Baykal'ın medya eleştirisine destek!
Abone olCHP Lideri'nin şikayetini bugün haklı gören Talu, şiparişle haber yapıldığını da Baykal'ın iyi bildiğini yazıyor.
28 Mart yerel seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte medyanın
tutumunu eleştiren Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz
Baykal'a, Sabah Gazetesi yazarı Umur Talu'dan önemli bir farkla
destek geldi.
Baykal'ın eleştirilerini haklı bulan Talu, medya iktidar ilişkisi
içinde yaşanan tatsız olayların Baykal'ın iyi bildiğini
yazıyor.
İşte Umur Talu'nun yazısı:
Sıkışmış bir vatandaş olarak gazeteci
Deniz Baykal'ın medya yakınmalarını dinlerken içim bir tuhaf
oluyor. Yani, görünüşte haklı sanki:
Bir kısım medyanın iktidara aşırı hoşgörüsünden söz edilebilir
tabii.
"Bu iktidar" özelinin dışında, bir önceki dönemi düşünerek, genel
olarak iktidar rehineliğinden de.
Lakin, bugün ilk kez siyasete giren birisi, daha önce medya ile güç
ilişkisi kurmamış birisi söylese, "saygı ile" şapka çıkartacağım bu
sözler...Baykal'ın ağzından çıkınca, içim acıyor.
***
Neden derseniz; Daha uzak geçmişin ahbap çavuş ilişkileri bir yana,
bize 3 Kasım seçimlerinden önceki medya trafiğini açıklayabilir mi
Baykal?
Ecevit iktidarından umudu kesip "İsmail Cem-Kemal Derviş-Hüsamettin
Özkan" projesiyle solda, Mehmet Ali Bayar'ın sözde "makul
çoğunluğu"yla da sağda siyasi sömürgeler yaratmak istediğinde bir
kısım medya...
Deniz Bey ne yapıyordu?Önce İş Bankası yönetimindeki CHP üyelerini
değiştirerek, ortaklık ve kredi bağlantılarındaki bir kısım medyaya
diş gösterdi...
Ardından, Derviş'in kendisine katılmasıyla diğer mühendislik
harikası suya düşünce, dişlerini Erdal İnönü liderliğinde bir
alternatif çıkmaması için biledi.
Büyük gazetenin manşetindeki "Erdal İnönü'nün usulsüzlükleri"
haberinin canla mı, kanla mı, "tanla" mı kotarıldığını, siparişin
oraya nasıl yerleştirildiğini herhalde en iyi kendisi bilir.
Dolayısıyla, şimdiki yakınması bugün haklı, ama tutarlılık
açısından "ne hakla, otuz beşe bakla"!
Lakin, tutarsızlık madalyasını sadece Baykal'ın boynuna takarsak,
haksızlık olur.
Hiç ihtiyacı olmadığı halde, medya oyunuyla değil, bir kısım
medyaya rağmen halkın oyuyla seçildiği halde, Tayyip Bey ve
arkadaşları da nedense bu güç-kuvvet-kudret münasebetlerinin
müptelası oldular!
Oysa onlar, başta iktidar olmak üzere, başka iktidarlara da yapışan
bir kısım medya iktidarının içinde bile yer bulabilen "namuslu
iktidar eleştirileri" sayesinde de nefes alabilmişlerdi...
Dolayısıyla, "eleştiri"nin, "çatlak ses"in, doğru oldukça ve
hakarete uzanmadıkça, bir demokrasi için hayati önemini kavramış
olmaları gerekirdi.
Galiba öyle değil!Belki, bugünleri görmeden önce maruz kaldıkları
yaylım ateşin de etkisiyle, "medya korkusu" içlerinde yer etti ve
en iyi ilaç olarak da akıllarına "medyanın korkusu"ndan başka şey
gelmedi.
İyi de, bu "akıl" değil; vicdan hiç değil.
Bu tür bir korku-tehdit dengesi ile al gülüm ver gülüm ittifakı,
halka dayanması gereken partilerin de, halkın sesi olması gereken
gazeteciliğin de, halkın da hiç hayrına değil.
"Dehşet diyalektiği" gösterir ki, "cellat" da "kurban" tarafından
rehin alınır genellikle.Bir insan olarak, insan olmaktan çıkar. Güç
ve korku, onun sahibini ve kaynağını da içine alır. Başka bir şey
haline getirir.
***
Bütün bunlardan sonra, başlıktaki ifadeyi uzun uzun açmam gerekir
mi? Bu tür kudret dengeleri arasında, birey gazeteci; vicdana,
adalete, meslek haysiyetine dayanmayan bir terazinin kefelerine
sıkışmış ve her an safra muamelesi görecek biri haline gelir.
Keşke vakit bulup ve tevazu göstererek, Tayyip Bey, Tansu
Hanım'dan, Bülent, Mesut, Hüsamettin, Devlet beylerden hatırat
dinleyebilse.
Görecektir ki, güçlü iken medyayı kendilerine "narsist aynası"
kılmak isteyenler, bu uğurda kendilerini "bir kısım medyanın
patronu, yönetmeni" sananlar, kendi kuyularını da, memleketin
çukurunu da derin kazmışlardır.
"Eleştiriye tahammülsüzlük" üstüne inşa edilen güç dengesi
kaygandır; rüzgar döndü mü, fırıldak da döner.
Yatırımını fırıldaklık üstüne yapanın da başı döner!
Önce tatlı bir uyuşukluk, sonra mide bulantısı!