Bayülgen kış uykusunda mı?
Abone olDün gece Kanal D'de ekrana gelen programında Avatar'ı eleştiren Okan Bayülgen'in sözleri adeta buz kesti...
İNTERNETHABER
Televizyonların haşarı çocuğu olarak nitelendirilen Okan Byülgen'in
Kanal D'deki programında söyledikleri tam anlamıyla soğuk duş
etkisi yarattı...
Kanal D'de ekranlara gelen ‘Disko
Kralı’ programında ünlü şovmen son zamanların en çok
konuşulan filmi ‘Avatar’ı eleştirdi. Bayülgen, bu geceki
programında ‘Avatar’ın görüntülerini İngiliz ressam Roger Dean’in
‘Yüzen Adalar ve Şeytanlar’ndan çalıntı olduğunu
söyledi. Oysa bunlar çok yeni şeyler değildi. Bu
iddialar bir ay önce internet forumlarında dolaşmaya başlamıştı
bile.
Hıncal Uluç 30 Aralık 2009 tarihli köşe yazısında “Ama
belli ki, Avatar'ı hazırlayan ekibin hayal gücü fazla geniş değil..
Sürrealist İngiliz ressam Roger Dean'in "Yüzen Adalar ve Şeytanlar"
adlı tablolarından aldıkları ilhamın ötesine
gidememişler.” demişti bile. Ayrıca sanat ve bilgisayar
tutkunları da bu filmin aynı Uluç’un yazdığı gibi Roger Dean’in
“Yüzen Adalar ve Şeytanlar” adlı tablolarından çalıntı olduğu
tarışmalarını yine film gösterime girdiği tarihlerde yapmaya
başlamışlardı.
HINCAL ULUÇ NE YAZMIŞTI?
Nihayet gittim.. 162 dakika, yani 2 saat 42 dakika seyrettim..
Çıkarken birlikte izlediğim dostlarıma söylediğim şuydu..
"Bir saat 42 dakikası fazlaydı."
Avatar, ille de bir yerinden tutmak gerekirse, bir
"Pazarlama" şaheseri..
1967 yılında, askerliğim
biterken Cüneyt Ağabey (Koryürek) "İş buldun mu" demişti.. "Hayır"
dedim..
"O zaman Delta'da başlıyorsun" dedi..
"Delta ne" dedim..
"Reklam, Halkla İlişkiler ve Pazarlama Şirketim benim.."
Reklamı biliyordum. Halkla İlişkiler ve Pazarlama, o yıllar
Türkiye'de pek geçmeyen sözcüklerdi.. Delta sayesinde tanıştım
onlarla..
Ve de Pazarlama denen bilim ve sanatın çok sıradan bir filmi, ne
hale getirebildiğini, yıllar, yıllar sonra, Avatar sayesinde
gördüm..
Avatar, 1970 yılında izlediğim Richard Harris'in unutulmaz filmi A
Man Called Horse'u (DVD'si Vahşi Kahraman diye piyasada) vahşi
batıdan alıp uzaya taşıyor..
Bu da Avatar'ın yönetmeni James Cameron'a yabancı bir uygulama
değil.. Hazret sinema dünyasına, Magnificent Seven'i uzaya
uyarlayan bir ucuz filmde (Battle Beyond the Stars/ 1980) sanat
direktörlüğü yaparak girmişti.
A Man Called Horse'da, Richard Harris, Kızılderililerin eline düşen
bir İngiliz aristokratını canlandırır. İngiliz lordu, Vahşilerin
(Adları öyleydi, o zamanlar) içinde yaşarken onları tanır. Beyaz
adamın onlara ve doğaya nasıl haksızlık ettiğini görür. Onlardan
biri olmaya karar verir. Bunun için çok ağır sınavlardan geçer.
Sonunda sadece onlardan biri olmakla kalmaz, liderleri olur.
Avatar'da Sam Worthington bir Amerikan deniz piyadesidir. Pandora
adlı gezegende yaşayan Navi adlı bu defa Kızıl değil, Yeşil Derili
vahşilerin arasına düşer. Bu vahşiler de ok ve yayla avlanır,
sihirbazlarının etrafında toplanıp danslarla ibadet ederler..
Amerikalı asker, beyaz adamın onlara ve doğaya nasıl haksızlık
ettiğini görür. Onlardan biri olmaya karar verir. Bunun için çok
ağır sınavlardan geçer, başarır. Önce içlerine kabul edilir, sonra
liderleri olur..
Eeee!.. Daha nasıl benzesin istiyorsunuz iki film?..
Avatar'ın farkları var tabii..
Bir defa 1970 filmindeki müthiş oyunculuk ve o harika Richard
Harris, bu filmde yok.. Onun yerinde ne var?.. 3 boyutlu teknik. Bu
da o kadar önemli değil. İnsanı şaşırtan, saran, büyüleyen dekorlar
ve sahneler pek yok.. Yarım saatte hemen her şeyi görüyorsunuz.
Ondan ötesi tekrar.. O zaman konunun sizi sürüklemesi lazım. O da
yok..
James Cameron, filmin yüzde 40'ını çekmiş, yüzde 60'ını
bilgisayarında yaratmış. Bilgisayar oyunu gibi.. O zaman
insan gerçekten muhteşem sahneler istiyor ve bekliyor, hele
2012'den sonra.. Ama belli ki, Avatar'ı hazırlayan ekibin hayal
gücü fazla geniş değil.. Sürrealist İngiliz ressam Roger Dean'in
"Yüzen Adalar ve Şeytanlar" adlı tablolarından aldıkları ilhamın
ötesine gidememişler.
Efendim mesaj!.. Doğayı koruma.. Amerika'nın Irak'ı işgaline
eleştiri..
Valla, bin şeye benzetirsiniz isterseniz.. Gerçek şu.. Avatar, bire
bir, 40 yıl önceki filme benziyor..
İçindeki malzeme iki saat 42 dakikayı doldurmuyor. Üç boyutlu
olmasının da fazla anlamı yok..
Sinema değil, Pazarlama Teknikleri tarihine geçecek bir olay..
Hepsi bu!..