'Bazı Aleviler 'Dağa çıkalım' diyor'
Abone olAK Parti Eski Milletvekili Haluk Özdalga, "Aleviler acaba dağa mı çıkalım silahlı direnişe mi başlayalım diye tartışıyorlar" iddiasını ortaya attı.
İki dönem Ak Parti'de milletvekilliği
yaptıktan sonra 17 Aralık sürecinde istifa eden milletvekillerinden
Haluk Özdalga, Ak Parti'nin Alevilere yönelik politikalarını çoks
es getirecek bir iddiayla eleştirdi; Özdalga "Aleviler, bugün
geldiğimiz noktada 10 yıl öncesine göre devlet tarafından daha çok
dışlanmış ve ötekileştirilmiş durumda." dedi.
"ALEVİLERİN ÖFKE VE DIŞLANMIŞLIK UMUTSUZLUK DUYGULARI O KADAR YOĞUN Kİ..."
Özdalga, Alevilerin, çok partili döneme geçildiğinden bu
yana hiç görülmedik şekilde siyasi iktidar tarafından hakarete
maruz bırakıldığını ve toplum önünde küçük düşürüldüğünü dile
getirdi; "Şimdi geldiğimiz noktada Aleviler, daha önce görülmedik
bir şekilde tepki ve öfke içindeler. Öfke ve dışlanmışlık
umutsuzluk duyguları o kadar yoğun ki şimdi bazı Aleviler 'Acaba
dağa mı çıkalım biz de acaba silahlı direnişe mi başlayalım' diye
tartışıyorlar kendi aralarında." diye konuştu.
Ak Parti yönetiminin zihin yapısının Alevilere karşı koyu
önyargılarla dolu olduğunu da dile getiren Ankara Milletvekili
Özdalga, "Sayın Erdoğan, Alevileri dinde yanlış yola sapmış
kişiler olarak görüyor." şeklinde konuştu.
Ankara milletvekili olarak 2007'de Ak Parti saflarına katılan ve
2011'de ikinci kez Meclis'e giren Haluk Özdalga, 17 Aralık
yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında partiden istifa eden
milletvekilleri arasında yer aldı. Ak Parti yönetiminde birçok
şeyin yanlış gittiğini, yanlış politikalar izlendiğini aktaran
Özdalga, özellikle Ak Parti'nin ve hükümetin Alevilere karşı
tutumunu sert ifadelerle eleştirdi. Özdalga, Ak Parti'yi Aleviler
konusunda 'samimi olmamakla' suçladı.
"ALEVİLER 10 YIL ÖNCESİNE GÖRE DAHA ÇOK DIŞLANIYOR VE
ÖTEKİLEŞTİRİLİYOR"
İlk olarak Aleviler konusunda; Aleviler'in bugün gelinen noktada 10 yıl öncesine göre devlet tarafından daha çok dışlanmış ve ötekileştirilmiş durumda olduğu tespitini yapan Özdalga, Alevilerin çok partili döneme geçildiğinden bu yana hiç görülmedik şekilde siyasi iktidar tarafından hakarete maruz bırakıldığını ve toplum önünde küçük düşürüldüğünü ifade etti. 81 ildeki valilerden hiçbirinin Alevi olmadığının altını çizen Özdalga, "Ama mesele bununla sınırlı olsa keşke, bununla sınırlı değil. Bugün kamu istihdamında Aleviler sistematik şekilde dışlanıyorlar. Kamuda işe alınırken eşit vatandaş muamelesi görmüyorlar, daha önce bir şekilde işe girmiş olanlar ise tayin ve terfilerde yine sistematik bir şekilde ayrımcılığa tabi tutuluyorlar." diye ekledi.
