Baş'tan egemenlik uyarısı
Abone olBu yılın Ulusal Egemenlik Yılı ilan edilmesi üzerine değerlendirmede bulunan BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, egemenliğin AB'ye devredildiğini savundu.
Bu yılın Ulusal Egemenlik Yılı ilan edilmesi üzerine
değerlendirmede bulunan BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş,
“Hem egemen olduğunuz dünyaya ilan edeceksiniz. Hem de
egemenliğinizi AB’ye devredeceksiniz. Böyle tenakuz olmaz” dedi
Böyle egemenlik olmaz. “Her şeyini peşkeş çektiğin, hukuken de
teslim olduğun Avrupa Birliği’nin yanında, onun bayrağını üste
çekeceksin, milletin bayrağı haline getireceksin, senin bayrağın da
altta bir flama seviyesine düşecek ve egemenlikten bahsedeceksin.
Böyle bir egemenlik olması hiç mümkün değil. Hele 23 Nisan 1920,
Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı Büyük Millet Meclisi ruhuna bu
ifade hiç yakışmıyor.” Bahane de iktidarlar “Kıymetli başbakanımız
ne diyor? AB’ye hem egemenliğini devrediyorsun. Hem bayrağını kendi
bayrağının üstüne koyuyorsun. Ondan sonra da ‘AB bizi parçalamaya
çalışıyor’ diyorsun. Madem Avrupa seni parçalamaya çalışıyor, bunu
gördün, senin medeniyetinden, senin kültüründen, senin inancından
ayrı olan bu dünyaya yamanmaya niye çalışıyorsun? ‘Ama, yok, biz
dik durarak bu işi yapıyoruz’. Kıbrıs’ta, Güneydoğu’da AB’nin
dediği oluyor. Bu nasıl dik durmak?” - Hocam, 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramı vesilesiyle, özellikle bu yılın Ulusal
Egemenlik Yılı ilan edilmesiyle ilgili olarak bir şey sormak
istiyorum. Malumunuz bizim AB’ye müracaatımız var. AB’ye müracaatta
egemenliğin AB’ye devri söz konusu. Bir taraftan Milli Egemenlik
yılı ilan ediyoruz. Diğer taraftan, egemenliği AB’ye devir gibi bir
olay var. Bu durumu nasıl izah ediyorsunuz? Prof. Dr. Haydar Baş–
Bunlar, tamamen birbiriyle tenakuz meseleler, zıt olaylar. Hem
egemen olduğunuzu dünyaya deklere edip ilan edeceksiniz ve hem de
siz egemenliğinizi AB’ye devredeceksiniz. Egemenlik AB’ye
devredilirken, bir de hukuki yapılanmanızın üst birimi olarak AB’yi
göstereceksiniz. Bizi parçalamaya çalışan AB’de işimiz ne? Bugün
vatandaşlarımız aidiyet duygularına fevkalade nispette sahiptir.
Ben geçmişte olan olaylara da bir iki cümle temas etmek istiyorum.
Bunlar, milletin bittiğini zannettiler. Bayrağın yırtılması,
ayaklar altına alınması hadisesinde görüldü ki “öldü, yok oldu”
diye kabul ettikleri bu güzel millet bayrağına sahip çıktı,
vatanına, devletine sahip çıktı. Bir anda abondone oldular,
şaşırdılar. “Yahu! Biz bunları bitirmiştik!” Panik ondan dolayıdır.
Onun için bütün avukatları, yardakçıları, teşvikçileri büyük bir
panikle onu ambalajlayıp bir tarafa da mal etmek istediler. Ama
millet tabii bunu da kabul etmedi, yutmadı. Böyle bir dönemde, her
şeyini peşkeş çektiğin, hukuken de teslim olduğun AB’nin yanında,
onun bayrağını üste çekeceksin, milletin bayrağı haline
getireceksin, senin bayrağın da altta bir flama seviyesine düşecek
ve egemenlikten bahsedeceksin. Böyle bir egemenlik olması hiç
mümkün değil. Hele 23 Nisan 1920, Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı
Büyük Millet Meclisi ruhuna bu ifade hiç yakışmıyor. Merhum hayatta
olmuş olsa, siyasileri hesaba çeker, “Oğlum! Siz, bizimle, bizim
harekâtımızla dalga mı geçiyorsunuz? Siz, aklınızı peynir ekmekle
mi yediniz?” diyerek en azından tepkisini ortaya koyar ve de olması
gereken “egemenlik nedir? Bağımsızlık nedir?” bunu arkadaşlarımıza
en mükemmel bir tarzda ifade ederdi. Bunu diyen sayın iktidar ve
çok kıymetli başbakanımız ne diyor? AB’ye hem egemenliğini
devrediyorsun. Hem bayrağını kendi bayrağının üstüne koyuyorsun.
