Bayramlar eğlencelik değil
Abone olBayramların dayanışma günü belirten Prof. Ahmet Yüksel Özemre eski bayramların tadının eğlenceden değil, sıcak aile ve cemiyet ilişkilerinden geldiğini söylüyor.
Konukseverlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerleri
hatırlatan bayram, olması gereken yapısını gün geçtikçe kaybediyor.
Prof. Ahmed Yüksel Özemre eski bayramların tadının eğlenceden
değil, sıcak aile ve cemiyet ilişkilerinden geldiğini söylüyor.
Ramazan ayını geride bıraktığımız bugün Hz. Peygamber'in Medine'ye
hicretinden bu yana kutlanan bir bayram; Ramazan Bayramı.
Konukseverlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerleri bize
hatırlatması gereken bayram ve nefsimizi terbiye etmemiz için bize
sunulan Ramazan ayı İstanbul'da ve bazı büyük şehirlerde olması
gereken yapısını gün geçtikçe kaybediyor. Bayramlar kuşaktan kuşağa
aktarılırken ister istemez kimi değişimler geçiriyor ve o yüzden
hep "o eski bayramlar" hatırlanıyor.
Bayramın kendisi 'istisnai'
En eski İstanbullulardan olan Prof. Ahmed Yüksel Özemre, kendi
çocukluğunun bayramlarında yani "o eski bayramlar"da ziyaretler ve
bayramlaşma dışında istisnai birşey yapmadıklarını, bayramın onlar
için zaten kendisinin istisnai birşey olduğunu söylüyor. Özemre'ye
göre bunu sağlayan en önemli etkenler de, dönemin aile ve cemiyet
yapısıyla şekerlerinin yapısı.
Prof. Ahmed Yüksel Özemre, değişen Ramazanları ve bayramaları
anlatmaya "Ramazan'ın güzel olup olmaması yaşayanın elindedir"
diyerek başlıyor. Ramazan'ın güzel ya da çirkin olamayacağını
belirten Özemre, insanlar eğer Ramazan'ı vesile ederek güzellikler
ihdas ederlerse Ramazan'ın güzel olacağını, Ramazan'ı bahane ederek
bir sürü çirkinlikler ihdas ederlerse de Ramazan'ın güzel
geçmeyeceğini söylüyor. Ramazan ayının bir eğlence ayı olmadığına
da değinen Özemre, Allah'ın, kullarının kendi derununa dönebilmesi
için verdiği bu fırsatı değerlendiremediklerini belirtiyor:
Ramazan eğlence ayı değil
"Ramazan kendinden geçme, direklererası eğlencelere gitme ayı
değildir. Bunlar bir nevi garptan 'faşing' havası içinde alınmış
şeylerdir. Ben bunları tasvip etmiyorum. Ramazan, ciddi, aklı
başında ve idrak ile yaşanacak bir aydır. İnsan onbir ay, çoğu kere
nefsinin esiri olarak dünya hayatına bağlı kalır. Ramazan Allah'ın
kullarına kendi derununa dönebilmesi için verdiği bir fırsattıdır.
Ramazan ayının akabinde bayram Allah'ın bize bir lütfudur."
Özemre bayramın neden bir lütuf olduğunu da "Allah, bir ay boyunca
kendi derununa dönen, O'nun azametini düşünen, sosyal hayatta da aç
kalmanın nasıl olacağını idrak eden, nefislerine de dirayet ve
iradeyle hakim olan kullarına bayram yapma hakkını veriyor"
sözleriyle açıklıyor.
Bayramın Cenab-ı Hakk'a hamd ve senanın ifade edileceği, dostlarla
kutlanacağı bir gün olması gerektiğinin de altını çiziyor. Özemre,
insanların bayramda tatile gitmelerini Allah'ın verdiği fırsatı
kaçırmak olarak değerlendiriyor. Hiçbir bayram hiçbir yere
gitmediğini söyleyen Özemre, insanların bayramı tatil olarak
görmesinin insani münasebetleri zaafa düşürdüğünü düşünüyor.
Bayramı bayram yapan şekerlerdi
Eski İstanbul bayramlarının sırrını sorduğumuz Özemre bakın o
günleri nasıl anlatıyor: "Bizim çocukluğumuzda birbirini tekrar
eden bayramlar olurdu. Bayramlarda çok istisnai şeyler olmazdı,
bizim için bayramın kendisi istisnai birşeydi. Her Ramazan
Bayramı'nda bize baştan aşağı esvap, her Kurban Bayramı'nda da bir
çift ayakkabı alınırdı. Biz bayramı severdik ama bayram gelecek
ayakkabılarımız olacak diye değil. Bayramın havasını severdik. Her
bayramın havası başkaydı. Bu havayı sağlayan da o zamanın aile ve
cemiyet yapısı ile o zamanın şekerlerinin yapısıydı. Ben elli
senedir doğru dürüst bir lokum yemedim."
'Bayramlarda herkes birbirini randevu almaksızın ziyaret
ederdi'
En eski İstanbullulardan Prof. Ahmed Yüksel Özemre İstanbul'da
bundan altmış yıl önce yaşanan bayramları şöyle anlatıyor:
"Bayramlaşma evden başlardı. Evin en yaşlısının kapısında yaş
sırasına göre sıraya giririlir, izin alınarak içeri girilirdi.
Bayramlaşma yapılır, icab ediyorsa yanaktan öpülür, harçlıklar
verilirdi. Bana da bir çeyrek bayram harçlığı verirlerdi. Sonra
eşin dostun ve akrabaların birbirlerini tebrik etmesi ziyareti
gelirdi. O zamanlarda telefonlar yoktu. Herkes randevu almaksızın
birbirine gidebilirdi."
Röportaj: Hande Kaplan Öz
Kaynak: Yenişafak