Basında idrar yarışı!
Abone olMedya dünyasını bir polemik rüzgarı aldı. Gerçi bu durum hep vardı ama günümüzde iyice arttı. Yalçın Pekşen, bu duruma değişik bir bakış açısıyla yaklaştı.
Yalçın Pekşen, başlıklı yazısıyla medya içerisinde yaşanan
sürtüşmeleri ele aldı.
Sıradan okurun basının iç meseleleriyle ilgilenip ilgilenmediği
yolunda kuşkularım var; hatta ilgilenmediği doğrultusunda
kanıtlarım bile var.
Örneğin bir tarihte Milliyet gazetesinin başyazarından son yazarına
kadar, tüm yönetici kadrosuyla birlikte Güneş gazetesine geçtiği
hatırlardadır. O tarihte saptanan rakamlara göre Güneş gazetesinde
en küçük bir kıpırdanma (tiraj açısından) yaşanmadığı gibi,
Milliyet de hemen hemen hiç okur kaybetmemiştir.
Daha sonra başka gelişmeler de oldu. Son örnekte Sabah kadrosu yine
neredeyse bütünüyle Vatan'ı çıkarmaya gitti. Sabah okur
kaybetmediği gibi, tiraj bile aldı.
Okurun gazetesine bağlılığı yönetici, yazar ve muhabir kadrosuyla
ilişkili değil gibi geliyor bana..
Bir benzetme yapmak gerekirse gazete okurları, kadroları sık sık
değişse de, takımlarını değiştirmemekte direnen futbol taraftarları
gibiler.
Yine de gazeteciler kendi iç meselelerinin okurlar tarafından
dikkatle izlendiği gibi bir yanlış inanış içinde.
Günlerden beri süren Sabah-Hürriyet çekişmesi biz gazeteciler
tarafından heyecanla izlense bile, sanırım okurun umurunda
değil.
Bu umursamazlıkta her iki tarafın da olaya açıkça kendi bakış
açılarından yaklaşması, tarafsız kalamadıklarının iyice anlaşılması
gibi unsurlar da büyük bir rol oynuyordur mutlaka...
* * *
Örneğin Hürriyet'ten Fatih Altaylı, Sabah gazetesinin TMSF'ye olan
borçlarını irdelerken, TMSF Başkanı Ahmet Ertürk'ten aldığı
bilgileri çarpıttığı gibi, olayda kendi patronunun oynadığı rolü
görmezden geliyor.
Burada durup Altaylı'ya hak vermek gerekiyor; her işte olduğu gibi,
gazetecilikte de 'patrona yan bakmak' etik kuralları ve yayın
ilkelerine rağmen mümkün değildir ve kendimizi ayırmadan
söyleyelim, bu kural hepimiz için geçerlidir.
* * *
Öte yandan Altaylı'ya yanıt veren Sabah gazetesi yazarı Yavuz
Semerci'nin durumu da farklı değil.
Altaylı patrondan yana rol kesmektedir ama fiyatı 500 milyon dolar
civarında hesaplanan Sabah gazetesi için, kiracısı Turgay Ciner,
dolayısıyla Semerci'nin patronu tarafından, bir yıl içinde TSMF'ye
ödenen para 2 milyon dolardan fazla değildir.
Oysa yapılan anlaşmaya göre, TMSF'ye verilecek miktar 'Yılda 10
milyon dolardan az olmamak koşuluyla, hangisi yüksek ise net karın
yüzde 55'i ya da cirosunun yüzde 6'sı'dır.
Yavuz Semerci de patronuna yan bakamadığı için paranın geri kalanı
için 'bin dereden su' taşımaktadır.
Sonuç: Bir haberde olması gereken unsurların hiçbirini
barındırmayan (olay yanlış, yorum yanlış ve tarafsızlık yerine
taraf tutma egemen) bu yazıların bir tek anlamı var: sidik
yarışı...
Allah'tan okurlar, başta da belirttiğim gibi, bu olaylarla
ilgilenmediği için, her iki güzide (!) gazetemiz de hala
saygınlıklarını ve okurlarını koruyor.
YAZI:Yalçın PEKŞEN