Başbuğ'dan istifa iddilarına yanıt!
Abone olBaşbuğ açık açık konuştu. O belge şu anda ne durumda? Belgede aranan 5 ipucu ne? Çankaya'da neler konuşuldu?
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’la Fikret
Bila konuştu. Başbuğ istifa iddialarına şöyle dedi: Böyle bir şey
kesinlikle ne konuşulmuştur, ne tartışılmıştır, ne yansıtılmıştır.
Balyoz planı konusunda da "Olay ciddidir ve bugüne kadar belki
yaşanan olayların en önemlilerinden birisidir" diye
konuştu.
Fikret Bila'nın İlker Başbuğ'la söyleşisi şöyle:
- Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu öne sürülen İrtica İle
Mücadele Eylem Planı ilk gündeme geldiğinde “kâğıt parçası” olarak
nitelemeniz çok eleştirildi. Kısa süre önce imzanın Dursun Çiçek’e
ait olabileceğine ilişkin yeni deliller bulunduğu gerekçesiyle
soruşturma yeniden açıldı. Genelkurmay Başkanlığı bu bilgiyi
kamuoyuyla paylaştı. Bu belge için bugün ne
düşünüyorsunuz?
Başbuğ: Şimdi bu konuya girmeden önce iki noktayı
vurgulamak istiyorum: Birincisi, konuşmalarımda “ben” sözcüğünü
kullanmayı sevmem. Belki burada ilk defa kullanacağım. Beni yakınen
tanıyanlardan biri sizsiniz. Yakınen tanıyanlar bilirler ki ben
hakikaten bir konu üzerinde bir şey söyleyeceksem konuyu bütün
boyutlarıyla inceleyerek hareket ederim. Dolayısıyla her
zaman söylediklerimin arkasındayım. Bir kere bunu net
olarak ifade etmek isterim.
ÇANKAYA'DA İSTİFA KONUŞULDU MU? |
- O iki gün tabi Türkiye’de çok dikkatli izlendi.
Komutanların istifa kararı aldıkları ya da istifa edecekleri gibi
haberlere de rastladık. Öyle bir eğilim yansıtıldı mı Çankaya’daki
üçlü zirvede? Başbuğ: Hayır kesinlikle böyle bir şey söz konusu değil. Kesinlikle ne konuşulmuştur, ne tartışılmıştır, ne yansıtılmıştır. |
BİZİ YANLIŞ YAPMAYA ZORLUYORLAR
İkincisi, son dönemde çeşitli çevreler ve kişilerin,
özellikle bizleri tahrik ederek bizi yanlış yapmaya zorladıklarının
farkındayız. Bu nedenle her zaman basiretli, itidalli ve
soğukkanlı hareket etmek mecburiyetindeyiz. Ancak tabii ki bu
davranışımız, gerektiği zaman ve yerde TSK’nın ve TSK personelinin
hak ve hukukunu korumak için bizlerin gerekeni yapmamızı
engelleyemez.
ÜÇLÜ ZİRVEDE NE KONUŞULDU? |
- Sayın Başbakan vekili kendisi mi görüşme teklif
etti, yoksa siz mi davet ettiniz? PAZARLIK OLUR MU? |
AYNI GÜN SORUŞTURMA BAŞLATILDI
Dediğiniz gibi, bu iddia edilen belge olayı neredeyse 9 aydır
Türkiye’nin gündeminde yer aldı. Bir açıdan da bu belge olayının
gereğinden fazla gündemde yer aldığını değerlendiriyorum. Olayı
kronolojik olarak anlatma ihtiyacı duyuyorum. Ancak şunu da
unutmayalım, hâlâ bir soruşturma safhası da devam ediyor.
Dolayısıyla hem bilgi vermek mecburiyetindeyiz ama bunun yanında
soruşturmanın gizliliğine de zarar getirmememiz lazım.