ERDOĞAN'IN BERKİN SÖZLERİNE ELEŞTİRİ
Bu ayrımcılığın sadece istihdamla da sınırlı olmadığını, Alevi vatandaşların sahip olduğu küçük ve orta boy şirketlere kamuda iş verilmediğini belirten Özdalga, bu konuda kendisine çok sayıda şikayet geldiğini aktardı. Özdalga, şöyle ekledi: "Alevilere karşı kamuda yürütülen bu ayrımcılık hiç bu kadar korkutucu boyutlara gelmemişti daha önce. 10 yıl öncesinden çok daha vahim bir durum var. Bu yetmiyormuş gibi toplum önünde de açık bir şekilde AKP liderleri tarafından aşağılanıyorlar. Bu konuda en önde gelen sözcülerden bir tanesi de Recep Tayyip Erdoğan. Başbakan iken seçim meydanlarında elinde mikrofon muhalefet liderlerinden birinin Alevi olduğunu ve bunun olumsuz bir özellik olduğunu ilan etti. Biz bu ülkede daha önce hiç böyle birşey yaşamadık. Cumhurbaşkanı olduktan sonra, 15 yaşında kurşunlanarak katledilen bir çocuğun terörist olduğunu ilan etti. Ben televizyondan bunu izlerken ölmüş bir çocuğa işkence ediliyor duygusuna kapıldım. Ölmüşlere saygı da kalmadı. Cumhurbaşkanlığı makamı birleştirici olmak zorunda. Ama Erdoğan'ın, bakın cumhurbaşkanının tavrı bir tarafa, böyle bir konuşmayı televizyon ekranında hangi konuşmacı yaparsa yapsın, bunun toplumda ne kadar parçalayıcı sonuç doğuracağını görmek bu kadar zor mu?"
"BAZI ALEVİLER DAĞA ÇIKMAYI, SİLAHLI DİRENİŞİ TARTIŞIYOR"
Şimdi gelinen noktada, Alevilerin daha önce görülmedik bir şekilde tepki ve öfke içinde olduklarını savunan Özdalga, ardından da şu iddiada bulundu: "Büyük ekseriyeti eşit vatandaş olarak kabul edilmediklerini düşünüyor. Haksız da değiller. Çünkü artık Alevilere karşı AKP'nin yaptıkları insanlığa karşı işlenen suçlar sınırına yaklaşmış durumda. Öfke ve dışlanmışlık umutsuzluk duyguları o kadar yoğun ki şimdi bazı Aleviler 'Acaba dağa mı çıkalım biz de acaba silahlı direnişe mi başlayalım' diye tartışıyorlar kendi aralarında."
"CEMEVİ KONUSUNDA AK PARTİ İÇİNDE ÇOK GAYRET
ETTİM"
Ardından, Ak Parti'nin başta cemevleri olmak üzere Alevilerle
ilgili çalıştaylara değinen Özdalga, şunları söyledi: "AKP, 2009'da
çalıştaylar dizisi başlattı, toplantılar düzenledi. Bu çalışmanın
ciddi bazı eksikleri vardı. Ama olumlu bazı öneriler de geliştirdi
bu çalışma sonucunda. Ancak bu sınırlı ölçüde olumlu öneriler dahi
yürürlüğe koyulamadı. Çünkü zamanın Başbakanı Tayyip Erdoğan buna
karşı çıktı. Ciddi eksikleri vardı dedim bu çalışmanın, bir örnek
vereyim; çalıştaylar sonunda AKP'nin yaklaşımı cemevlerine nasıl
statü veririz sorusuna gelmişti. Şimdi zaten yanlış olan sorunun bu
şekilde sorulması. Çünkü hükümetlerin bir inanç topluluğunun dini
pratiğini tayin etmeye hakkı yoktur. Bir inanç topluluğunun ibadet
yerinin neresi olacağı veya ibadetini nasıl yapacağı o inancın
mensupları tarafından belirlenir. Hükümetlere düşen görev de o
inanç topluluğuna başka inanç topluluklarına sağladığı imkanın
benzerini, eşitini sağlamak ve tanıma temin etmektir. Ama bizim
hükümetimiz, o çalıştaylarda da vardı bu yanlışlık, statü biçmeye
çalıştılar. Oradan tabi birşey çıkması zor. Cemevi konusunda ben
AKP içinde çok gayret ettim. Ama sonuç alamadım. Çünkü AKP
yönetiminin zihin yapısı Alevilere karşı koyu önyargılarla
dolu."
