Basın Konseyi'nin kuruluş hikayesi
Abone olAkşam ve Güneş gazeteleri yazarı ve televizyon eleştirmeni Burhan Ayeri, Basın Konseyi'nin kuruluş hikayesini bir kez daha kaleme aldı!
Ayeri "başlıklı yazısında ayrıca kendisine geln tehditlere de
pabuç bırakmadı!
Yazı : Burhan AYERİ
www.aksam.com.tr
Önce ‘Basın Konseyi’nin kuruluş öyküsünü tekrarlayarak,
başlayacağız. Tercüman Grubu’nun sesinin iyi çıktığı ve karşısında
tek rakip olarak Hürriyet’in olduğu yıllardı. Oktay Ekşi
önderliğindeki grup Gazeteciler Cemiyeti’nin bir türlü soyunamadığı
önemli işlere talip olarak, hareketi başlattı. Bizim açımızdan
ilginç olan, kendi grubumuzda herkesin “Bunlar Cemiyet’i böler”
deyip, yeni oluşuma karşı çıkışıydı. Patron ve ağabey yazarların
sert sayılacak uyarılarına rağmen, tek başımıza “Basın Konseyi’ne
kurucu üye olduk”. Hatta sayın büyüğümüz Ekşi bunu özel olarak
kutlayıp, tebrik etmişti. Zaman içinde, ‘İş takibi’ ve ‘Patroniçeye
özel randevu alma’ gibi konular dışında faaliyet göremedik.
Sonuçta, istifa eden edene. Biz ise ilk önce aidat yatıran olarak,
savunduğumuz değerleri yarım bırakmama felsefesinde kalmak için
direnmekteyiz.
İşte bu duygular içindeyken gelen ‘Savunma İstemi’ sinirlerimizi
tam anlamıyla bozdu. Bizi yıldırma amacındaki avcı geçinenleri iyi
incelediler mi? Bu işten, safariler düzenleyip para kazananları
biliyorlar mı? Önemli olan zaten bu.
* * *
Hayatlarında kaç kez, yuvasından düşmüş kırlangıç yavrusunu yerine
koyabilmek için yüksek gerilim hattı geçen direğe tırmandılar.
Şehzadebaşı’nda bulduğu kanadı kırık leyleği gagalana gagalana Eyüp
Camii avlusuna götürenler var mı, hiç sanmıyoruz. Av sezonu ilan
ettikleri dönem dışında, Terkos’ta, Büyükçekmece’de kanatlı
hayvanları vurup, öldürenlerin farkında değil bunlar. Sadece,
annesinin ağzından çıkardıklarıyla beslenen yavruların çaresizlik
içinde can verdiklerinden habersizler. İşte bütün bunlara sebep
olanlar sadece cani değil, birer sapıktır. Bu işten rant
sağlayanlar cani oğlu canidir.
* * *
Önceki günkü Sabah Gazetesi’nde Emre Aköz’ün bizim yazımızdan yola
çıkıp, attığı “Avcı cani midir?” başlığına da böylece cevap vermiş
olduk. Emre kardeşimiz belli ki, ilgiyi yakalamış, konuya dün de
devam etti. Bu kez ‘Tüfek ve olta farkı’nı ortaya atıp, işi
büyütmek amacında.
Mehmet Barlas’ın göndermesi hoştu. “Bir avcı, bize hakaret etti
deyip, Burhan Ayeri’yi Basın Konseyi’ne şikayet etmiş” diyerek,
şükretmemizi istemekte. “Hani, çıkıp da Cumhuriyet Savcılığı’na da
suç duyurusunda bulunabilirdi”, diye devam etmekte. Ardından finali
‘Şimdi moda bu çünkü’ diye yapmakta. Doğrusu espriyi beğendik.
Kaldı ki, gerçekleşmesine de hazırız. Köşemizde hep karşı
tepkilerden söz etmekteyiz. Destek mesajlarının sayısı inanılır
gibi değil. Adeta isyan edenler var. İçlerinden Turan Taşçı’nın
Kur’andan verdiği örneklerle adeta güç depoladık. Yürüyen ve uçan
hayvanlar aleminden söz eden ayetler ve hadislerle Sayın Taşçı bizi
mutlu etti. Kendisine teşekkürü borç biliyoruz.
* * *
En çok kanımıza ne dokunuyor, biliyor musunuz? Dünyadan habersiz
minicik canlıların, onların doymak için dört gözle bekledikleri
anne ve babalarının ‘Sözde avcıların kurbanı olması’. Yine Emre
Aköz’e dönüp sorduğu bir soruyu cevaplayacağız. Kesim için
yetiştirilen tavukların baktığı civcivleri yoktur. Balıkların ise
‘Acı duyma sinirleri bulunmamakta’. Hadi bunlara da acıyıp,
vejeteryan olabilirsiniz. Ya, ufacık bir çulluk, keklik ya da yaban
ördeğini yemeseniz ne olur? Bir tarafınız mı küçülür?
* * *
Istrancalar’da geyik bırakmadılar. ‘Yaban hayatı koruyoruz’
palavraları sıkanlar önce aynaya bakmak zorunda. Bizim bir
paragraflık yazımızın nerelere kadar gittiğini de iyi anlasınlar.
Bunlara dur denmesi kampanyasını başlatmış olduk. İtoğlu itlerin
-Anadolu’da sahibini ısıran köpeğe denir- ‘Bizim arkadaşlarla
uğraşmanın sonucunu göreceksin. Seni de halledeceğiz’ şeklindeki
mailleriyle uğraşmak borcumuz oldu. Alayına ‘Hodri Meydan’
diyoruz!