İddia edilen belge, 12 Haziran 2009 tarihinde bir gazetede
yayımlandı. Aynı gün saat 10.50’de Genelkurmay Askeri Savcılığı’nda
soruşturma başlatıldı.
Şimdi bu sürat çok önemli. Bir kere kamuoyunun bunu iyi anlaması
lazım. Bakın Genelkurmay Başkanlığı aynı gün, neredeyse bir kaç
saat içerisinde bir adli soruşturma açıyor. Belki de bu ilk.
Bilmiyorum daha önce bu kadar süratli acilen açılan başka
soruşturma var mı?
BU GENELKURMAY'IN KENDİNE GÜVENİNİ
GÖSTERİR
Bu aslında Genelkurmay Başkanlığı’nın kurum olarak kendisine
duyduğu güvenin göstergesidir. Herkesin bu noktaya da dikkat etmesi
lazım.
Şöyle de yapılabilirdi; ilk önce bir ön inceleme yapılabilirdi. Bu
da gayet hukuksal bir sistem, öyle değil mi? Burada bir ön inceleme
yapılması düşünülmedi. Direkt olarak soruşturma açıldı.
BİZ YETKİYİ ASKERİ SAVCIYA VERDİK, KARARGAH PERSONELİNE
DEĞİL
Adli soruşturma açtığınız zaman artık soruşturma açtıktan sonra
bütün yetki, sorumluluk askeri savcıya aittir. Artık bundan sonra
kimsenin soruşturma safhasında askeri savcıya herhangi bir şekilde
müdahale etmesi mümkün değil, kanunen de suç. Doğru mu söylüyorum?
(Adli Müşavir Çubuklu’ya soruyor)... Evet.
Ön inceleme ise komutanın görevlendirdiği karargah
personeli tarafından yapılır. Burada çok ince bir fark
var.
OLAY ASKERİ SAVCININ KONUSU
O halde bu olay 12 Haziran 2009 saat 10.50’den beri bugün, şu an
dahil, askeri savcının konusudur. Bunu herkesin iyi anlaması
lazım.
Dolayısıyla 12 Haziran 2009 tarihinden bugüne kadar -şu an
içinde bulunduğumuz an da dahil- yapılan bir adli işlemdi ve bu
çalışmaların Genelkurmay Karargâhı ile ilgisi yoktur.
Askeri Savcılık elbette Genelkurmay Karargâhı’ndan da veya diğer
yerlerden de bilgi talebinde bulunabilir, onunla yetkilidir. Bilgi,
belge her şey ister. Ama şimdi askeri savcılar aynen cumhuriyet
başsavcıları gibi anayasal teminat altındadırlar. Bağımsız şekilde
hareket ediyorlar. Kimsenin askeri savcılar tarafından yapılan
işlere müdahale etmesi söz konusu değil. Bu bence önemli.
SAVCILIK SORUŞTURMASINI 12
GÜNDE TAMAMLADI
Bakın, olay 12 Haziran’da çıktı. Aynı tarihte askeri savcılık
soruşturmaya başladı. Olay Türkiye’nin gündemine oturdu. Ve
askeri savcılık gecesini gündüzüne katarak çalıştı. Soruşturmayı 12
gün içerisinde tamamladı. Bu aslında çok iyi bir sonuçtur.
Bizim askeri savcılarla sivil savcılar arasında bir fark var. Sivil
savcıların emrinde adli kolluk kuvvetleri var. Bizim savcı tek
başına çalışıyor. Bütün her şeyi yapıyor.
Savcılık 24 Haziran 2009’da soruşturmasını tamamladı. O 12
günde neler söylendi hatırlayalım. Lütfen gazeteleri açın
“Genelkurmay niye cevap vermiyor, niye uzattınız, ne
duruyorsunuz”, öyle mi? Çok kimseler o 12 günlük süreye
bile tahammül edemediler. Bir an önce açıklanması için bize çok
eleştiriler yaptılar. Şimdi Genelkurmay Askeri Savcılığı
yaptığı soruşturma neticesinde kovuşturmaya yer olmadığı kararına
vardı. Ve bu kararı aynı gün 24 Haziran’da bir basın
açıklaması ile kamuoyuna duyurdu. Bunu hiç kimse dikkate almıyor.
