Başka bir hayata ait olmak…

..

Nesrin YILMAZ nesriny@internethaber.com

Hepinize tanıdık gelecek yazdıklarım, çünkü hepimiz başkalarının seveceği, başkalarının saygı duyacağını sandığımız hayatları yaşıyoruz, eğer kendi hayatını yaşamayı seçmiş varsa aranızda, çok şanslı olduğunu unutmasın demek isterim, bizler, daha çocukken anne babalarımızın doğrularıyla büyüdük, çevre o kadar önemliydi ki, bir şeyi isterken aynı onların istediği gibi istedik.

Azı karar, çoğu zarar dedik!

Okumak mesela, üniversiteye gitmek, ailen seninle gurur duysun diye, "elalem" senin hakkında "okumuş" desin diye var gücümüzle hazırlandık sınavlara, hiç bize göre olmayan mesleklere…

"Devlete kapağı atmak" diye bir deyim vardı eskilerde, devlet memuru olursan, elin ekmek tutardı, erkek için en güzel meslek buydu tabi bayanlar için de öyle…

Kızlar ya hemşire olmalıydı, ya öğretmen, zaten öyle olurlarsa yine devlet memuru bir eş bulurlardı kendilerine.

Bu kadardı hayaller, ama kendimize ait değil de başkalarının dayattığı gerçekler!

Eğer şanslı gruptansanız, okudunuz, bir meslek sahibi oldunuz, birkaç yıl çalıştıktan sonra bir şeyler sizi rahatsız etmeye başladı, fark ettiniz ki, siz farklısınız, mesleğin sizden beklentileri, sizi yapmaya çalıştığı kişi farklı ama bırakamazsınız, çünkü para kazanmak zorundasınız!

Hem "Ben bu işi sevmiyorum" diye işten çıkmak olur mu, anne üzülür, baba üzülür, "elalem" ne der?

İşte başladı hayat yokuşundaki engeller!

Diyelim devlet memurusunuz, kadın ya da erkek farketmez, anneniz veya teyzeniz size bir "nasip" buldu, hem de devlet memuru! Tanıştınız, eli ayağı düzgündü, işi vardı, evlendiniz, biraz zaman geçti, baktınız adam ya da kadın sizin hayatı paylaşacağınız, zamanınızı birlikte geçirmek için can atacağınız kadının/adamın ayarında değil, içinizden çekip gitmek gelir, üstüne bir de bebeğiniz olmuştur, "Çocuk için katlanıyorum" dersiniz, ama mutsuzluk sizi kemirir durur, bilemezsiniz, aklınızdan her geçtiğinde bu mutsuz evliliği bitirmek, egonuz konuşmaya başlar sizinle; ama anne üzülür, baba üzülür, "elalem" ne der?

Hem dul olmak kolay mı?

Öyle ya mutsuz olmak daha kolay sanki!

Mutsuz olmayı seçmeyi öğretmişlerdi bize aslında, tıpkı kendi seçimleri gibi…

Başka bir örnek, evlendiniz, aradan on beş yirmi yıl geçti, iki üç çocuğunuz oldu. çocuklarınız üniversiteyi bile bitirdi, meslek sahibi oldular, siz zorlayabildiğiniz kadar zorladınız, "yürütmeye" çalıştınız, iki taraf da kendince haklı sebeplerle mutsuz ama bu evliliği bitiremiyor, neden? Anne üzülür, baba üzülür, hem bu yaştan sonra boşanılır mı, çocuklar etkilenir!

Kazık kadar çocuk bundan etkileniyorsa yetiştirememişsin demektir!

Biraz da gençlere gelelim, koca bir yıl belli bir puan için çalışan, dershanelerde dirsek çürüten gençler, sıra üniversite seçimine geldiğinde öncelikle anne babanın istediği mesleği seçmek zorunda olduğu kadar aynı şehirde bir üniversite de okumak zorunda! Herkes büyük şehirde yaşamadığına göre, ve birçok üniversitede bazı bölümler olmadığına göre yine istemediği bölüme gidecek mutsuz bir nesil peşimizden gelmekte…

Evet, dediğim gibi bu yazıda herkes kendinden bir şeyler bulacak, seçtiği hayatın kendine ait olmadığını, yanındaki kadının/adamın hayatı paylaşmak istediği kişi olmadığını, yaptığı işi sevmediğini ama bırakamadığını itiraf edecek kendisine…

Ama yetmez, bu hayat senin, dilediğince, dilediğinle yaşamalı, sevdiğin işi yapmalısın.

Hayat öyle herkesle paylaşılacak kadar basit bir şey değildir, gerçekten paylaşmak istediğinle paylaşacaksın! Kendi hayatını yaşamak cesaret gerektirir, herkesin kolay kolay üstesinden gelebileceği birşey değildir biliyorum ama, "elalem ne der" diye de yaşanmaz ki şu üç günlük dünyada…