Aylardır süren gerginlik sona erdi. BDP sonunda meclise gitmeye,
yemin etmeye ve Ankara'da siyaset yapmaya karar verdi.
PKK'nın saldırılarının Türkiye'de tansiyonu zirveye çıkardığı
bir dönemde, aklıselimin galip gelmesi, sağduyulu hemen herkesi
umutlandırdı.
Ama yine de çok fazla hayal kurmamak, BDP'den
beklentileri yüksek tutmamak gerekiyor.
Öncelikle bir ayrıntıya dikkat çekelim.
BDP ya da aynı çizgideki diğer partiler geçmiş dönemde
Ankara'da siyaset yaparken PKK'nın kendi cephesinden ateşkes ilan
ettiğini, terörün bu denli can almadığını hatırlarımızdan
çıkarmayalım.
Yani geçmiş bugünden çok farklıydı, bugün geçmişten çok daha
zor.
Bir örnek verelim. Pervari'deki karakol baskınında öldürülen bir
PKK'lı için Diyarbakır'da tören düzenleniyor.
Törene BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan da katılıyor
ve bir konuşma yapıyor.
Ölen PKK'lının ardından diyor ki Nursel Aydoğan;
"Bu mücadele içerisinde yaşamını yitirenlerin umut
ve hayallerini gerçekleştirinceye ve
mücadelelerini zafere ulaştırıncaya kadar, bu
mücadelenin içerisinde olacağımıza söz veriyoruz. Siz rahat
uyuyun"
BDP Ankara'ya giderken PKK'nın umut ve hayallerini
gerçekleştirme ideali ile çıkıyor yola.
Ama o ideal ile yola çıkarken gazetelerde yer alan sivil ölüm
öykülerini, şehit haberlerini, ölen bebek fotoğraflarını
unutmayalım.
Milletvekilinin seçmeninden etkilenmesi kadar doğal bir durum
yok. Ancak BDP'liler kadar MHP'liler de, Ak Partililer de,
CHP'liler de seçmenlerinden etkilenecekler.
Böyle bir atmosferde teröre çözüm için siyasetin devreye girmesi
de, BDP'nin beklentileri karşılaması da güçleşecek.
İşi kolaylaştırmanın en kestirme yolu ise ellerin
tetikten çekilmesi, silah sesinin konuşanların sesini bastırmasının
önüne geçilmesi.
Yeni bir ateşkes sürecine ihtiyacı var
Türkiye'nin.
Sorunu daha net konuşabilmesi, aktörlerin rollerini rahatça
oynayabilmesi için.
Ama PKK'nın yaptıklarına bakılırsa umutlu olmak için pek
bir gerekçe bulamıyor insan.