Batı basını sahiden ne diyor bize?

“Büyük devlet” olma iddiası, her şeyden önce, büyüklüğe yaraşır bir olgunluk gerektirir.

Mustafa Akyol mustafa1@internethaber.com

Biz Türkler, tüm dünyanın, bilhassa da düvel-i muzzamanın başımıza çoraplar ördüğüne inanmaya çok meyilli bir milletizdir.

Bunun, Osmanlı’nın yıkılışıyla ilgili kısmen anlaşılır tarihsel sebepleri vardır. Öte yandan, “milli eğitim” adıyla hepimize zerkedilen paranoyak siyasi kültürle ilgisi vardır. Dahası, bir de kendi hatalarımızla yüzleşmek yerine hep başkalarını suçlamayı tercih eden kibirimizle de ilgisi vardır.

Şu ara “Amerikan basını Yeni Türkiye’ye saldırıyor; düğmeye basıldı, karalama kampanyası başladı” şeklinde sık duyduğumuz şikayet ve tepkileri de bu değişmez siyasi kültürün yeni bir örneği olarak görüyorum ben.

Neden mi?

Anlatayım.

Düğmeye basıldı” diyenlerin kastı, malum, Irak ve Suriye’yi kana bulayan terör örgütü (yahut terör devleti) IŞİD ile Türkiye’nin alakasına dair yapılan haberler.

Ama bu haberlere tepki gösterenlerin onları açıp okuduklarından şüpheliyim.

Çünkü “Türkiye hükümeti IŞİD’e destek veriyor” deniyormuş gibi tepki veriyorlar. Oysa böyle bir iddia yok ortada.

Evet, Türkiye’nin IŞİD’e kasten destek verdiği, örneğin silah aktardığı yönünde hiç bir iddia yok Batı basınında. (Türkiye’deki uçuk muhalif mecralarda var sadece bu iddia; ama onlar da zaten tanımı gereği uçuk.)

Buna mukabil Batı basınında şu gibi iddialar var:

- Türkiye’den IŞİD’e çok sayıda katılım var. Türk hükümeti ise bu konuda yeterince önlem almıyor, “cihatçılar” üzerine yeterince gitmiyor.

- Türkiye IŞİD tehlikesine çok geç uyandı. Uzun süre, sınırdan geçen “yabancı savaşçılar”a kapıları açtı, IŞİD’in öncülü olan El Nusra gibi radikal gruplara destek verdi.

- IŞİD, Türkiye sınırından içeriye kaçak petrol satıp para kazanıyor.

- Türkiye, IŞİD karşıtı uluslararası koalisyona katılmamakla hata yapıyor.

Peki bu iddialar doğru mu?

Kısmen evet, kısmen hayır.

Türkiye’den IŞİD’e çok sayıda katılım olduğu doğru. Ama IŞİD’e dünyanın her yerinden katılım var. Avrupa’daki Müslüman azınlıklardan bile katılım var. Bu açıdan “Türkiye’ye has bir sorun değil bu” demek lazım. Ama IŞİD’in Türkiye içinden adam devşirmesine karşı da daha uyanık olmak lazım.

Bu açıdan, Ankara Hacı Bayram civarında IŞİD’in nasıl adam topladığının haberini yaptı diye New York Times muhabiri Ceylan Yengisu’ya hakaretler ve nefretler yağdırmak yerine müteşekkir olmak lazım. (Yine vurgulayayım ki söz konusu haberde de “Türk hükümeti IŞİD’e destek veriyor” iddiası yok. Haberin fotoğrafındaki Erdoğan ve Davutoğlu görüntüsü bu yanlış izlenimi verebilirdi belki; ama New York Times da zaten Türkiye’nin tepkisi üzerine bu fotoğrafın hata olduğunu kabul etti ve sitesinden kaldırdı.)

Öte yandan, Türkiye’nin IŞİD’nin tehlikesine çok geç uyandığı, bana sorarsanız, doğru bir teşhis. Niçin böyle olduğunu, örneğin Musul Konsolosluğu’nu niye erkenden boşaltıp IŞİD’den kurtarmadığımızı dürüstçe tartışmamız gerekiyor.

Buna mukabil IŞİD’in Türkiye sınırından içeri petrol satışı meselesi, Güneydoğu’da onyıllardır süren “kaçak petrol” sorununun yeni bir versiyonu gibi duruyor. Nitekim bunu da tam böyle tespit eden, dahası Türkiye hükümetinin son dönemde buna karşı önlemleri artırdığını not eden bir makale de yayınlandı yine aynı “Batı basını”nda. (Bkz .)

Türkiye’nin niçin IŞİD karşıtı uluslararası koalisyona katılmadığının ise iyi bir açıklaması var: IŞİD elindeki 49 rehine. Dahası, 9000 bin kilometre ötede güvende olan ABD’nin aksine, Türkiye’nin IŞİD’in muhtemel misillemelerine çok açık olması.

Peki Türkiye hükümeti dünyaya anlatamaz mı bunları? Dahası, dünyanın söylediklerini rasyonel olarak değerlendirip, bunları hatalarını ve eksiklerini düzeltmek için kullanamaz mı?

Kuşkusuz yapabilir bunları. Yapması gereken de o.

Ama bunun yerine ne yapıyoruz biz?

Komplo teorileri, hakaretler, hedef göstermeler, linç kampanyaları…

Eski Türkiye”de kaldığını sandığımız çiğlikler ve ilkellikler yani…

İktidara tavsiyem, Türkiye’yi sadece daha zor duruma düşürecek olan bu çocuklukları bırakması (ve kendisini destekleyen medyaya da bıraktırması), bunun yerine sakin, makul, aklı başında bir “kamu diplomasisi” yürütmesidir.

Büyük devlet” olma iddiası, her şeyden önce, büyüklüğe yaraşır bir olgunluk gerektirir çünkü.