Askeri savcının açıklamasından sonra, Genelkurmay Başkanı
olarak ben bir basın toplantısı yapma ihtiyacı duydum 26
Haziran’da.
YARGIYA GÖRE BELGE DEĞİLDİR DEDİM!
- Neden basın toplantısı yapma ihtiyacı duydunuz?
Başbuğ: Çünkü o konu iki hafta Türkiye’nin gündemine çok
oturdu. Önemli bir konuydu. Ne dedim? O günkü bilgiler, iddia
edilenin bir belge olmadığını bize göstermektedir. Belge değil,
dedim. Neye dayanarak söyledim, Yargıtay içtihadına. Onu da o gün
söyledim aslında. Dedim ki; Yargıtay içtihatına göre belge hukuki
hüküm ifade eden bir hakkın doğmasına ve bir olayın ispatına
yarayan bir yazıdır. O gün itibarı ile bu belge olmadığını bize
gösterdi.
Ondan sonra ne dedim; Genelkurmay Askeri Savcılığı
kovuşturmaya yer olmadığı kararını vermiştir. Ama kovuşturmaya yer
olmadığı kararı kesin değildir. Biz hukuk devletiyiz,
hukuk devleti ilkelerine sadığız. Bu belgenin doğru olduğuna
ilişkin yeni bilgi, delil, emare çıkarsa elbette soruşturma tekrar
açılır. 26 Haziran’da söylediklerimin bugün de aynen
arkasındayım.
FOTOKOPİYE BELGE Mİ DESEYDİK?
- O basın toplantısında “kâğıt parçası” ifadesini
kullandınız ve bu sonradan çok eleştirildi?
Başbuğ: Olabilir. Fotokopiye belge mi deseydik?
Fotokopi gayet tabii ki belge değil. Peki ne diyeceğiz ona?
Bilmiyorum yani. Bulun uygun bir tabir. Ne diyeceğiz, belge değil.
Şimdi yaklaşık 4 ay geçti. Geldik 23 Ekim 2009’a. Bu 23 Ekim’den
itibaren iddia edilen belgeye ilişkin haberler tekrar bir ihbar
mektubuna dayanarak basında yer almaya başladı. Meşhur ihbar
mektupları. Bunun üzerine 3 gün sonra 26 Ekim 2009
tarihinde Genelkurmay Askeri Savcılığı tekrar soruşturmayı
açtı. Esas konusu belge, Askeri Savcılık tarafından
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan hemen istenildi. Ne zaman,
iki ay içerisinde. Ancak bu belge yaklaşık 4 ay sonra yani
16 Şubat 2010 tarihinde geldi. 4 ay kaybettik, bu süreçte
bunu söylemek lazım. Bir, bu süreç ne zamandan başladı, 12 Haziran
2009’da, değil mi? Bugün 13 Mart 2010. Bu süreç tamamen askeri
savcılık tarafından yürütülüyor doğru mu? Bu süreç Genelkurmay
Karargahı tarafından yürütülen bir süreç değildir. Bir kez
kamuouyunun bunu doğru algılaması lazım. Hal böyleyken kalkıp ben
bir şey söylemiyorum. Türkiye’de konunun aslı okunmuyor,
incelenmiyor.
Bir-iki cümle sağdan soldan duyarak konuşmak farklı bir şey.
Eksiğimiz bu. Aslında konunun aslını içeren konuşma, belge
tam okunarak incelenerek konuşulsa her türlü eleştirilere saygımız
var. Hal böyle iken deniliyor ki, Genelkurmay Başkanı,
Genelkurmay Karargâhı tarafından eksik ve yanlış bilgilendiriliyor.
