Başbuğ'un dünyasını yıkan sözler
Abone olErgenekon davasının hüküm giyen Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkındaki iddialara yazdığı kitapla yanıt verdi.
ERGENEKON davasında "Hükümeti devirmeye
teşebbüs" iddiasıyla hakkında müebbet hapis cezasına
verilen İlker Başbuğ'un, Silivri Cezaevi'nde yazdığı yeni kitabı
Pazartesi günü okuyucuyla buluşuyor.
Milliyet gazetesinde yer alan habere göre, Kaynak Yayınları'ndan çıkan 'Suçlamalara Karşı Gerçekler' adlı 304 sayfalık kitapta, Başbuğ tutuklanması öncesi, sırası ve sonrasında yaşadıklarını ilk kez anlattı.
"Haksızlıkları ve acıları benimle birlikte yaşayan ve paylaşan aileme... Sevil, Feride ve Murat'a" sözleriyle kitabına başlayan Başbuğ, kitabının önsözünde şunları yazdı:
"TSK VEFASIZLIK GÖSTERDİ"
"6 Ocak 2014 tarihinde, Silivri Cezaevi'nde geçirdiğim ikinci
yılı da tamamlayacağım. Ortada, çalınan kocaman iki yıl var. Benim
hayatımdan, ailemin hayatından ve yakınlarımın, sevenlerimin
yaşamından çalınan koca iki yıl... Daha bu hırsızlık, gasp ne kadar
devam edecek onu da bilmiyorum. Benden iki yıl çaldılar, ama
yaşamından daha fazla yıl çalınan o kadar kişi var ki, onları
unutmak mümkün mü? Bu tarihi süreçte; Yargı aldığı kararlarla
sınıfta kaldı. Siyaset, sadece konuşarak ve seyrederek sınıfta
kaldı. Medya, gerçeklere dokunmaktan çekinerek sınıfta kaldı. Türk
Silahlı Kuvvetleri, muvazzafı ve emeklisi ile silah arkadaşlarına
vefasızlık göstererek sınıfta kaldı. Cezaevlerinde bulunanlar ise,
aileleri ve sevenleriyle hep dimdik ayakta kaldılar. Ne eğildiler
ne de bükül-düler."
"O SÖZLERİ DUYUNCA DÜNYAM KARARDI"
Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Başbuğ, 5 Ocak 2012 tarihinde tutuklandığı geceyi anlattı. Başbuğ, kendisini Beşiktaş'taki adliyeden Silivri Cezaevi'ne götüren Terörle Mücadele ekibinin de mutsuz olduğunu söyledi:
"Gece yarısına doğru duruşma salonuna çağrıldık. Derme çatma, zemin katta bir yerdeydi salon. Salon küçük olduğundan kürsüler heyula gibi görünüyordu. Hâkim gelip yerini aldı. Genç ve gözlüklü biriydi. Ancak işin komik yanı, adeta kürsü arkasında kaybolmuştu; başı görünüyordu.
Şahsıma yöneltilen suçlamayı ilk kez bu hâkimin ağzından duydum.
Suçum şu idi: 'Silahlı terör örgütü kurma veya yönetme ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme.'
'Terör örgütü kurma ve yönetme!'
Bu sözleri duyunca, açık söylüyorum dünyam karardı. Önüme kim çıkarsa çıksın devirip ezip geçebilirdim. İsyan halindeydim. Sözler ile isyanımı dile getirebilirdim. Saat 00.30'du. Silivri'nin yolu bize de açılmıştı.
"POLİSLER MUTSUZDU"
Usulen ilk önce Metris Cezaevi'ne gidiliyor hatta bir gün orada kalınıyormuş. Ben bunu istemedim. Doğrudan Silivri'ye gitmek istediğimi söyledim. İsteğim uygun görüldü. Terörle Mücadele Şubesi'nden görevlendirilen polisler, bir süre sonra hareket edebileceğimizi söylediler. Hepsi saygılıydı ve yaşanılan durumdan pek mutlu olmadıkları yüzlerinden anlaşılıyordu. Başlarında bulunan herhalde komiser idi, istersek adliyenin arka kapısından çıkarak binayı terk edebileceğimizi söyledi. Şiddetle karşı çıktım. Geldiğimiz gibi, alnımız açık, başımız dik ön kapıdan çıkacaktık. Öyle yaptık."