Baykalın Gülen yorumu
Abone olCHP lideri Deniz Baykal, Gülen'in Türkiye'ye dönme ihtimali ile ilgili soruya bakın nasıl cevap verdi?
Baykal, 1953 tarihli Yeni Meram gazetesinden Menderes'in
sözlerini okuyor: Bağnazlığın her türü özgürlükçü anlayışımıza
zarar verir. İnançlarımız dışında teşkilatlananların partimizde
yeri yoktur... Sonra 2006'dan örnekler veriyor ve ekliyor: AKP'li
belediyeler dini istismar eden yayınlar dağıtıyor. İl kongresinde
harem-selamlık oturuluyor. Bunu savunan ilk ve tek Başbakan'dır
Erdoğan...
• Gallup'un önceki gün (3 Mayıs) Wall Street Journal'da yayınlanan
son verilerine göre Türkiye'de yaklaşık 9 milyon kişi (yüzde 12)
Bin Latlin'in eylemlerini doğru buluyor. Bu rakam 2002'de yaklaşık
5 milyonmuş. Radikal İslam İran, Fas ve Türkiye'de hızla
gelişiyormuş. Bunları söyleyen dünyanın en önemli araştırma
kuruluşlarından biri olunca sormak gerekiyor: Sizce de Türkiye'de
radikal İslam giderek tırmanıyor mu?
Evet, Türkiye'de 2002'den bu yana yeni iktidarın izlediği
politikaları, uygulamaları, topluma verdiği mesajları, kadrolaşması
çok kaygı verici. Böyle bir gidişatın olduğunu görmezden gelmek
mümkün değil. Ve bu birbirinden kopuk değil. Yani sizin
bahsettiğiniz gelişmeyle Türkiye'deki iktidarın tercihlerim
bağımsız olarak alamayız. Üstelik kendilerini bu hükümetin de
karşısına çıkmaya hazırlıyor olabilirler ama bu hep böyledir. Laik
anlayışın dışına çıktığınız zaman önce 'ılımlı dindarlık' derler.
Arkasından dincilik aşaması gelir. Onun arkasından da
köktendincilik gelir. Bu konuda kapı bir kere açıldıktan sonra
ılımlıdan en radikale kadar dönüşüm aşama aşama başlar. Ve her
yönetim kadrosu bir sonrakine zemin hazırlar.
• Ama sanırım radikallerle AKP arasında organik bir ilişkiden söz
etmiyorsunuz değil mi; doğal bir süreci anlatıyorsunuz?
Tabii, tabii. Hatta bu bilinçli bile değildir. Ama süreç hep böyle
işler. Çünkü siz dinin siyaseti yönlendirmesini içinize bir kere
dahi sindirdiğiniz anda artık bu tercihinizin tutsağı olursunuz. O
nedenle bu araştırma sonucunu yadırgatıcı görmüyorum. Düşünün ki,
Başbakan 30 yıl sonrasına randevu veriyor. "30 yıl sonra hepimiz
aynı şeyi düşüneceğiz, bütün toplum aynı şeyi isteyeceğiz"
diyor.
• 30 yıl sonra ne olacak?
Onu bilmiyorum ama şu gelişme önemli: Yabancılar genellikle
Türkiye'ye baktıkları zaman birtakım siyasetçilerin laiklik
konusundaki ısrarlarını yadırgarlardı. Biz de buna sık sık muhatap
olurduk.
• Mustafa Kemal başta olmak üzere...
Evet, hatta "Resmini indirin" derlerdi. Ama idi. Şimdi ise hızlı
bir biçimde dışarıdan gelen gözlemciler Türkiye'ye baktıkları zaman
laiklikle ilgili kaygı ifade eden değerlendirmeler yapıyorlar. Bu
durum son dönemde çarpıcı biçimde sıklaştı.
• Niye sizce?
Çünkü Türkiye'de istikrar ve ilerleme ancak şu dört değerin uyumlu
olmasıyla mümkündür: Birincisi islamiyet, ikincisi demokrasi.
Laiklik ve Cumhuriyet. Bu dört değer bir arada olduğu zaman her şey
çok güzel, islamiyet laiklikle çok güzel. Laiklik de islamiyet'le
güzel. Bu Türkiye'nin altın formülüdür. Bunlardan biri aksadığı
zaman Türkiye'nin iç barışını sürdürmesi imkansızlaşır. O yüzden
kimse "Bıktık artık bu lafları dinlemekten" demesin. Olmaz öyle
şey. İşin esası ve özü bu.