Ama bunun Genelkurmay Karargâhı ile ne ilgisi var? Genelkurmay
Karargâhı gelip de bu konuya niçin girsin? Bu konu askeri savcının
yetkisinde yürütülüyor.
GENELKURMAY'I KARIŞTIRMAYIN
- “Sizi karargâhınız yanıltmış olabilir mi” sorusu
gündeme geldi. Genelkurmay Karargâhı, harhalde bu belgenin hiç aslı
yoktur kanaatine vardı, siz de ona göre konuştunuz düşüncesiyle ben
de dile getirmiştim.
Başbuğ: Evet, siz de yazdınız. Bakın, karargah
ifadesini kullanmayın. Yetkili olan Askeri Savcılık. Bu karargahın
işi değil. Savcının işi. Adli makama vermişim ben. Benim askeri
savcım incelemiş, bu sonuca ulaşmış. “Genelkurmay Başkanı
eksik bilgilendirildi efendim.” Böyle bilgiler çıktı.
Böyle bir şey söz konusu olamaz. Benim kişiliğimi de bilirsiniz,
ben öyle kolay kolay önemli konularda söylenenlere de kolay
inanacak biri değilim. Açıkça da bunu söyleyeyim. Burada
karargah ifadesi doğru değil, lütfen bu işe karargâhı
karıştırmayın.
Basın toplantısını 26 Haziran’da yaptım. İki gün sonra. Şimdi şöyle
deniyor; “Genelkurmay Başkanı erken davrandı, çabuk
açıklama yaptı.” Ben hiç bir açıklama yapmadım ki.
Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın basın açıklamasından sonra önemli
bir konu olduğu için basın toplantısı ile bu konuların
değerlendirmesini yaptım. Burada 12 Haziran’dan 24
Haziran’a kadar geçen 12 günlük süreye kimse tahammül
edemiyor.
Şimdi burada tabii doğruları görmek lazım.
Sayın Bila, ben her zaman şunu söylüyorum. Önyargıya dayanmayan,
doğruya dayanan eleştirilere saygımız var. Ama tamamen ön yargıya
dayanan, eksik ve yanlış bilgilere dayalı eleştirilere de tabii ki
itibar etmemiz sözkonusu değil.
Burada gözden kaçan şu. 12 Haziran’dan 24 Haziran’a kadarki süreçte
delil olarak iddia edilen konu, iddia edilen belgenin fotokopisi,
aslı yok ki! Bazıları görmüyor bunu. O anda unutulan, bir
fotokopi olayı var. Yani belgenin aslı yok.
ASLI VAR MI BUGÜN DE BİLMİYORUZ?
- Aslı İstanbul Başsavcılığı’na verildi ve Adli Tıp,
sonra da Jandarma Kriminal Laboratuvarı “İmza benziyor” dedi.
Askeri savcılık yeniden soruşturmayı açtı. Bugün belgenin aslı
elinizde mi?
JANDARMA KRİMİNAL İNCELİYOR
Başbuğ: Ha bugün var mı, yine bilmiyoruz. Yine
ayrı bir konu. Yargı ortaya koyacak onu. Bilemiyoruz, iddia edilen
belgenin fotokopisine dayanıyor bu süreçteki soruşturma.
- İlave delilden neyi kastediyorsunuz? Yaptığınız
açıklamada öyle demiştiniz.
Başbuğ: Şimdi Askeri Savcılığın ve benim, yani fotokopiye
belge dememiz mi bekleniyordu? Bunu mu diyecektik yani? Bakın bu
nedenlerle 26 Haziran 2009 günü konuya ilişkin söylediğim sözlerin
kelimesi, noktası, virgülü elimde. Çok net ve açık. Bu süreçle
ilgili sorunuz varsa cevaplarım, yoksa adli müşavir Tuğgeneral
Çubuklu’ya sözü bırakacağım. O son durumla ilgili neredeyiz, onu
anlatacak. Genelkurmay Karargâhı değil artık, Askeri
Savcılık, aman bunu karıştırmayın.
