık değil dedim çünkü artık JITEM yok. Artık insanların kafasına
kurşunlar sıkılarak tarlalara atılmıyor. Benim bıraktığım yerde
Başbakanımız gülümseyerek, büyük bir olgunlukla açılım sürecini
başlatmıştı. Uzun süredir film çektiğim için takip edememiş
olabilirim.
Başbakan’ı 2005 yılında bir Diyarbakır mitinginde bırakmış
olabilir misiniz en son?
Öyle mi? O kadar oldu mu? Işte sonra ne oldu, ben de bilmiyorum.
Niye durdu açılım bilmiyorum.
Peki artık ‘kafamıza kurşun sıkılıp tarlalara atılmıyoruz’
diye bir halkın şükretmesini beklemek nasıl bir şey?
Çok haklısın. Bunlar verilen haklar değildir. Hayat, hürriyet ve
mülkiyet hakkı hükümetler tarafından verilmez. Insanların doğuştan
gelen haklarıdır. Kimsenin bize yaşama hakkı vermesine ihtiyacımız
yok. Bu hukukta çok önemli bir konu. Dediğin doğru. Kürtlerin kendi
dillerini konuşması, öyle eğitim alması tartışılması abes
şeyler.
Şehit anneleri bu filmi benimserse
Yeni vizyona girecek filminizde Çanakkale Savaşı’nı bir
annenin gözünden anlatıyorsunuz, öyle mi?
Evet. Bir anne rüyasında çocuklarının Çanakkale Savaşı’nda
birbirini öldürdüğünü görür. Kocasına anlattığında, “Saçmalama,
biri Manchester’da, diğeri madenlerde çalışıyor” yanıtını alır.
Kadın, “Hayır rüyalarımda görüyorum” der ve cebinden küçük oğlunun
fotoğrafını çıkarır. “Sen bana yalan söyledin, işte bak askerde”
der. Kocası da “Sen üzülmeyesin diye anlatmadım” der.
Çocuklardan biri Ingiliz tarafında diğeri Türk tarafında mı
savaşıyor?
Evet. Bu film bir savaş övgüsü değildir, kahramanlık hikâyeleri de
anlatmaz. Ben şehit haberlerini duyduğumda delilik sınırına
geliyorum. Bu filmi de biraz da savaşın nasıl bir şey olduğunu
göstermek için çektim. O nedenle şehit annelerinin bu filmi
benimsemesini, kucaklamasını çok isterim.