Devleti yönetenler açısından cemevi konusunun bir teolojik tartışma konusu olmadığını söyleyen Özdalga, "Demokratik hukuk devletinin ilkeleri çerçevesinde görülmeli ve çözülmelidir sorun. Ama AKP, teolojik dinsel tartışmalara başladı. Mesela dedi ki 'Her dinde tek bir ibadet yeri olur.' Bu tabi bir teolojik tartışma ama tamamen uydurulmuş, imal edilmiş ilahiyat açısından teolojik açıdan geçersiz bir gerekçe. Her dinde tek bir ibadet yeri olur iddiasının ne İslam tarihinde ne de dinler tarihinde dayanağı var. Ben sordum defalarca, 'tek derken, tek ibadet yeri derken neyi kastediyorsunuz? Adı mı tektir, ismi, ibadet yerlerine verilen isim mi tektir? Mimarisi mi tektir? Yoksa içeride yapılan ibadet şekli mi tektir? Nedir tek olan?' Bunlara cevap veremiyorlar, neyi kastettiklerini kendileri de bilmiyorlar. Çünkü bu iddiaların hiçbiri geçerli değil. Ama şunu söyleyeyim, bu zihniyetle ve bu yaklaşımla ve teolojik yaklaşımlar çerçevesinde cemevi sorununa çözüm bulamazsınız." değerlendirmesini yaptı.
"ERDOĞAN ALEVİLERİ, DİNDE YANLIŞ YOLA SAPMIŞ KİŞİLER OLARAK GÖRÜYOR"
Özdalga, cemevi konusundaki çözüm önerilerini ise şöyle sıraladı: "Dediğim gibi bunun çıkış yolu şudur; her inanç mensubu nerede ibadet edecekler, nasıl ibadet edecekler kendileri karar verir. Hükümetler de buna tanıma sağlar. Diğer inanç gruplarına sağladığı imkanları sağlar. Demokratik hukuk devletindeki çözüm budur. 21. yüzyılda geldiğimiz nokta şöyle; Alevi vatandaşlarımız cemevi yaptırma derneği kuruyor. Hükümetin valisi o derneğin faaliyetini yasaklıyor, çalıştırtmıyor. Aleviler dernek kuruyorlar, bağış toplayacaklar cemevi yapacaklar. Vali yasaklıyor ve mahkemeye veriyor. Mahkeme kanalıyla durduruyor. Önce idare karar veriyor, ardından mahkemeye veriyor. Bunun örnekleri var, Ankara'da Çankaya'da. Şimdi 21. yüzyılda geldiğimiz nokta bu ama diğer taraftan AKP liderleri diyorlar ki hukuk karşısında herkes aynı haklara sahiptir. Herkes birinci sınıf vatandaştır. Bu doğrultuda nutuk çekmeye devam ediyorlar. Ama realite farklı. Şimdi maalesef ben AKP içinde de bu konuyu gündeme getirdiğimi söylemiştim. Bu konularda en çok önyargıya, en kuvvetli, en şiddetli önyargıya sahip kişilerden bir tanesi Tayyip Erdoğan. Benim teşhisim, izlenimim şu; Sayın Erdoğan, Alevileri, dinde yanlış yola sapmış kişiler olarak görüyor."
"CEMEVİ KONUSUNDA NE YAPARLARSA YAPSINLAR..."
Bazılarının, bazı çevrelerin sandığının aksine cemevi konusunda Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in engelleyici bir tavır içinde olmadığını, aksine esnek bir tutum içinde olduğunu söyleyen Özdalga, "Çünkü ben bir keresinde Başbakan Erdoğan ile konuşurken bazı şeyler söyledim. Benim söylediklerime tatmin edici cevaplar bulamadı ve bana dedi ki 'Sen git Diyanet İşleri Başkanı ile görüş bunları.' Ben de gittim, Diyanet İşleri Başkanı ile görüştüm bunları. Anladım ki Sayın Görmez katı bir tavır içinde değil, aksine makul bir çözüm arayışı içinde bu konuda. Ama daha önemlisi mesela cemevi konusunda Diyanet İşleri Başkanımız, 'sorun siyasi otorite tarafından sonuca bağlanması gerekir' diye düşünüyor. Bu da tamamen doğru bir tavır. Ancak şimdi durum çok vahim. Cemevi konusunda ne yaparlarsa yapsınlar artık etkileri çok sınırlı olacak. Çünkü iş vahim bir noktaya gelmiş durumda. Reform yapılmasında önemli bir kural vardır. Gecikmiş reform, reform değildir. Cemevi konusu 4-5 yıl önce Alevilerin inancına saygı gösteren, bir şekilde sonuca bağlanmış olsaydı anlamlı bir adım atılmış olacaktı. Ama bugün durum farklı." diye ifade etti.