• "Laiklik elden gidiyor" lafına gerçekten sinir oluyorlar
ama...
Yok deyince yok olsa ya keşke. Bakın, size başka bir değerlendirme
yapmak istiyorum. (Masasının üzerinde duran eski bir gazete
nüshasını eline alıyor.) Bu, 9 Şubat 1953 tarihli Konya'daki Yeni
Meram gazetesi. Demokrat bir gazete. Şimdi size Menderes'in
sözlerini okuyacağım: "Bağnazlığın her türü özgürlükçü anlayışımıza
zarar verir. Aramızda bizim hürriyet, milliyetçilik ve laiklik
ilkelerimize uymayan varsa bunları saf dışı bırakacağız. Bizim
inançlarımızın dışında teşkilatlananların partimizde yeri yoktur.
Dinin vicdanlar üzerinde baskı olmasına asla tahammül edemeyiz."
Bunları Menderes, 53 yıl önce ve Konya'da söylüyor.
• Erdoğan'la Menderes'i mi karşılaştırıyorsunuz?
Evet, çünkü 2006'ya geldiğimizde bakıyoruz ki Eyüp Belediyesi bir
risale dağıtıyor. Ve orada başı açık olmayı bir günahkarlık olarak
ilan ediyor. Bunu marjinal, geçiştireceğiniz birileri söylemiyor;
bu halkın seçtiği bir yerel yönetim söylüyor. Arkasından Tuzla
Belediyesi'nin dört evliliği öven kitapları ortaya çıkıyor. Ve bir
il kongresinde araya perde geriliyor; harem-selamlık oturuluyor. Bu
resmi bir İl kongresinde oluyor. Daha vahimini söyleyeyim: Bu
yayınlandıktan sonra Başbakan harem-selamlık uygulamasını
sahipleniyor ve savunuyor. Erdoğan, Türkiye'de harem-selamlık
oturmayı savunan ilk ve tek Başbakan'dır. Bir şu Menderes'e bakın
bir de şu Tayyip Erdoğan'a...
Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa tek çare CHP'yi iktidar yapmak
• Reuters Türkiye'deki durumun seçim sinyalleri verdiğini söylüyor.
Kimi köşe yazarları bunu açık açık yazıyorlar. Anavatan ve MHP
Kasım'a kadar bir seçim beklediklerini açıkladı. Siz ne
düşünüyorsunuz?
Erken seçim olup olmayacağını belirleyecek temel unsur,
cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihidir. Eğer cumhurbaşkanlığı seçimi
olmasaydı biz bu sonbaharda seçime gidiyor olurduk.
• Peki sizce Başbakan bu konuda net bir karar verdi mi, yoksa hâlâ
tartıyor mudur?
Şahsi olarak neye karar verdiği beni ilgilendirmez ama bu onlar
için kişisel bir ikbal arayışının ötesindedir. Olay,
cumhurbaşkanlığı yetkilerinin, kafadaki toplum projesi
doğrultusunda bilinçli ve kararlı olarak geleceğe yönelik
kullanılmasıyla ilgilidir. Nedir o yetkiler? Anayasa Mahkemesi'ni
tayin etme yetkisi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu oluşturma
ve böylece yargıyı şekillendirme yetkisi, YÖK'ü belirleme, böylece
bütün üniversiteleri şekillendirme yetkisi... Bu yetkiler
cumhurbaşkanlığının elinde olduğu için mutlaka alınmalıdır
duygusuyla davranıyorlar.
• Laik refleksleri yüksek olan kesimin şu anda kara kara düşündüğü
de bu: "Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması hukuki bir hak olduğuna
göre bunun önüne nasıl geçebiliriz?" Sizce bir yolu var mı?
Toplum, az önce konuştuğumuz meselelerin önemini iyi anlamak
zorunda. Eğer toplum bu gidişatın sakıncalarını anlarsa buna engel
olmanın da yolunu çok kolay bulur. Bunu anlama ve anlatma konusunda
ise hepimize görev düşüyor: Siyasete, iş dünyasına, medyaya, sivil
topluma, TOBB'a, TÜSIAD'a, sendikalara, esnafa, herkese görev
düşüyor. Önümüzdeki seçim sadece bir seçim değil. Bir anlamda
vatanımızı Çanakkale'de, Sakarya'da kurtardık, şimdi vatanımızı
seçimde kurtaracağız.