Çubuklu: Belge 16 Şubat 2010 tarihinde askeri
savcılığa ulaştıktan sonra hemen aynı gün askeri savcılık
tarafından kriminal inceleme yapılmak üzere Jandarma
Kriminal Başkanlığı’na gönderilmiştir. Yani askeri savcılık buradan
tekrar devam ediyor. Tabii ilk aşamada bir çok talep var
bununla ilgili olarak, ama ilk aşamada imza tetkiki ile ilgili
araştırma yapılıyor. En önemli konu o, imza ona mı aittir,
değil midir? Eli mahsulü müdür, değil midir? Bu rapor
gelince 25 Şubat 2010 tarihinde Askeri Savcılık bunun üzerine daha
önce vermiş olduğu kovuşturmaya yer olmadığına yönelik kararını
geri alıyor. Buna da yetkisi var. Jandarma kriminal raporu
geldikten sonra; ama bu dediğim gibi ilk aşaması.
Şimdi bunu geri aldıktan sonra yine askeri savcılık 1 Mart 2010
tarihinde askeri mahkemeden tutuklama talebinde bulunmuştur. O ilk
rapora göre 1 Mart 2010 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı’nca,
askeri savcılık tarafından yürütülen faaliyetlere ilişkin
kamuouyunu bilgilendirmeye yönelik bir açıklama yapılmıştır.
KARARGAH OLAYIN DIŞINDA
Başbuğ: Orada şimdi önemli olan şu; bu husus
karıştırılıyor. 25 Şubat 2010 tarihinde Askeri Savcılık
kovuşturmaya yer olmadığına yönelik kararı geri alıyor. 1
Mart’ta da askeri mahkemeden tutuklama talebinde bulunuyor.
Reddediliyor. Aynı gün Genelkurmay Başkanlığı tarafından
yapılan açıklama, savcılık tarafından yürütülen faaliyetler için
kamuouyunu bilgilendirilmesidir. O açıklama Genelkurmay
Başkanlığı’nın bir değerlendirmesi değildir. Bazıları bunu
karıştırıyor. “Genelkurmay bu hükme varmıştır” diyor. Hayır.
Genelkurmay Başkanlığı karargahı olarak biz bu olayın
dışındayız.
Çubuklu: Islak imzasını taşıdığına ilişkin bazı
delillerin mecvut olabileceğine binaen -bu da bir ihtimaldir, kesin
değil çünkü-... Askeri Savcılık tarafından belgeye ilişkin sadece
imza konusu değil, diğer bir çok suç delili incelemesi
sürdürülmektedir. En önemli konulardan bir tanesi bu.
ŞU ANDA BELGEDE PARMAK İZİ ARANIYOR
Başbuğ: Kamuoyu net değildi. Bugün yavaş yavaş
bazı bilgiler var. Onu çok net ifade etmek lazım.
Çubuklu: En önemli konu askeri savcılığın yapmış
olduğu soruşturma da kanun gereği çok gizli yürütülüyor. Gerçekten
kolay kolay bir şey sızmıyor, dikkat ederseniz. Bu nedenle bunlar
bilinmediği için bir şey yapılmadığı gibi zannedilebiliyor.
Bunlar şunlar: Belgenin sayfaları üzerindeki tüm izlerin tespiti ve
analizi. Parmak izi dahil.
PARMAK İZİ ARAŞTIRMASI BELGEYİ BOZABİLİR
Başbuğ: Şimdi birinci olarak bu. Yani diyor ki
bakın: Belge üzerindeki bütün izlerin tespit ve analizi. Şimdi
burada kritik bir nokta var.
Çubuklu: Kritik nokta şu: Kriminal Başkanlığı
diyor ki, parmak izi araştırması belge üzerinde bazı hasarlar
yaratabilir. Bu nedenle de askeri savcılık soruyor. Kime
soruyor? Yargının elinde asıl bir tane belge var.