"ERDOĞAN BERKİN ELVAN'IN AİLESİNDEN ÖZÜR DİLEMELİ"
Alevi Açılımı açısından kendisinin bazı önerileri olduğunu söyleyen Ankara Milletvekili Özdalga, bunları ise şöyle sıraladı: "Birincisi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Berkin Elvan'ın ailesinden özür dilemeli. İkincisi, kamu istihdamında ve kamuya iş yapan küçük ve orta boy firmaların seçiminde Alevilerin dışlanmasına son verilsin. Bu hızlı bir şekilde yapılsın ve ayrımcılığa son verildiğini de ikna edici bir şekilde topluma gösterelim, topluma göstersinler. Üçüncüsü de oy toplayacağız diye Aleviliği olumsuz bir şey olarak dillendirmekten AKP artık vazgeçsin."
"ALEVİLER BUGÜN 10 YIL ÖNCESİNDEN ÇOK DAHA FAZLA İTİLMİŞ, KAKILMIŞ, DIŞLANMIŞ..."
Aleviler içinde bir araştırma yapılsa, Alevilerin bugün 10 yıl öncesinden çok daha fazla 'İtilmiş, kakılmış, dışlanmış, ötekileştirilmiş ve ayrımcılığa tabi tutulmuş' olduklarının görüleceğini söyleyen Özdalga, "Böyle bir ayrımcılık, bu kadar şiddetli ayrımcılık hiçbir zaman olmadı, Türkiye'de çok partiye geçtiğimizden beri. Çok parti dönemine geçtiğimizden beri televizyon ekranlarında miting alanlarında Aleviler hiçbir zaman bu kadar aşağılanmadılar, hakarete maruz kalmadılar. Dersim'de olanları eleştir. Ama sen bugüne bak, sen ne yaptın? Bugün her şey Aleviler açısından daha kötü 10 yıl öncesinden. Devletin bu konudaki refleksi, Aleviler konusundaki refleksi daha da vahim hale geldi. Benim çok Alevi arkadaşım var sürekli konuşuyorum. Müthiş bir dışlanmışlık, ötekileştirilmiş, yabancılaştırılmış hissi içindeler. Aleviler arasında bugün çok yaygın duygu, 'Biz bu ülkede eşit vatandaş muamelesi görmüyoruz' duygusu. Ve bu duygunun da temelleri var, haklı gerekçeleri var. Bunları kaldır sen önce. Bırak Dersim'i sonra eleştir. Dersim'i de eleştir ama sen kendi üzerine düşen görevi yap. Sen hükümetsin iktidarsın, ne hale getirdin işi." dedi.
"DERSİM ÖZRÜNDE SAMİMİ DEĞİLLER"
Özdalga, Ak Parti hükümetinin Aleviler konusunda sürekli dile getirdiği, "Dersim için özür dilenmesini" ise samimi bulmadığını ifade etti. Özdalga, "Başka hiçbir şey değil, samimi değil bunlar. Ben inanmıyorum. Bunlar bir de o kadar kolay çözülecek konular ki paraya ihtiyaç yok, bütçeye ihtiyaç yok. Benim param yoktu da şu yatırımı yapamadım değil. Çok yaygın bir şekilde ayrımcılık yapılıyor bugün Alevilere karşı. 'Senin inancın her neyse, sen nasıl ibadet etmek istiyorsan, nerede ibadet etmek istiyorsan yap, bunu ben de sana tanıma sağlayacağım.' Bunu söyleyemiyorlar." Ak Parti'nin kendi tabanından çekindiği için mi böyle yaptığının sorulması üzerine ise Özdalga, "Taban tepkisinden çok bu işin sebebi, zihnin içinde diye düşünüyorum. Bunu gören AKP'li çok insan var. Gerek yönetici gerek seçmen düzeyinde. Bu daha çok her şeyden önce bir zihniyetle ilgili bir mesele." şeklinde belirtti.
