Meclis çatısı altında siyaset yapan Barış ve
Demokrasi Partisi (BDP) için belki de dile getirilen en yaygın
eleştiriler,
“BDP’nin kendi iradesi yok mudur? Kimin sözünü
dinlemektedir?”
"Kandil'e, Erbil'e yada İmralı'ya kulak veriyor." şeklindeki
soru ve yorumlardan oluşmaktaydı.
***
BDP, müzakere süreciyle birlikte ilk defa bu eleştirilere cevap
verecek nitelikte bir tutum sergiliyor. Kürt siyasal hareketinin
mevcut güç dengeleri içerisinde, bir tarafı diğerlerine karşı
açıkça tercih ediyor.
Dün Urfa’da düzenlenen dayanışma yemeğinde BDP Eş Genel Başkanı
Selahattin Demirtaş, "Barış yolunda Sayın Öcalan'a destek
vermeliyiz ve arkasında durmalıyız” dedi.
Keza diğer yanda Sırrı Sakık "PKK bu barış görüşmelerine
engelse, yakasına yapışırız" diyerek; ilk defa, BDP
cephesinden PKK’ya karşı ciddi bir tavır gösterilmiş oldu. Ve
böylece diğer aktörlere nazaran Öcalan’ın desteklendiği bir nevi
ilan edildi.
Tabi bu durumun önemli sebepleri var,
1- Son barış görüşmelerinde devlet, Öcalan’ı
sürecin merkezine yerleştirdi. Ve en önemli aktör haline
getirdi.
2- PKK'nın dağ kadrosunun lideri Murat
Karayılan bile, örgüte yakın ANF'ye verdiği röportajda, sık sık
Öcalan'a bağlılıklarını vurgulayarak “PKK hareketi
bir önderliksel harekettir” dedi. Böylece İmralı’nın
önemine dikkat çekti.
3- Uluslararası konjonktür, Erbil ve Ankara’ya
mevcut pozisyonlarını güçlendirmeleri açısından bir
“barış” dayatması yaptı. Çünkü her iki tarafında
birbirlerine ihtiyacı var.
Bu nedenle Kuzey Irak Bölgesel yönetimi de BDP’ye Öcalan’ın bu
süreçte desteklenmesinde sakınca olmadığını işaret etti. Ve
görüşmelere zarar verecek bir durumun ortaya çıkmamasını
öğütledi.
***
Yani tüm bunlardan ötürü, İmralı açık bir biçimde sürecin diğer
aktörlerine göre güçlenmiş durumda.
BDP geçmiş söylemlerinde defalarca çözüm yolu olarak İmralı’yı
göstermiş olsa da; buna rağmen o süreç içerisinde farklı aktörler
arasında bir denge politikası gütmeye çalışıyordu. Ama ilk defa
alenen bir tarafın yanında olduğunu belirtiyor. Ve gerektiğinde
diğer aktörleri karşısına alabileceğini açıklıyor.
Genç astsubaylar
rahatsız
Geçtiğimiz yıllarda çalışma koşullarından şikayet eden
polislerin eylemlerine tanık olmuştuk.
Ama eski köye yeni bir adet daha geldi ve TSK içindeki
astsubaylar askeri geleneksel etiği ve yasal sınırları ihlal
etmeden bir hak mücadelsine giriştiler.
Oldukça önemsiyorum bu gelişmeyi.
İlkini on ay önce yemekhaneyi kullanmama kararı alarak
gerçekleştirmişlerdi.
Bu kez ise sosyal medyada örgütlenen astsubaylar ile emekli
astsubaylar, "kendilerine uygulanan mobinge ve ekonomik
ayrımcılığa dur" demek için 15 gün boyunca orduevlerine,
kamplara, kantinlere kısaca hiçbir sosyal tesise gitmeme kararı
aldılar.
Yani astsubaylar sıkı askeri hiyerarşi ve disipline rağmen
seslerini duyurmak istiyorlar.
Peki, bu durumu nasıl açıklayacağız?
A-) Önemli komutanlarını kaybeden orduda, iç
disiplinin zayıflaması.
B-) Askeri totalitarizmin içerisinde
ezildiklerini düşünen bir sınıfın seslerini duyurma mücadelesi.
C-) Ülke demokrasindeki gelişmelerin TSK'ya
bile sirayet ettiğinin bir işareti.
D-) Hiçbiri