Başbuğ: Yani jandarma kriminal askeri savcılığa diyor ki
“belge üzerindeki parmak izlerini araştırırım ama bunu
yaptığım zaman belge üzerinde bazı hasarlar olabilir.”
Çünkü kimyasal şey kullanıyorlar.
Çubuklu: Askeri Savcılık da bunu İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na
soruyor. Ayrıca da şüphelinin avukatlarına soruyor, “Ne
diyorsunuz?” diye. şimdi bu cevaplar bekleniyor. Aldığım
bilgiye göre avukatlar “Yapılsın” diyorlar.
Ama öbür taraf önemli olan burada. Savcılık daha cevap
yazmadığı için.
BELGEYE BİR ŞEY OLURSA ASKERİ SAVCILIK İTHAM ALTINDA KALIR
- Askeri savcılık kendinden bir karar veremez mi? Niye
İstanbul Savcılığı’na soruyor?
Çubuklu: Belge esas oradan geldiği için İstanbul
Başsavcılığı’na soruyor.
Başbuğ: Yarın öbür gün belgede bir hasar olursa o
zaman askeri savcılık itham altında kalır.
Çubuklu: Göndermeme gerekçelerinden bir tanesi de
aşağı yukarı buydu.
Başbuğ: Ben kanaat sundum diyor. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı da artık olumlu bakmalı, değil mi?
BELGEDE ARANAN 5 İPUCU
Çubuklu: İkinci olarak imzanın
taklit makinesi ile atılıp atılmadığı konusu. Araştırılıyor şu
anda. Üçüncü olarak imzanın atılmış olduğu tarihin
tespiti, ne kadar süre önce atıldığı konusu.
Dördüncü olarak yazı ve imza mürekkeplerinin
Genelkurmay Başkanlığı birimlerinde kullanılan ürünlerle uyum
durumu. Beşinci olarak zarf ve ihbarcı subayı
tarafından gönderildiği ileri sürülen diğer belgeler üzerindeki
yazı ve parmak izlerinin incelenmesi. Daha önce talep edilen
konular bunlar. Takdir edersiniz ki bu yöndeki incelemeler bir
müddet daha devam edecektir.
Başbuğ: Geldiğimiz nokta bu. Sonuç olarak konuyu
toparlamamız gerekirse iddia edilen belge ile ilgili olarak
Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından soruşturma devam ediyor. Bu
soruşturma çok kapsamlı ve çok boyutlu. Şimdi tabii neyi
kastediyorsun, bunun detayına girmemiz uygun değil. Ama bu
soruşturma kapsamlı ve boyutlu olarak devam ediyor. Artık bu
konuyla ilgili bize ve herkese düşen görev sorumlu hareket
edilmesidir. Yargı sürecinin sonunu sabırla beklemektir. Eksik
bilgilere dayanarak bu konu üzerinde yorumlar yapılması bu sürece
fayda vermez. İnanıyoruz ki yargımız, gerek askeri yargımız,
elbette gerçeği ortaya çıkaracaktır. Benim buna inancım tamdır.
SORUŞTURMAYI ALBAY MI YÜRÜTECEK?
Eğer belge gerçekse sadece albay rütbesinde birinin böyle bir
belge hazırlayamayacağı, üstlerinden emir almış olabileceği de
kuşkular arasında. Soruşturma albayla sınırlı mı kalacak ?
Başbuğ: Ne dedim, çok kapsamlı ve boyutlu. Elbette çok kapsamlı ve
boyutlu olarak bakılıyor.
- Albay Çiçek’le ilgili olarak yürütülen askeri
soruşturmanın görevi suistimal ve üstlerinde güveni sarsıcı
hareketlerde bulunmaya dayandırıldığı yansıdı kamuoyuna. Bu bilgi
doğru mudur ?
Çubuklu: Askeri mahalde işlendiği iddia edilen bir suç varsa böyle
bir görevi olmayacağına göre bu görevi kötüye kullanma olur. Varsa
böyle bir belge, olması düşünülemiyor... O da astlık - üstlük
münasebetlerini bozucu bir durumdur ve 95. maddedeki hükümlere
girebilir.