"DAVUTOĞLU'NUN BAHÇELİ'YE TUNCELİ ÇAĞRISI YAKIŞIKSIZ..."
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, Tunceli ziyaretinden sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye, Tunceli'ye gitme çağrısı yapmasını, "Çok yakışıksız bir üslup. Sıkıysa sen de şuraya git. Ne demek istiyor ne söylemek istiyor ne anlatmak istiyor belli değil." diye eleştiren Özdalga, Davutoğlu'nun, 'Dersim'in ne olduğunu dahi tam doğru algılayamadığını' da iddia etti.
"DAVUTOĞLU DERSİM'İ YANLIŞ OKUYOR, İDRAK EDEMİYOR"
Özdalga, "Dersim'de 1930'larda ne oldu ve niçin oldu, onu dahi doğru algılama bilgisine ve yeteneğine sahip değil. Neden? Çünkü şimdi Dersim 1930'larda olan bitenler feci şeyler. Onları kabul etmek mümkün değil ama Başbakan Davutoğlu, Dersim'de 30'larda yaşananları bir Alevi tartışmasının parçası olarak kullanıyor. Çünkü yanlış okuyor. Çünkü bilmiyor, tarihi bilmiyor. Dersim'de 1930'larda olanlar Alevilikle ilgili birşey değil. Dersim'de 1930'larda olanlar yeni kurulmuş Cumhuriyet'in Dersim bölgesinde, hükümetin devletin otoritesini tanımayan kesimlere karşı uyguladığı insafsız gaddarca bir politika. Ama Alevilikle ilgili değil oradaki olay. Oradaki olay Dersim aşiretlerinin, zaten geleneksel olarak hep kendi başına buyruk yaşamış Osmanlı döneminden beri buyruk yaşamış aşiretlerinin Cumhuriyet hükümetinin otoritesini tanımamasından kaynaklanıyor. Bir Alevilik olayı değil. Bunu göremiyor Davutoğlu." ifadelerini kullandı.
Dersim için "Bir Alevi ayaklanması değildi. Ayaklananlar Kürt ve Aleviydi. Ayaklananlar Kürt olur, Türk olur, Sünni olur, Alevi olur o başka. Benim söylediğim birşey değil bu." diye konuşan Özdalga, şunları ekledi: "1930'larda Dersim'de ne oldu diye en basit kitabı okuyan birisi Davutoğlu'nun söylediğini söylemez, tutumunu benimsemez. Cumhuriyet hükümeti, 1930'larda Dersim'deki o hükümet otoritesini tanımayanlara karşı daha farklı daha insanca daha yumuşak davranabilir miydi? Bence davranabilirdi. Çok gaddarca bir bastırma yaptılar orada, o ayrı bir tartışma. Davutoğlu, Dersim'de ne olduğunu dahi tam olarak idrak edemiyor, farkında değil. Onu bir Alevilik meselesi olarak koyuyor. Değil."
"AİHM KARARI, AKP'NİN ALEVİLERE KARŞI AYRIMCILIĞININ BİR BELGESİ OLDU"
Haluk Özdalga, son olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye'de cemevlerine ayrımcılık yapıldığını ve cemevlerinin de diğer ibadethaneler gibi hukuki olarak tanınması gerektiğini oybirliğiyle karara bağlamasını ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun cemevilerinin ibadethane olup olmadığının yargı kararıyla belirlenemeyeceğine karar vererek, cemevi yaptırmak üzere dernek kurulabileceğine hükmetmesini değerlendirdi.