• Yani cumhurbaşkanı Erdoğan olsa bile iktidara CHP geldiği
takdirde bir denge sağlanır mı diyorsunuz?
Bu sorudan yola çıkarak vahim olanın şu olduğunu söyleyeyim:
Çankaya, hükümet, parlamento. Eğer üçü de aynı zihniyetin
denetiminde ortaya çıkarsa işte demin söylediğim tehlikeler oluşur.
O zaman Türkiye, ülkede dengeyi sağlayacak bir parlamento, hükümet
yapılanmasına mecbur olacaktır.
• Sizce bu saatten sonra hükümet bir erken seçime zorlanabilir
mi?
Buna ihtiyaç var ama henüz böyle bir hareketlenme görmüyorum. Oysa
şu anda bu istense hâlâ olabilir. Fakat insanlar şimdilik
seyretmeyi tercih ediyor.
Gülen'in de Türkiye'de yaşamaya hakkı var
• Fethullah Gülen'in dönmesine ilişkin bir sorun kalmadı; ne
düşünüyorsunuz?
Ben Türk vatandaşının istediği zaman ülkesine gelip yaşama hakkı
olduğunu düşünürüm. Hiç kimseye "Ben senden hoşlanmıyorum, sen
Türkiye'ye gelme" deme hakkımız olabilir mi? Her Türk vatandaşı
Türkiye'de yaşama hakkına sahiptir. Kimseyi yurtdışına sürgün
etmeyi doğal saymam.
• Türkiye'ye dönmesinin cemaat ve siyaset içindeki etkisini
artırmasından endişelenir misiniz?
Ben yine aynı yanıtı veriyorum. Her Türk vatandaşının Türkiye'de
yaşamaya hakkı vardır.
Dinçer'e mahkeme kararı bile Başbakan'ı bağlamaz
• Galiba Ömer Dinçer de Yargıtay onaylı 'şeyhülislam' yakıştırması
yapılabilen ilk Başbakanlık Müsteşarı oldu?
İşte bunlar demin anlattığım uygulamalar. Bunlar iktidardan kopuk,
ona rağmen olan bir süreç değil. Çünkü Dinçer'in, Cumhuriyet'in
değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerini ortadan kaldırma
mücadelesi içinde olan yayınları olduğu ortada.
• YÖK Dinçer'in intihal yaptığına karar verdiğinde Başbakan "Beni
bağlamaz" demişti. Sizce şimdi ne olur?
Mahkeme de bağlamaz... Zaten asıl önemli olan o niye orada? Onu
oraya kim, niye getirdi? Sizce Başbakan "Aa öyle miymiş" diye
hayret mi ediyor? Zaten bunun için getirdi. O yüzden tutmaya devam
ediyor.
• Peki Erdoğan'ı Erbakan'la kıyasladığınızda hangisi daha
radikal?
Tabii bu dönem daha radikal şeyler yaşanıyor. O zaman koalisyon
vardı, şimdi tek parti hükümeti, içeride fren ve denge yok. Bunlar,
onlarla birtakım sonuçları paylaştılar ama ortaya çıkan tablodan da
tecrübe çıkararak bir takıye dönemine girdiler. Şimdi o dönem
çöktü. Hâlâ açıkça itiraf etmeyebilirler, tersini de
söyleyebilirler ama yaşanan gerçek çok net. Şu anda Cumhuriyet'in
temellerinin bilinçli tahrip edildiği, Cumhuriyetle hesaplaşmaya
çalışılan bir dönemden geçiyoruz.
• Ama laiklerin arasında "AKP'ye biraz daha şans vermek lazım"
diyen bir kesim de var...
Herkesin bir uyanma anı vardır tabii. (Gülüyor) Herkes her şeyi
aynı anda görecek değildir. Herkesin kendini aldatma hakkı da
vardır. Ama bizim toplumu aldatma hakkımız yok.
• "Aslında AKP'de değişen bir şey yok; değişen medya patronları. 4
yıl önceye göre zenginlediler, sorunlarını çözdüler, artık AKP'den
sıkıldılar" da deniyor. Sizce de iş dünyası ve medya makas mı
değiştirdi?
