Basın çuvaldızı kendisine batırmıyor!
Abone olYeni TCK'ya gazetecilerin tepkileri, çığ gibi büyüdü. Fakat çoğu gazeteci, hiç kendi öz eleştirisini yapmadı. Mehmet Ali Birand, bu sefer çuvaldızı kendisine batırdı.
Mehmet Ali BİRAND, gazetecilerin dilinden düşmeyen ve sürekli eleştirilen yeni TCK'ya farklı bir açıdan yaklaştı. Birand, diyerek özeleştiride bulundu.
Eğri oturalım, doğru konuşalım.Yeni basın yasasını yerden yere vuruyoruz. Eleştirilerin büyük bölümü de haklı. Ancak, elimizi vicdanımıza koyup söyleyelim: Bizde hatalı davranmadık mı? Elimizdeki gücü abartılı kullanmadık mı? İnsanları, çoğu zaman hoyratça damgalamadık mı? Yargısız infazda bulunmadık mı? Bugün ektiklerimizi biçmiyor muyuz?
Basın yasası ile ilgili kıyametler kopuyor ve göreceksiniz, daha çok yazılıp konuşulacak. Hükümeti ve özellikle de bu yasayı hazırlayanları yerden yere vuracağız.
Eleştirilerin büyük bölümü de haklı.
Yasanın birçok maddesi muğlak. Her yargıcın ogünkü havasına göre, yorumuna açık.
Yeni yeni suçlar üretilmiş.
Uyarılarını sürdüren meslekdaşlarımla aynı fikirdeyim ve onları tüm kalbimle destekliyorum.
Ancak, madalyonun bir de öbür yüzü var.
Gelin, çuvaldızı bir de kendimize batıralım.
İşlerin bu noktaya gelmesinde bizim hiç hatamız olmadı mı ?
Hem de nasıl oldu.
Bugün Türk toplumu, medya’ya güvenmiyor, hatta bazılarımızdan tiksiniyorsa, bu durum, içimizdeki pislikleri temizleyememiş olmamızdan kaynaklanmıyor mu ?
Şimdi gelin, elimizi vicdanımıza koyalım ve şu sorulara erkekçe yanıt verelim:
- Bunca yıl boyunca, suçlu olup olmadığı hakkında hiçbir delilimiz veya fikrimiz yokken, insanlara suçlu damgası vurmadık mı ?
- Damga vurmakla kalmayıp, yargısız infaz yapmadık mı? Sonradan masum olduğu ortaya çıksa dahi, üstlerinden geçip gitmedik mi ?
- Yaptığımız yayınlarla, attığımız iftiralarla insanların hayatlarını söndürmedik mi?
Kendimizi temize çıkartmaya kalkmayalım.
Bütün bu suçları işledik. Sanki Allahın, Türkiye’de adalet dağıtması, doğru yoldan çıkanları doğru yola getirmesi için yolladığı elçileriymişiz gibi davrandık. Doğru dürüst bilgimiz olmadığı konularda dahi ahkam kestik. Ya dinci ya da laikçi olup, toplumu da cephelere böldük.
Yaptık, yaptık. Bunların hepsini yaptık.
Şimdi ektiklerimizi biçiyoruz.
Hükümet ne kadar hatalıysa, bizlerde ona yakın hatalıyız. İyisimi, bu gerçekleri bilelim de kendimize çeki düzen verelim.
Kendi kendimize yapamadık, şimdi sopa tehdidi ile yapacağız. Nasıl ekonomimizi IMF, İnsan Hakları ve Demokrasimizi AB sopasıyla düzeltmeye çalışıyorsak, anlaşılan mesleğimizi de “Türk savcı ve yargıçlarına teslim ediyoruz.”
* * *
AB KARARI BİZİ KAYGILANDIRMALI
AB’nin Hırvatistan ile katılım müzakerelerini ertelemesi, Türkiye açısından son derece önemli mesajlar içeriyor. Üstelik kararın alınmasında, Türkiye’nin de rolü olduğu belirtiliyor. Dışişleri konseyine katılan bir üye ülke bakanı bana aynen şöyle söyledi: “... Kararın tartışmaları yapılırken, birçok bakan, Türkiye’yi örnek gösterdi. Eğer Hırvatistan’a ceza vermezsek, ilerde gerekince Türkiye’yi de cezanlandıramayacağımız söylendi. Hırvatlar biraz da sizin kurbanınız oldu.”
Avrupa Birliği, Kopenhag Kriterlerinin uygulanması konusundaki duyarlığını çok açıkça gösterdi. Türkiye’ye uygulamalarda geri kaldığı anda, müzakerelerin kesilebileceğinin mesajı verildi.
Yani, müzakereler başladıktan sonra, Ankara istediği gibi hareket edemeyecek. Oyunu ya kurallarına göre oynayacak veya oynayamayacak.(!)
TÜRKİYE MÜZAKERELERİ DE GECİKTİREBİLİR
Hırvatistan kararının diğer bir etkisi, 3 Ekim’de başlayacağı başlayacağı belirtilen Türkiye müzakerelerinin de ertelenmesi olabilir. Zira şimdiden Avusturya, Türkiye müzakerelerinin Hırvatistan’dan önce başlatılmaması için kampanya açtı bile. İngiltere karşı çıkıyor, ancak Türkiye konusunda duyarlı olan ülkeler bu fikri ilginç buluyorlar.
Neresinden bakarsak bakalım, AB’nin Hırvatistan kararı bizi çok etkileyecek.