Bayanlara güzellik cini tavsiyesi
Abone olBayanlar güzelleşmek uğruna çuval dolusu para harcıyorlar. Bıçak altına yatan yatıp ta kalkamayanlar var. Bu zahmetlere katlanmak yerine güzellik cinini tercih edin!..
Hürriyet yazarı Murat Bardakçı, bıçak ve estetik ameliyatların
olmadığı eski dönemlerde hanımların güzellik cinine başvurduğunu
yazdı. Bardakçı, İstanbul’daki bir kütüphanede muhafaza edilen eski
bir elyazmasında, güzellik cini Tamahabniyayil'den yardım isteyen
ve onunla temas edebilen hemen herkesin etrafındakilere bir anda
güzelin de güzeli görüneceği söylendiğini Silikon, gerdirme
ve bıçak yokken güzellik cini Tamahabniyayil
vardı yazısıyla dile getirdi.
Yazı: Murat Bardakçı
Kaynak: www.hurriyetim.com.tr
-Hanımlarımız güzelleşmek uğruna bıçak altına yatmakla yahut rejim
veya spor gibi yorgunluklara katlanmakla boş yere uğraşıp gereksiz
yere eziyet çekiyorlar, zira kütüphanelerin kasalarında saklanan ve
okuyuculara çıkartılmayan eski elyazması eserlerde eşsiz güzelliğin
sırrı da yazılı: Tamahabniyayil isimli cin...
Günlerden bu yana hangisinin daha hoş
olduğunu tartıştığımız Siren Ertan ile Ceyla Gölcüklü bile,
Tamahabniyayil’e ulaşmaya yarayan tılsımları ve duaları elde edip
cinle temas kurabilen hanımların yanında sıradan birer güzel olarak
kalırlar!
Türkiye’de günlerden buyana bir ‘güzellik tartışması’ yaşanıyor ve
Siren Ertan’ın mı, yoksa Ceyla Gölcüklü’nün mü daha güzel olduğu
konuşuluyor.
Eski zamanlardan kalan ve bugün kütüphanelerin kasalarında saklanan
‘öteki dünya’ konularında kaleme alınmış kitaplara bakarsanız, bu
tartışmalar son derece gereksiz; zira hemen her kadının güzel
görünüp herkes tarafından beğenilmesi mümkün ve bu işin de bir cini
var: Tamahabniyayil...
İstanbul’daki bir kütüphanede muhafaza edilen eski bir
elyazmasında, Tamahabniyayil’den yardım isteyen ve onunla temas
edebilen hemen herkesin etrafındakilere bir anda güzelin de güzeli
görüneceği söyleniyor. Sonra, Tamahabniyayil ile ilişki kurmakta
muvaffak olanların karşısına birdenbire Kastaguhinureş isimli bir
başka cinin de çıkması halinde güzelliğin çok daha artacağı,
emsalsiz bir hále geleceği ve bu cinlerle temas eden hanımlara
herkesin hudutsuz bir hayranlık besleyeceğii anlatılıyor.
Sözün kısası, Tamahabniyayil varken hanımların burunlarını
kaldırtmaları, yüzlerini yahut karınlarını gerdirmeleri, kaşlarını
yükseltmeleri, oralarına buralarına silikon takviyesine
kalkışmaları yahut göğüslerini dikleştirmeleri gayet lüzumsuz bir
iş. Siren Ertan ile Ceyla Gölcüklü bile, Tamahabniyayil ile bir
anlığına olsun temas edebilen hanımların yanında sıradan birer
güzel olarak kalırlar!
Aşağıda, bu elyazmasının Tamahabniyayil ile temas ederek
güzelleşmenin yolunun anlatıldığı kısmını bugünün Türkçesi’ne
naklederek veriyorum. Ama cinin davetinde okunması ve yazılması
gerektiği söylenen tılsımlarla duaları vermiyorum.
