Baskın Oran, olay raporu savundu
Abone olKamuoyunda sert tartışmalara yolaçan İnsan Hakları Raporu'nu hazırlayanlardan Prof. Baskın Oran, raporu savundu. Oran'ın eleştirilerinden hükümet de payını aldı.
İnsan Hakları Danışma Kurulu üyesi Prof. Dr. Oran, asli unsur
olduğunu iddia etmenin bölücülük olduğunu savunarak, "70 milyon
kurucu unsurdur" şeklinde konuştu. Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi bünyesinde faaliyet gösteren İnsan Hakları
Merkezi'nin konferansları, bugün Baskın Oran'ın 'İnsan Hakları
Danışma Kurulu (İHDK) Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma
Grubu Raporu' tebliği ile başladı. AÜ Siyasal Bilgiler
Fakültesi'nde gerçekleşen konferansa öğrencilerin de çok yoğun bir
ilgi gösterdikleri gözlendi. İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun
şimdiye kadar 9 toplantı yaptığını ve 13 alt komisyonu olduğunu
belirten Oran, Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu'nu
hazırlayan kurulun da bu 13 alt komisyonun hazırladığı raporlardan
biri olduğunu söyledi. Bu raporun, vatan hainliği yapıldığı
iddiasıyla 1.5 yıl oylanmadığını savunan Oran, en sonunda 1 Ekim
2004 tarihinde raporun oylanarak kabul edildiğini söyledi. Bundan
sonraki olayların şimşek hızıyla geliştiğini söyleyen Oran, sivil
toplum üyelerinden birinin raporun açıklandığı toplantıyı bastığını
hatırlattı. Bu toplantıda bir üyenin 'Bizim sesimizi duymazlarsa,
kurşunun sesini duyarlar' dediğini, ertesi gün de, bir siyasi parti
üyesinin 'Azınlık arayanlar analarına babalarının kim olduğunu bir
kez daha sormalıdır. Ey Türk titre ve kendine gel. Ne mutlu Türküm
diyene' dediğini ifade ederek, hükümetin de önce raporu görmezden
geldiğini söyledi. Daha sonra hükümetin, 'Biz böyle bir rapor
istemedik' dediğini belirten Oran, "'Biz istemedik, kendileri
yazmış' dediler. Hükümet sözcüsü de 'entel fitne' olarak tanımladı"
şeklinde konuştu. Hükümetin bu raporu kendilerine ısmarlamadığını
bildiren Oran, İHDK'nun bu raporu kendisine verilen yetki ile resen
hazırladığını söyledi. Oran, hükümetin bu rapordan korktuğunu ve
karşı çıktığını belirterek, "Hükümet aslında bu raporu başka bir
raporla karıştırdı. Karıştırdığı rapor, hazırlıkları bitmemiş olan
İnsan Hakları 2004 Raporu'dur. Orada işkencenin devam ettiği
yazıyor. Hükümet bu raporu, o rapor sanmış ve karşı çıkmıştır"
dedi. Rapora yapılan itirazların 5 grupta toplandığını ifade eden
Oran, "Bunların birincisi, usule ilişkin, ikincisi Lozan ve Sevr
ile ilgili, üçüncüsü üniter devletle ilgili, dördüncüsü azınlık
kelimesi ile ilgili, beşincisi de Türkiyeli kavramı ile ilgili
itirazlar" dedi. Usule ilişkin itirazların çok anlamsız olduğunu
belirten Oran, raporun oylanmasında hiçbir sorun yaşanmadığını ve
raporun 7 red oyuna karşı 24 kabul ve 2 çekimser oy ile kabul
edildiğini bildirdi. Oran ayrıca, usule ilişkin yapılan
itirazların, 10 günlük itiraz süresinden sonra yapıldığını da
belirtti. Daha sonra eleştiriler üzerine raporu tekrar gözden
geçirdiğini ifade eden Oran, raporu biraz daha yumuşatmak için
