Baydemir ne demek istiyor?..

Abone ol

Sevseniz de sevmesiniz de, kabul etseniz de etmeseniz de, Kürt sorununun tarafları açısından Öcalan bir aktördür.

ADNAN BERK OKAN (HABER – ANALİZ)

Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir; “açılımın sil baştan yapılması” gerektiğine inanıyor. Ancak gösterdiği adres çok tartışılacağı gibi, açılımın önüne set oluşturacak cinsten…

Bir “çünkü” daha…

“Çözüm için adres, PKK ve Öcalan” diyor Baydemir...

Nasıl…

Duyar duymaz tüyleriniz mi ürperdi?..

Durun canım…

Haberin sadece bu kadarını okuyup umutsuzluğa kapılmayın.

Baydemir çözüm için her ne kadar “PKK ve Öcalan” dese de, önerisinin içinde “silâh” yok…

Aksine “PKK’yı el birliği ile silâhsızlandırma” var…

Nasıl?...

 

                                 ***  

 

Kandil’dekileri “Kalıcı barışın silâhsız da kurulabileceğine" ikna ederek…

Nasıl olacak bu ikna?..

“Siyasetle”…

Nasıl bir siyasetle mi?..

Örneğin; bir gün Barış ve Demokrasi Partisi’nden (BDP) daha liberal bir hareketin çıkma olasılığı var mı?..

Baydemir anlatıyor:

 

                                 ***

 

“….. Türkiye’de şiddetle sivil siyasete ihtiyaç var ve buna elbette Kürtlerin de ihtiyacı var. Kürt legal siyasal partisinin de özgürce legal siyaset yapmaya ihtiyacı var.”

 

                                 ***

 

Demek istiyor ki Baydemir:

“Yahu biz kuruyoruz partimizi, devlet kapatıyor… Oysa sorunların çözülmesi için ‘sivil siyaset’ şart…”

 

                                 ***

 

Yanlış mı söylüyor…

Asla…

“En doğru doğru”yu söylüyor hatta…

Ve devam ediyor:

 

                                 ***

Devrim Sevimay “doğru zamanda”, “doğru kişiyle”, “doğru gazetecilik” yapmış…

“Doğru zaman” çünkü…

Türklüğün sadece kendilerine “has” bir “erdemlilik”(!) olduğunu düşünen kimileri; her türlü yabancı ile koyun koyna yaşamaktan onur duydukları halde, Kürtleri ilçelerine sokmuyorlar…

Örnek mi?..

İşte Muğla’nın Fethiye ilçesi…

İlçe nüfusunun yarısından çoğu İngiliz ancak tek bir Kürt yok…

Neden?...

Çünkü MHP’li Belediye Başkanı ve “Ülkücü” gençliği buna izin vermiyor…

Hem de iki kardeş ulus; aynı topraklarda, aynı vatandaşlık kimliği altında, aynı orduya askerlik yapıp, aynı maliyeye vergi ödedikleri halde vermiyor…

Ve devlet, bu dayatmacılığa izin veriyor...

En azından “göz yumuyor”…

A.B.O.

 “….. Ancak açık söylüyorum, dünyanın neresinde olursa olsun silahların konuştuğu bir yerde, aynı zeminden beslenen ve aynı tabana hitap eden biri silahlı, biri sivil iki tüzel kişiliğin tamamen bağımsız olma şansı yoktur.”

 

                          ***

 

“Ara nokta…”

Evet efendim…

Bu ara nokta bendenizden…

Neden mi?

“Haklısın kardeşim” demek için…

O halde diyeyim ve Baydemir’in cevabından devam edeyim:

 

                                 ***  

 

 “Bunu görmemiz ve kabul etmemiz lazım. Bunun psikolojik etkileri var, sosyolojik etkileri var. Dolayısıyla biz gerçekten sivil ve demokratik bir siyaset arzuluyorsak yapmamız gereken ilk şey önce çatışmasızlığı sağlamaktır.”

 

                                 ***

 

Bir kez daha “haklısın kardeşim” tasdikini ileteyim unutmadan…

Sadece “çatışmasızlığı sağlamak” şartı için değil; (Çatışmanın)psikolojik etkileri var, sosyolojik etkileri” olduğuna da dikkat çektiği için…

Nasıl olacak peki çatışmasızlık?..

Devrim Sevimay, “seçim barajını indirmek olabilir mi?” diye soruyor…

Baydemir’in cevabı “Kesinlikle haklısınız” kokuyor çünkü…

 

                                 ***

 

“Şüphesiz ki barajı indirmek ve şüphesiz ki giderek silahsızlanma konusunda birbirini ikna etmektir” diyor…

 

  

Devrim Sevimay  “Doğru kişi” ile konuşmuş çünkü…

Osman Baydemir, bütün “isyankâr” görünümüne rağmen “etnik” kavga gibi sunulmaya çalışılan olayları “hak mücadelesi” olarak anlatma ve giderek gerilen ortamı yumuşatma çabasında…

“Doğru gazetecilik” çünkü “gazete” doğru olduğu gibi gazeteciliği yapan kişi de "doğru"…

Çünkü “önyargısız”

A.B.O.

                               ***

 

Diyor ama Sevimay’ın sorusunun içinde Baydemir’in asıl istediği soru yok…

Olsun…

Baydemir, “sorulmuş” gibi devam ediyor…

 

                                 ***

 

 “Bakın şu anki sohbetimizde çok tehlikeli bir konuya, bir mayın tarlasına doğru gidiyoruz, ama devam edelim: Evet, sevseniz de sevmesiniz de, kabul etseniz de etmeseniz de, Kürt sorununun tarafları açısından Öcalan bir aktördür.”