3 yıllık bir yanlış tutum sürdürülebilir olmaktan çıktı.
Başbakan'ın tavrında büyük huzursuzluk ve sinirlilik var. Çok
gergin, suçlayıcı bir havada. Bunun, kendisine kredi açan
kesimlerin mesafeli bir tavır içine girmesinden kaynaklandığı
düşünülebilir.
• Peki bu bir tasarı olabilir mi? Cumhurbaşkanı'yla, CHP'siyle,
Demirel'iyle, medyasıyla AKP'yi dört bir yandan sıkıştırıp,
Cumhurbaşkam'nı Meclis'e seçtirmeme organizasyonu...
Böyle planlı bir tepki görmüyorum. Söz konusu da değil. Herbirinin
kendi dayanakları var. Çünkü yaptıkları çok ciddi yanlışlar değişik
çevreleri tepkiye itiyor. Bu da çok doğal.
Laikliği din pazarlamasıyla güvence altına alamayız
• İlhan Selçuk'un "bir dincinin karşısına bir dindar konması",
dolayısıyla Demirel'in muhalefetin ortak lideri olması önerisi ana
muhalefet lideri olarak sizi üzdü mü?
Yoo, herhangi bir kişisel rahatsızlık kesinlikle söz konusu değil.
Sayın Demirel çok önemli bir devlet adamıdır. Onun bu çabalarına
Türkiye'nin ihtiyacı var. Ama kişiselleştirmeyi bir kenara
bırakırsak ben dincinin karşısına dindar çıkaralım yaklaşımını çok
sakıncalı görüyorum; bu
ılımlı islam tezidir. Çünkü orada da radikal İslam'ın karşısına
ılımlı İslam çıkaralım denir. "Türkiye'de artık laiklik geride
kaldı, bundan sonra dinin içindeki çeşitli derecelendirmeler
arasında bir yarışla umutsuzlukları önleyeceğiz" diyorsak bu büyük
bir yanlıştır. Çünkü buranın varacağı sonuç kökten dinciliktir.
Laikliği din pazarlamasıyla güvence altına almak mümkün değildir.
"Bunların hakkından şunlar gelir" mantığı bizi iyi bir yere
götürmez.
Ara rejim olacağına dair hiçbir işaret yok!
• Zaman zaman çıkartılan ara rejim söylentisi için ne
diyorsunuz?
Daima böyle kaygılar, planlar, projeler olur. Ama şu anda ülkenin
silahlı kuvvetlerinin, ana muhalefet partisinin, medyanın, iş
dünyasının böyle bir bekleyişi, böyle bir arayışı içinde olduğuna
dair hiçbir işaret yok. Tam tersine böyle bir olay yok. Olmaması da
çok doğru. Bizim sivil inisiyatifi harekete geçirebilmemiz, bunun
olmayacağının netlikle ortaya çıkmasına bağlı. Biz onu tamamen yok
sayarak, kadınları, erkekleri, iş dünyasını, sivil toplumu harekete
geçirmeye çalışıyoruz. Eğer insanlar bunun gereğini görüp yerine
getirirlerse her şey başarıyla yerine oturur.
Türban istismar edilmese problem de ortadan kalkar
• Sizce kamusal alanda türban meselesi nasıl çözülecek; ortak bir
nokta mı bulunacak yoksa türbanlıların bundan vazgeçmesi mi
beklenecek; nasıl olacak?
30 yıl önce böyle bir konu yoktu Türkiye'de; bugün var. Çünkü artık
siyasi bir istismar halini aldı. Buradan çıkış bir defa bunun
etrafındaki bir siyaset söylemini tercih etmekten çıkarak
yapılacaktır. Biz mesela bu konuya hiçbir katkı yapmıyoruz. Bu
tartışmanın içinde bir taraf olmamaya çalışıyoruz. Çünkü biz bir
defa bunu tartışmanın yanlış olduğunu, sorunu çıkmaza götürdüğünü
düşünüyoruz. Bu konu siyasi istismar olmaktan çıktıkça Türkiye
rahatlar. Yani olan problem olmaz, yapay bir gerginlik ortadan
kalkar, toplum birbirine saygı duymaya başlar ve böyle bir ortam
içinde türban da sorun olmaktan çıkabilir.
Kaynak: www.vatanim.com.tr