Ondan sonra da “AB bizi parçalamaya çalışıyor” diyorsun. Madem
Avrupa seni parçalamaya çalışıyor, bunu gördün, senin
medeniyetinden, senin kültüründen, senin inancından ayrı olan bu
dünyaya yamanmaya niye çalışıyorsun? “Ama, yok, biz dik durarak bu
işi yapıyoruz.” Bu nasıl dik durmak? - Dik durarak haklarımızı
koruyoruz, diyor. Prof. Dr. Haydar Baş– İnsan der ki “Evet!
İnşaallah böyledir.” Ama bakıyorsun, Kıbrıs mütalaa, müzakere
konusu oluyor, el pençe huzurda duruyorsun. Onun dediğine râm
oluyorsun. Güneydoğu meselesinde onun dediğine râm oluyorsun. Kuzey
Irak konusunda onun dediğine râm oluyorsun. Kerkük Musul elinden
çıktı. Senin askerinin başına çuval geçirildi. Hâlâ dik durmaktan,
haklarını korumaktan bahsediyorsun. Herhalde buna dense dense amuda
kalkmak denir. Buna dik durmak denmez. Ekonomiyi sıfırladın, buna
dik durmak denmez. Her şeyini telef ettin, buna dik durmak denmez.
Abesle iştigal - Hocam, sayın Meclis Başkanının açıklamasını
hatırlarsınız. 12 mil meselesinde Casus Belli olayının hemen
arkasından Yunanlılar savaş gemilerini Kardak’a göndermişlerdi.
Yine Türk Kara Harp Okulu öğrencileri Yunan Kara Harp Okulunda
misafirken üzerine İngilizce küfürler yazılmış ve yırtılmış bir
Türk bayrağı bizim öğrencilerin odasına kondu. Bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz? Prof. Dr. Haydar Baş– Dik durmaktan ziyade bu
arkadaşlar ölçüyü kaybettiler. Bir insanın nereye nasıl geldiği bir
ölçü iledir. Siz, bir yerde, bir tezin, bir görüşün adamısınız.
Şimdi bu arkadaşların görüşleri tamamen sıfırlandı. “Nedir?” diye
sorsan “ben de bilmiyorum” der. Medeniyetler buluşacakmış!
Medeniyetler barışacakmış! Dünyada Hz. Adem (as) Efendimizden
bugüne kadar olmamış bir hadise. Yani bunlar abes ile iştigal
ediyor mantığını hayata geçirmeye çalışıyor dersek yanılmış
olmayız. Medeniyet dediğin, insanlığın algı gücü, yaşantı tarzı,
hayat görüşü, bu özünde kalkacak yerine kavganın olmadığı, herkesin
birbirini takdir ettiği, birbirini gönülden kucakladığı anlayışı
aslında, bir ülke bir ülkeyi kültür erozyonuna tabi tutarken kendi
değerlerinden uzaklaştırmak için yaklaştığı bir politikadır. Ki o
ülke kendi varlığından tecrit edilsin, kendi varlığından
uzaklaşsın, özü ile irtibatı kalmasın. Özü ile irtibatı kalmayınca
da netice bu olur. Ama ben bu arkadaşları tenzih ederim. Kesinlikle
de böyle olabileceklerini zannetmiyorum. Fakat gelinen bu neticede
bu söz nedir? O zaman sen dünyayı ne görürsün? İşte medeniyetler
buluştu. Kültürler kucaklaştı. Dersin ki, dünyada düşman da
kalmadı, canım. Ama medeniyetler buluştu, barıştı derken,
gönderdiğin talebenin önüne, yırttı, bayrağını koydu. Ondan sonra
senin olan adaya çıkartma yapmaya çalıştı. “Ben senin ezeli
düşmanınım. Kafana akıl koy” mesajını verdi. Şimdi inşaallah bunlar
bir doping olur. “Biz yanılmışız. Böyle bir sevda olmaz” denilir.
Demek ki toplumlar taşıdıkları karakteri, inançlarından,
kültürlerinden, örflerinden, adetlerinden alırlar ve bu bir benlik,
bir kimlik oluşturur. Bu kimlik de hiç kimseye benzemez. Biz bunu
bir başkasına benzetmeye çalışırken ben olmaktan çıkarız. “Biz
yanlış yapıyoruz. Bu bir ihanettir” der, insan kendine gelir. Bunu
anlamayan ne yapar? Başkalarının ajanlığını yapar.