İşte, Tamahabniyayil’i davet usulü:
‘...Güneş gökyüzünde dolaşırken Başak Burcu’na geldiği zaman
Allah’ın emriyle bütün bilgilerin yazılı olduğu kitabın altından
bir melek ortaya çıkar ve güneşe vekil olur. Bu meleğin ismi,
‘Tamahabniyayil’dir.
Tamahabniyayil’in emrinde on beş kere yüz bin adedince melek
vardır. Bu meleklerin herbirine iki yüz yirmi iki bin melek hizmet
eder, bunların emri altında da yüz binlerce cin bulunur.
Tamahabniyayil öylesine güçlüdür ki, akla gelen herşeye tesir
eder.
Tamahabniyayil’in şekli insana benzer ama iki başı, iki kanadı ve
dört eli vardır. Bir elinde kalem, ötekinde mızrak, diğrinde káğıt
ve dördüncüsünde de bir tas tutar.
Etrafındakilere güzel görünmek ve herkes tarafından beğenilmek
isteyenler, Tamahabniyayil’e mahsus duayı misk ve safran mürekkebi
ile bir kaz ayağının perdesi üzerine yazalar ve mum içerisine koyup
küláhlarında yahut saçlarının arasında taşıyalar. Böyle yaparlarsa
ne kadar suratsız, çirkin ve acuze gibi olsalar dahi cümle álemin
gözüne güzel ve şirin görünürler.
Daha fazla güzel olmak ve çok daha şirin bir hále gelmek arzu
edilirse, güneş Başak Burcu’nun yedinci derecesine ulaştığı zaman
beyaz ipek parçası alalar, üzerine Tamahabniyayil’in tılsımı yine
misk ve safran mürekkebi ile ama mürekkebin içine yağmur suyu iláve
edierek yazalar. Beyaz ipek yerine tilki derisi kullanıldığı
takdirde güzellik tasavvur bile edilemeyecek derecede olur.
Bütün bu işler yapılırken ‘Kastaguhinureş’ adında iki başlı,
başının biri ádemoğluna diğeri ise geyiğe benzeyen, saçları aşağıya
dökülmüş, bir elinde def ötekinde de ney tutan bir başka meleğin
görünmesi muhtemeldir. O takdirde aynı duaları mürekkebe hıyar suyu
ilávesiyle ve Kastaguhinureş’e hitaben yazanlar sadece
güzelleşmekle kalmaz, üstelik Karun gibi zengin de olurlar.’
İşte, káinatı idare eden ve ‘kutup’ denen kozmik yöneticiler
Eskiler, káinatın kendi başına bırakılmadığını, yaratılıştan
kıyamete kadar geçecek olan zaman içerisinde her an korunduğunu,
yüksek vasıflarla donanmış bir ermişler topluluğu tarafından idare
edildiğini söyler ve bu idarecilere ‘kutup’ derler.
Kutuplar, bir yerde peygamberin vekili gibidirler; dünyada sıradan
bir insan gibi yaşarlar, ölümlerinden sonra yerlerini yenileri
alır, sayıları her zaman için 12’dir ve en üst mertebedeki kutuba
da ‘gavs’ denir.
Eski zamanlarda bu konuda kaleme alınmış olan eserlere göre,
dünyayı peygamberlerin gönderilmesinden önceki devirde idare etmiş
olan kutupların adedi 313’tür. Bu sayı daha sonra 12’ye inmiştir ve
kutuplar hákimiyetlerini günümüzde de devam ettirmektedirler.
Bugün köklü bir ailenin hususi kütüphanesinde muhafaza edilen ve
bir sayfasını burada gördüğünüz elyazmasında, káinatın
yaratılışından buyana gelmiş ve gelecek olan bazı kutuplar şifreli
bir üslupla tanıtılıyor ve bir kısmı resimlerle gösteriliyor.
Ancak bu kişilerin ‘dünyevi’ isimlerini öğrenebilmek için şifreleri
çözebilecek donanıma sahip olmak, yani ‘cifir’ ilmini çok iyi
bilmek lázım.