AİHM'nin kararı için, "Kesinlikle bugünkü hükümete veya bir başka hükümete baskı olarak görmemek lazım. Çünkü burada haklar ve özgürlükler söz konusu. Hukuk söz konusu. Sen eğer hükümet olarak bugünkü AKP hükümeti olarak evrensel hukuk kurallarını uygulamazsan, hakları ve özgürlükleri hiçe sayarsan, bir uluslararası mahkemenin aldığı kararı bize baskı yapıyorlar diye yorumlayamazsın. Buna kimse kulak vermez, kimse inanmaz." diyen Özdalga, "Bu sadece, bu örnekte, AKP hükümetinin Alevilere karşı yaptığı ayrımcılığın yeni bir kanıtı olur. AİHM'nin aldığı son karar Alevilere karşı ayrımcılık yaptığının yeni ve önemli bir belgesi kanıtı olmuştur." diye ekledi.
Özdalga, hükümetin tepkisine ise "Başbakan ne demiş, 'bu karar bizi etkilemez.' Bu da son derece talihsiz bir açıklama. Çünkü bu ifade ile Başbakan Davutoğlu inanç özgürlüğü ve demokratik hukuk devletinin işleyişine karşı ne kadar duyarsız olduğunu ortaya koyuyor. Demek ki Başbakan Davutoğlu için inanç özgürlüğü sadece kendisi gibi inananlar için var. AİHM'nin kararı son derece doğru, benim ve birçok insanın yıllardır söylediği şeyin altını çiziyor. Bir inanç grubunun, bir din grubunun, nasıl ibadet edecektir, nerede ibadet edecektir, buna sadece ve sadece kendisinin karar verme hakkı var. Demokratik hukuk devletinin inanç özgürlüğünün en temel kurallarından biri bu. Sünni Müslümanlar nerede ibadet edecekler, nasıl ibadet edecekler. Hükümet mi belirliyor bunu? Hayır. Kim belirliyor, bu inanç grubu mensupları kendisi belirliyor. Bazı yeni düzenlemeler yapıyorlar ve diyecekler ki 'Cemevleri inanç merkezidir. Cemevleri kültür merkezidir.' Buna AKP hükümetinin hakkı yok. Bir inanç grubunun ibadet ettiği yeri belirleme buna isim verme hakkı yok. Sadece inanç grubu mensuplarının hakkı var. Eğer önümüzdeki günlerde cemevleri için 'burası inanç merkezidir, kültür merkezidir' gibi tamamen uydurma imal edilmiş bir takım sıfatlarla ortaya çıkarlarsa, bu haklara ve özgürlüklere AKP'nin inanç özgürlüğüne ne kadar saygısız olduğunun kanıtı olacaktır." yorumunu yaptı.
"DİYANET İŞLERİ YAZILI GÖRÜŞÜNÜ DEĞİŞTİRMELİ"
Ardından, Yargıtay'ın kararını değerlendiren Özdalga, şunları ifade etti: "Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bazıları 'yetmez ama evet' diyor ama ben öyle demiyorum, tamamen doğru bir karar aldı. Dedi ki 'Cemevlerinin ne olduğuna mahkemeler karar veremez' dedi. Doğru söylüyor. Yasağı kaldırdı. Madem onlar öyle inanıyorlar, o inançları doğrultusunda Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği serbest bir şekilde faaliyetini yürütsün dedi ve 10 yıllık gerçekten yüz kızartıcı bir yasak kalktı bu kararla. Bu yüz kızartıcı yasak tamamen AKP hükümetine aittir. AİHM'nin bu kararından sonra Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun bu kararından sonra Diyanet İşleri'ne düşen çok önemli bir karar var. Çünkü AİHM'ne giden şikayetin arkasında gerekçelerden biri olarak, aynı şekilde Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği'nin kapatılmasına sebep olan gerekçelerden biri Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaleme aldığı bir görüş. Bu görüşte diyor ki 'Cemevleri ibadet yeri değildir' AİHM'nin ve Yargıtay'ın aldığı bu karardan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı yeni bir karar kaleme almalıdır. Yeni bir görüş kaleme almalıdır yazılı olarak. Daha önceki görüşünü geri çekmeli, iptal etmeli, cemevlerinin ne olduğu, ibadet yeri olup olmadığı sadece o inanç grubu mensupları tarafından belirlenecek bir konudur' şeklinde bir görüş ortaya koymalıdır. Bunun teolojik tartışmalarına hiç girmeden."