 

                                 ***

 

“Brrrrr” diyesiniz geldi değil mi?..

Ama Baydemir bunu “öyle doğal” söylüyor ki…

Bakın, devamında neler anlatıyor:

 

                                 ***

 

“…. Şimdi bunu reddederseniz çözüme kolay ulaşma şansınız yok. PKK bir aktördür, BDP bir aktördür, Kürt aydınları camiası bir aktördür. Mesele ise nereden başlanacağı meselesidir. Ana aktör AKP, görünen diğer aktör de BDP olduğuna göre bu görünen aktörler görünmeyen aktörlerle direkt veya dolaylı görüşmek durumundadır.”

 

                                 ***

 

Baydemir’in “görünen aktör” diye tanımladığı BDP’nin yanında “görünmeyen aktör” konumuna büründürdüğü kim ya da kimler peki?..

Ve ana aktör AKP ile, görünen aktörün yanında yer almasını istediği aktörlerin ortak noktada buluşmaları için ne yapılmalı?..

Bu sorunun cevabı şöyle:

 

                                 ***

İbni Haldun “Mukaddime” adlı eserinde “Ümran İlmi” adını verdiği yepyeni bir bilimden söz ediyordu.

Bu yeni biliminde ibni Haldun; inşa etmeyi, mamur hale getirmeyi ve yerleşik düzende yaşamayı anlatıyordu…

Günümüzde “Sosyoloji” biliminin anlattıkları yani…

Ve “İnsan toplumunun ne olması gerektiği” ile değil, “ne olduğu” ile ilgileniyordu…

 Türkiye’de "yönetenler” ve “yönetilenler"  İbni Haldun'u dinler ve “İnsan toplumunun ne olması gerektiği” yerine “ne olduğu” ile ilgilenip çözüm ararlarsa, “yarınlarımız çok güzel” olacaktır…

 

A.B.O.

 

“Ben öncelikle bu kaygımı, endişemi akıl ve karar vericilerle bir çığlık olarak paylaşma gereği duyuyorum. Bu yol hakikaten yol değil. Gelin 2010 yılının daha ilk haftalarındayız. Bu hakikaten yeni bir yıl olsun.

Özellikle de Sayın Başbakan’a çağrımdır; lütfen, ama lütfen tam da dediğiniz gibi 2010 yılının başında gelin beraber, bu kez gerçekten beraber, sil baştan yapalım. Süreci bu sefer sil baştan yeniden ve birlikte başlatalım.

Çünkü şu ana kadar yaptıklarınız buranın algısını, duygusunu yanına almadı, burayı dışladı. Oysa burayı sürece katmazsanız olmaz, katmak durumundayız. Hakikaten katmak durumundayız ve inanın buradan çıkış var, başka bir yol var. Mecbur değiliz 30 yıldır yaşadıklarımızı bir 30 yıl daha yaşamaya...”

 

                                 ***

 

Ne kadar sevgi dolu görünüyor değil mi söyledikleri?..

Ne kadar mukni (ikna edici)...

Yumuşacık…

Ama biliyorum ki çoğunuz bu söylemi “samimi” bulmuyorsunuz...

Daha doğrusu, “samimi bulmak” işinize gelmiyor…

Çünkü “önyargı” denilen “Çin Seddi” ile örmüşsünüz beyninizi ve duygularınızı…

Çünkü…

“Burayı” dediğinin neresi olduğunu biliyorsunuz...

Evet doğru biliyorsunuz…

Zaten Baydemir perdeyi aralıyor…

 

                                 ***

 

“Şüphesiz ki bu mesele çok basit bir mesele değildir, ama ben açık ve net söylüyorum: Gelin hep beraber PKK’yı silahsızlandıralım.”

 

                                 ***

 

Yani…

“Gelin, açılım görüşmelerinin içine PKK'yı da alalım" demenin diplomatik dilde söyleneni bu...

Uzaktan, “Hey PKK, silâh bırak!” denilmeyeceğine göre!...

Devrim Sevimay da “bilineni söylemeyin, yeni şey var mı bohçanızda” der gibi; “Hemen herkes bunu istiyor, ama nasıl?” diye sual ediyor.

 

                                 ***

 

“Acaba nasıl?” diye soruyor Baydemir de ve sonra devam ediyor: “Mesela yine askeri operasyon yaparak mı silahsızlandıracağız? Peki acaba bu gerçekçi mi? 30 yıl boyunca zaten bu denenmedi mi?”

 

                                 ***

 

“Öyleyse?” diyerek deşiyor Sevimay…

Baydemir düşünmeden cevaplıyor çünkü soruyu da vermesi gereken cevabı da yıllardır ezberlemiş…

 

                                 ***

 

“Bence PKK’yı silahsızlandırabilmenin yegâne bir yolu var: Direkt veya dolaylı, kendisini ikna etmek. Kendisi rıza göstermeden ve buna ikna olmadan elindeki silahı nasıl alacağız?”

 

                                 ***

 

Yani?...

Bu “Yani?” sorusunu ne Sevimay soruyor, ne de Baydemir cevaplıyor…

Çünkü Baydemir de biliyor ki birilerini ikna etmenin yolu, karşılıklı konuşmadan geçiyor...

Rahmetli Sakıp Sabancı bir gün bana, “Telefonla; bir sorunun ancak yarısını çözebilirsiniz ama yüz yüze tamamını” derdi…

Adına "Kürt sorunu" dediğimiz bu sorunu çözerken rahmetliyi dinlemek gerekip gerekmediğini tartışmakta çok mu geç kaldık acaba?..

 

Günün Önemli Haberleri