Batık bankalarda medyanın rolü
Abone olKoray Düzgören, batan bankaları ve bu konuda medyanın işlevini ele aldı. Düzgören, yazısında Bild Gazetesi'ni örnek göstererek bazı gazetelere seslendi.
Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Koray Düzgören, başlıklı
yazısında batan bankalarla ilgili medyanın işlevine değindi.
Türkiye'de bugünlerde, özellikle Doğan Grubu gazetelerinde,
Almanya'da günlük 4 milyon satışla lider gazete haline gelen
Bild'in başarıları konuşuluyor.
Kendini Bild'e benzeten Hürriyet'te günlerdir bu gazeteye yönelik
övgüler yayınlanıyor. Bild'in yaptığı gazeteciliğin farklılıkları
ve başarıya ulaşmasındaki nedenler sıralanıyor.
Bu arada ciddi ve sorumlu gazetecilik anlayışına da veryansın
ediliyor.
Ben burada bunları tartışmak yerine dikkatimi çeken başka bir
noktaya işaret etmek istiyorum.
Bild genel yönetmeninin İstanbul'da düzenlenen medya ile ilgili bir
panelde yaptığı konuşmayı inceledim.
Bu konuşmada, 'başarılı olabilmek için sıralanan ilkeler arasında,
yolsuzluklara, soygunlara tanık olup da bunları açıklamak yerine,
gerçekleri tersyüz eden bir yayın politikası izlemek' gibi bir
yaklaşım bulunmuyordu.
Bild'in genel yönetmeni, bazı odaklarla, sermaye çevreleriyle hatta
hükümetlerle takışma ve çatışma pahasına gerçeklerden okurları
haberdar ettiklerini söylemişti.
Halkın avukatı olduklarını, onların haklarını koruyan bir yayın
çizgisi izlediklerini özellikle vurgulamıştı.
Tabii bunları söylerken bizimkilerin bu gibi durumlarda neler
yaptığını biliyor muydu? Emin değilim.
Ama sıralanan övgüler doğrultunda 'cin gibi' bir gazeteciyse,
kimlerin karşısında konuştuğunu tahmin ediyor olmalıydı. Çünkü
yakın geçmişe yönelik kabaca bir arşiv çalışması, Bild'e övgüler
yağdıranlar da dahil olmak üzere, bizim medyanın nasıl bir ahlaki
batağın içinde olduğunu göstermeye yeter de artardı bile. Mesela
Bild yönetmeni konuşmasında şöyle bir soru sorsaydı ne olurdu?
"Yolsuzluk ve soyguna karışmış bankalar ya da şirketler karşısında
nasıl bir yayın politikası izlemek gerekir?"
Bizimkiler böyle bir soruya ne cevap verirlerdi dersiniz? Bunu üç
aşağı beş yukarı tahmin etmek zor değil.
Şu sıralar devlet hazinesini hortumlayıp borçlarını da ödememek
için bin dereden su getiren rakipleri ile uğraştıklarına bakarak
yanılmamak lazım.
Yakın geçmiş onları fena halde utandıracak açık belgelerle
dolu.
İyi ki Bild yönetmeni böyle bir soruyu gündeme getirmedi. Yoksa
bizimkiler çok fena mahcup olacaklardı. (Yüzleri kızarır mıydı
orası belli değil )
Tam da bugünlerde o dönemlerin yakın tanıklarından olan gazeteci
Faruk Eskioğlu'nun yönettiği Açık Gazete adlı internet gazetesinde
konuya ilişkin bazı açık belgeler ve bilgiler yayınlanmasın mı? Bu
belgeler ve bilgiler, hortum olaylarında medyanın da rol oynadığını
ve hortumlanan paralardan nemalandığını çok açık bir şekilde
gösteriyor.
Söz gelimi Yahya Murat Demirel'in batırdığı paraların bir bölümünün
reklam harcaması olarak bu medya gruplarına gittiği biliniyor.
Giden para, bizzat Demirel'in açıklamalarına göre 20 milyon dolar.
Bu öyle küçük bir para değil.
Bild genel yönetmeninin anlattıklarını hayranlıkla izleyen
gazeteciler, gazete yöneticileri, o zaman batacağını çok iyi
bildikleri bir bankanın rüşvet mahiyetindeki şişirilmiş reklam
gelirlerini tahsil etmekte bir sakınca görmemişlerdi.
"Bu paralar vatandaşa ait, banka batarsa devlet hazinesinden bu
para çıkacak, bu bir soygundur" dememişlerdi.
Bu durumda hortumlamaya, soyguna ortak olmuşlardı. Sitede bu
konudaki haberde Demirel'in sahibi olduğu Egebank'ın, 1999'un en
çok reklam harcaması yapan bankaları arasında yer aldıği
belirtiliyor. Medyanın desteği ile "250 Dolara Repo" kampanyası
sonucu toplanan 150 milyon doların yüzde 13.3'ü olan 20 milyon
doların reklam için harcadığı hatırlatılıyor.
Haberde, Egebank'ın yalnız reklam için harcadığı bu paranın batılı
bir bankanın ancak yıllık kar oranını oluşturabileceği işaret
ediliyor.
'Kendisiyle Hürriyet Gazetesi'nde özel reklam röportajı yapılmasını
sağlayan Yahya Murat Demirel'in 20 milyon dolar reklam harcamasını
o tarihte bizzat kendisinin açıkladığı' da hatırlatılıyor.
Arkasından da ciddi bir iddiaya yer veriliyor: "Meslek ilkelerini
çiğneyen gazete yazıişleri ve ekonomi servisi müdürleri, Egebank'ın
soyulduğunu bilmelerine karşın reklam bölümünün istemi
doğrultusunda muhabirlerine abartılı reklam haberleri ürettirerek
hem bankanın içinin boşaltılmasına katkıda bulundular, hem de
meslek ilkelerini bir kez daha çiğnediler."
Bild Gazetesi'nin ünlü genel yönetmeni acaba böyle bir durum
karşısında ne derdi? Nasıl bir yayın yapılmasını önerirdi? Mesela
şöyle bir kampanya başlatır mıydı? "Egebank'ın 'sus payı' rüşveti
sayılan reklam harcamalarının tekelci medyadan alınarak mevduat
sahiplerine iade edilmesini istiyoruz.
Tekelci medyanın haksız kazancını vergilerimizle ödemek
istemiyoruz!"
Peki bizimkilerin böyle bir yayın politikasına karşı tepkileri ne
olurdu?
Sizce hala Bild genel yönetmenine övgüler yağdırmayı sürdürürler
miydi?
YAZI:Koray DÜZGÖREN
YENİ ŞAFAK