Kehanetin en büyük üstadı, Ankara’nın başkent olacağını 100 yıl
öncesinden bilmişti
Kitaplıklardaki kasalarda saklanan málum elyazmalarındaki
bilgilerin gerisinde, ‘Ebced’ denilen bir hesap sistemi vardır.
Sistemin temeli, alfabedeki her harfin belli bir rakam değeri
taşımasına dayanır ve kelimeler, kendilerini meydana getiren
harflerin değerlerinin toplamı olan sayılara karşılıktırlar.
Bu işlerin en yüksek derecesi olan ‘cifir’ de Ebced’i kullanır.
Geçmiş asırlarda yaşamış olan cifirciler kehanetlerini açık şekilde
değil, mutlaka şifreyle yazılmışlardır ve cifrin Türkiye’deki en
büyük üstadı, 1830’ların başında büyücülük suçlamasıyla öldürülen
Müştak Baba adındaki bir şairdir.
Müştak Baba’nın 1846’da basılan ‘Divan’ındaki bazı şiirlerde çok
sayıda kehanet vardır, üstelik günün birinde ániden öldürüleceğini
bile anlatmıştır ve en bilinen kehaneti, Ankara’nın 1923’te
İstanbul’un yerini alıp başkent olacağını 100 küsur sene öncesinden
söylemesidir.
Şair, Ankara’dan sözettiği ve ‘Me’vá-yı názenine kim elf olursa
efser / Lá-büdd olur o me’va İslámbol ile hemser’ sözleriyle
başlayan şiirinde, kehanetini bakın nasıl söylemiş:
Müştak Baba, ilk mısrada ‘1000’ mánásına gelen ‘elf’ ve ‘tác’ demek
olan ‘efser’ sözlerini veriyor ve ‘efser’in başına ‘elf’in iláve
edilmesi gerektiğini söylüyor. Ebced hesabıyla 341 tutan ‘efser’e
‘elf’in, yani ‘1000’ sayısının ilávesiyle, Ankara’nın başkent
yapıldığı 1923’ün Hicri takvimle karşılığı olan 1341 tarihini elde
ediyoruz.
Şair, daha sonra ‘Ankara’nın eski harflerle yazılışında kullanılan
‘A-N-K-R-H’ harflerini mısralarda ayrı ayrı sıralıyor, ‘Güzeller
beldesi ve Hacı Bayram’ın memleketi olan Ankara, 1341 yılında
başlara tác olacak ve İstanbul’dan -yani, şiirin yazıldığı zamanın
başkentinden- farksız hále gelecek’ diyor.
BİTİRİRKEN
Bu sayfada üç gün boyunca devam eden ve ‘öteki álem’i konu alan
dizinin yayını sırasında, çok sayıda e-mail aldım. Kimisinde sözünü
ettiğim kitapların hangi kütüphanelerde bulundukları soruluyor,
kimisinde ‘iyi bir büyücü’ adresi isteniyor, kimisinde de
kitapçılıkla bir ilgim bulunduğu düşünülmüş olacak ki, ‘Elimizde
aileden kalma böyle kitaplar var, elden çıkartmamıza yardımcı olur
musunuz?’ deniyordu.
İşin önemli bir tarafını unutmamamız gerekiyor: Dizide sözünü
ettiğim kitaplar asırlar öncesinin anlayışıyla kaleme alınmış, bir
kısmı o devrin entellektüel merakına hitap eden, bir kısmı da
folklorik özellikler taşıyan eserlerdir ve yayınladığım dizinin
maksadı da ‘Bu büyüleri deneyin’ demek değil, okuyucuya kültürel
zenginliğimizin pek bilinmeyen bir kısmını gösterebilmektir.
Sokaklarda başıboş dolaşan zavallı köpekleri elyazmalarından
naklettiğim işleri yapmak için katletmeye kalkışabilecek olanlara
da küçük bir hatırlatma: O hayvanların bir hayal uğruna tek bir
damla kanını akıtacak olanların, Urumhamatahayil’den çekecekleri
vardır!