“Dava açılmadan, bir subayın açığa alınması olmaz” diye
bilgilendirilmiştik; buna da bakanlık yetkilidir ama
davanın açılmış olması gerekir gibi. O halde Albay Çiçek’in Deniz
Kuvvetleri’ndeki görevi sürüyor mu?
Başbuğ: Kanunun 65. maddesi var. 65. madde “askeri
personelin açığa alınması için usul kamu davasının açılması
lazım” diyor. Kamu davasının açılması bir iddianın ilgili
mahkeme tarafından kabul edilmesi demektir. Daha henüz öyle bir şey
yok. Ama böyle bir şey olsa da ilgili makamların takdirine
bağlı.
- O da Milli Savunma Bakanı’nın yetkisine bağlı değil
mi?
Başbuğ: Evet.
- Sayın Baykal’ın eleştirileri oldu. Buna ilişkin
yorumlarınızı almak istiyorum. İki eleştiri oldu temel olarak.
Birincisi, Çankaya Köşkü’nde yaptığınız üçlü toplantıdan sonra
orada bir uzlaşma sağlandığı, uzlaşma gereği iki gün sonra
Genelkurmay‘ın yeni bilgiler olduğuna dair açıklama yaptığı, bu
bağlamda eski kuvvet komutanlarının serbest bırakıldığı, ordu
komutanı ve diğerlerinin gözaltına alındığı, bunun bir uzlaşmaya
dayalı olarak yürütüldüğü... Hatta çıkan yorumlar arasında, bu
toplantının Dolmabahçe görüşmesine benzediği gibi eleştiriler
vardı. Bu bağlamda bir yanıtınız olur mu?
Başbuğ: Bu konuya da açıklık getirmeye çalışayım. Böyle bir soru
geleceğini tahmin edebiliyorum. Bir kere şunu izah edeyim, ben
Sayın Baykal’ın değerlendirmelerine saygı duyuyorum. Ancak Sayın
Baykal’ın doğal olarak bu değerlendirmeleri kendisinde bulunan
bilgi ve verilere dayanarak yaptığını düşünüyorum. Bu nedenle de
tabii Sayın Baykal’ın değerlendirmeleri üzerine benim tarafımdan
yorum yapılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Şunları
söyleyebilirim:
Birincisi, şimdi bakın özellikle, bu iddia edilen
belgeye ilişkin, bugün sizinle yaptığımız bu görüşmenin bu belge
konusuna ilişkin bazı kişilerin aklında olan bu gayet doğaldır, onu
da saygıyla karşılıyorum. Bazı sorulara açıklık getirdiğini
düşünüyorum veya getireceğini. İkincisi, bakın 1. Ordu plan
semineri kapsamındaki gelişmeler. Neyi kastettiğimi biliyorsunuz.
(Balyoz iddialarını kastediyor...)
1. Ordu plan semineri kapsamındaki gelişmelerle özellikle
iddia edilen belge konusuna ilişkin gelişmelerin arka arkaya
gelmesi zamanlama olarak tamamen tesadüftür. Yani bu, iki
olay arasında özellikle ikili ilişki kurulması doğru değildir. 1.
Ordu plan semineri kapsamındaki gelişmeler ne zaman oldu? 22 Şubat
2010 Pazartesi günü. Olay ciddidir ve bugüne kadar belki yaşanan
olayların Türk Silahlı Kuvvetleri üzerindeki etkisi açısından en
önemlilerinden birisidir. Ve en ciddilerinden birisidir.