raporun son paragrafını çıkardığını söyledi. Raporla ilgili
'Lozan'ı reddediyor, Sevr'i getiriyor' iddialarını da yanıtlayan
Oran, "Lozan'ı reddetmek bir tarafa, biz raporda Lozan'ın gerektiği
gibi uygulanmasını istedik. 39-4 maddesinde 'Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları özel ve açık toplantılarda ticari ilişkilerde, basın
organlarında diledikleri dili kullanabilirler' deniyor. Bu madde
için sorun çıktı. Bu madde uygulansaydı, Türkiye'deki Kürt sorunu
büyük oranda olmayacaktı" dedi. Raporla ilgili üniter devletin
yıkılması ve Türkiye'nin bölünmek istenmesi ile ilgili eleştirileri
da yanıtlayan Oran, "Raporda üniter devletin yıkılması ve federal
yapıya dönüşmesiyle ilgili tek kelime yok. Devletin bölünmesiyle
ilgili tek söz şu: Devletin ülkesiyle bölünmek bütünlüğü son derece
doğal ve tüm dünyada tartışmasız kabul edilen bir husustur. Bu
cümle kadar açık bir ifadeyi çarpıtmak için özel marifet gerekir"
diye konuştu. İnsan haklarının eksiksiz uygulanmasının devleti
zayıflatmayacağını, aksine kuvvetlendireceğini de kaydeden Oran,
"Raporda biz, 'Zoraki vatandaş üzerine oturan devlet bir saatli
bombanın üzerine oturmaktadır ve rahat edemez, hakları verilen ve
alt kimliğine saygı duyulan vatandaşların üzerine oturan devlet
rahat eder' dedik" şeklinde konuştu. Raporda azınlığın da
çoğunlukla aynı hakları paylaşması gerektiğini belirttiklerini
söyleyen Oran, Sünnilerin ibadet ettikleri camilerinde elektrik
parası vermezken, Alevi'lerin de ibadet ettiği cem evlerinde,
Hıristiyanların kiliselerinde, Musevilerin de havralarında elektrik
parası ödememesi gerektiğini dile getirdi. Türkiye'de 'azınlık'
kavramının farklı anlaşıldığını savunan Oran, 'Türkiyeli'
kavramının bir üst kimlik olarak önerilmesinin de yeni bir durum
olmadığını kaydetti. Oran, daha önce iki başbakanın 'Anayasal
vatandaşlık' ya da 'Türkiye vatandaşlığı' gibi kavramları
kullandıklarını belirterek, "Türkiyeli kavramı bu rapordaki en
birleştirici ve pratik öneriydi. Birleştiriciydi çünkü, etnik bir
anlamdan gelen Türk kelimesi yerine Türkiyeli kimliğini öne
çıkarıyordu. Diğerlerinin de 'Ben Türk değilim' diyerek ikinci
plana atıldığı iddiasını engelliyordu" diye konuştu. Daha sonra
soruları cevaplayan Oran, tehdit alıp almadığnın sorulması üzerine,
"Tehdit önemli değil. Kuştan korkan darı ekmez. Üniversite hocası
olarak bu raporu yazarken bunları düşünmem. Sadece raporun bilimsel
olup olmadığı ve Türkiye gerçeklerine uyup uymadığına dikkat
ederim" dedi. Devletle kavgalı olup olmadığını sorulması üzerine de
Oran, "Tabii ki devletle kavgalı değilim. Öyle şey olur mu? Bu
devlet benim. Her ne kadar beni dört kez üniversiteden attıysa da,
bu devletin mahkemeleri beni yeniden üniversiteye döndürdü"
şeklinde konuştu. 'Asli kurucu unsur' teriminin de yanlış olduğunu
savunan Oran, "Asli unsurum dediğinizde, tali unsurlar da var
demektir. Kürtler ve Aleviler asli unsurdur, peki Çerkezler ne
olacak. Onlar Kurtuluş Savaşı'na katılmadı mı? Asli unsur olduğunu
iddia etmek bölücülüktür. 70 milyon kurucu unsurdur" şeklinde
konuştu