Şimdi aynı gün öğleden sonra, Başbakan Vekili Sayın Çiçek ile bir
görüşme yapılmıştır. Ertesi gün de, yani 23 Şubat günü de TSK’da
görevli orgeneraller ve oramirallerin katılımıyla Genelkurmay
Karargaâhı’nda bir durum değerlendirmesi yapılmıştır. Tabii ki olay
ciddidir. Niçin? Bir; Türk Silahlı Kuvvetleri’ne uzun süre üstün,
değerli hizmet vermiş arkadaşlarımız, komutanlarımız var. Emekli
olmuş. Ama bu kişiler gerçekten TSK’ya uzun süre üstün hizmetler
vermiş, yakinen tanıdığım, beraber omuz omuza mücadele ettiğimiz
arkadaşlar, emekli olanlar. Yani şimdi bunları ben, ismen
hangi birini sayayım? Baktığınız zaman benden devre olarak, yaşça
büyük. Bir Orgeneral Çetin...
-Çetin Doğan mı?
Başbuğ: Büyük benden. Ama diğerleri benim yaşıtım,
arkadaşlarım. Emrimde çalışan, görev yapanlar. Emekli olanlar. İki;
muhatap sensin. General, amiral, subay var aralarında. Bir suçlama
ile karşı karşıyalar. Sonra ne oldu? 25 Şubat Perşembe günü...
CENAZEMİZ GÖMÜLENE KADAR
- Burada iki konu var. Bir; o dönem sizin Kara Kuvvetleri
Kurmay Başkanı olduğunuz...
Başbuğ: Bakın bu toplantıda 1. Ordu plan semineri
dışında başka konulara ilişkin bir şey konuşulmamıştır. Bakın bizim
emeklilerimiz olsun, muvazzaf personelimiz olsun tüm mensuplarımız
görev ve rütbe ayrımına tabi tutulmadan hepsi aynı değerdedir, aynı
önemdedir. TSK’nın zaten diğer mesleklerden farkı bu. Bazı
meslekler de var tabi, ondan mutlu olurum. Yagrıtay’da falan
diyorlar ya... Yine kopmuyorlar güzel bir şey ama ama Silahlı
Kuvvetler’de bu elbiseyi giydiğiniz anda bu mesleğe ve yaşam
tarzına adım atıyorsunuz. Ne zamana kadar? Cenazeniz
gömülene kadar. Cenazenizi de yine bu ordu gömüyor. Bizim
böyle bir yapımız var.
EMEKLİLERDEN DE SORUMLUYUZ
- Mezara kadar mı diyorsunuz yani?
Başbuğ: Evet, bir de bizde silah arkadaşlığı kavramı
vardır. Silah arkadaşlığı demek erden orgenerale kadar bir
bütündür. Silah arkadaşlığında derecelere göre farklılık yok.
Dolayısıyla bizim emeklilerimiz olsun, muvazzaf personelimiz olsun
bunların arasında görev ve rütbe farklılıklarına muvazzaf ya da
emekli olmasına göre farklılık yapılmaz, mümkün değil. Hepsinin
sorunu ve üzüntüleri bizim sorunumuz ve üzüntümüzdür. Ve ayrıca da
ben bunun bir sorumluluk yüklediğinin de bilinci altındayım burada.
Bu nedenlerle daha fazla detaya girmem tabii ki doğru değil.
‘PAROLA İŞİ YANLIŞTIR’
- Sayın Başbakan’ın adı geçirilerek bir parola gündeme geldi. Üçlü
zirvede Sayın Başbakan bunu gündeme getirdi mi?
Başbuğ: Olabilir. Çünkü sonra da pazar günü bir
toplantı daha yaptık. Zirvede olmasa bile ikili görüşmede olabilir.
Ama çok da önemli bir konu değil zaten. Parola olayı olduğu
zaman da ifade ettik; ‘yanlıştır’. TSK olarak kabul
edebileceğimiz bir olay değildir. Bırakın kabul etmeyi, olay olduğu
an zaten ilgili komutanlık soruşturma açmıştır, soruşturma devam
ediyor. O soruşturma da sadece astsubayla sınırlı değildir. Bu
konuyla ilgili olarak başkalarının da hataları varsa gereken
yapılacaktır.