Başbuğ 1 numaraya neden kefil oldu?
Abone olGenelkurmay, Erzincan Davası'nın 1 numaralı sanığı Ordu Komutanı Saldıray Berk'e kefil oldu. Bunun için 3 nedeni var.
Orgeneral İlker Başbuğ, Ruhat Mengi’ye verdiği
röportajda Erzincan davasının sanığı 3’üncü Ordu Komutanı Saldıray
Berk’e niçin destek verdiklerinden ’kozmik odalar’daki aramalara,
el bombası yüklü kamyondan ’Balyoz’ iddialarına gündemi sarsan
olaylarla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
SALDIRAY BERK'E NEDEN KEFİL OLDU?
3’üncü Ordu Komutanı Saldıray Berk’le ilgili olayda ona
kefil olur şekilde açıklamalar oldu Genelkurmay’dan. Sizin de ‘Biz
çok iyi biliriz, tanırız, eminiz burada bir yanlışlık olduğuna’
gibi açıklamalarınız oldu ama her zaman bu kadar kefil olduğunuzu
da görmedik. Neden Berk’te bu şekilde bir açıklama
yaptınız?
Birincisi, olayların hukuki boyutu ve nerede olduğunuz çok önemli.
Bakın, şimdi 3’üncü Ordu Komutanı’yla ilgili bir iddia var ki
fevkalade vahim.
Görevde olan bir ordu komutanı, terör örgütüne üye olmakla
suçlanıyor.
Şimdi bu olayda hukuki açıdan neredeyiz bu önemli. Birincisi, bu
olayla ilgili soruşturma safhası bitti. Artık kovuşturma safhasına
dönüşen bir olay.
İkincisi, biz bir konu üzerinde fikir veya görüş ifade ettiğimiz
zaman yüzde 100 her şeyi incelemiş olmamız lazım. Bu olayda
elimizde iddianame var 61 sayfa, artı bu konuyla ilgili olarak
elimize ek dosyalar da geldi. Bu ek dosyaları da ilgili
arkadaşlarımız inceledi. Şimdi 3’üncü Ordu Komutanı’yla ilgili
iddialar bu 61 sayfalık iddianamenin kaç sayfasını teşkil ediyor
biliyor musunuz?
61 sayfa içinde tabii çeşitli yerlerde geçiyor ama esas Ordu Komutanı’yla ilgili iddialara baktığımız zaman bir sayfa. Şimdi lütfen bu konuda yorum ve değerlendirme yapanlar bu bir sayfayı bir kere okusunlar. Nedir bu olay bir baksınlar. Ordu Komutanı’na yönelik suçlamada üç husus var.
Birincisi bir plan semineri yine orada da söz konusu ve bu plan seminerinin oynandığı ve seminerin yine konuların dışına çıktığı... Bu kesinlikle doğru değil. Niye, Kara Kuvvetlerimiz bunu inceledi, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın elinde plan semineriyle ilgili tüm raporlar var, bu plan seminerine katılan herkesin görüşleri, bilgileri var. Dolayısıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığımız bu plan semineriyle ilgili detaylara hâkim ve bu araştırma sonucunda gözüken nokta şudur ki, bu plan seminerinde iddia edilen şeylerin hiç biri gerçekleşmemiştir. Birinci tespitimiz bu.
İkinci tespitimiz, yine Ordu Komutanı’nın
efendim Alevi köylerine ziyareti bir suçlama olarak ifade ediliyor.
Bu aslında çok çirkin, yani nereye koyacağız bunu ayrı bir
olay...
Üçüncü nokta ise, yine iddianamede 28 Ocak günü Ordu
Komutanı’nın emriyle efendim Erzincan-Üzümlü arasında bir gösteri
yürüyüşü yapıldığı iddia ediliyor. Neden? Yanılmıyorsam
aynı tarih, tamamen tesadüf, Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı’nın
bu kapsamda tutuklandığı gün. Bakın, 28 Ocak günü yapılan
bu yürüyüşün emrini Ordu Komutanı 15 Ocak’ta vermiş!
Herhalde Ordu Komutanı müneccim değildi; yani bu kadar olmaz.
28 Ocak’ta bu intikal yapılmış ama belgelere baktığımız
zaman Ordu Komutanı’nın bu konuyla ilgili emri 15 Ocak’ta verdiği
de elimizde somut olarak var.
İşin tabii diğer bir ilginç yönü de 3’üncü Ordu Komutanı ile
ilgili suçlamaların da maalesef gizli tanık ifadesine dayanması.
Dolayısıyla iddianameleri biliyoruz, ek dosyalarını biliyoruz,
suçlamalar burada gerçekten bir olaya hukuki gözle bakılırsa...
Artık davayla ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum.
Dolayısıyla bu tip olaylarda, bu tip durum almamızı bazılarının
doğal karşılaması gerekir.
TSK’da hiç kimse cami bombalayacak kadar alçalamaz!
EN VAHİM SENARYO
Kamyondaki bombalar olayında Sayın Başbuğ, siz “Bu ihbara
inanılması ürkütücüdür” dediniz ama o kadar çok sayıda üst düzey
TSK mensubunun tutuklandığı haftanın arkasından mesela ya da kozmik
odalar, Tokat saldırısı, suikast iddiasında böyle bir ifade
kullanmamıştınız. Acaba diğer olaylar ürkütücü değil miydi size
göre?
Bu güzel bir sual. Bu mühimmat olayıyla ilgili olarak; bir e-mail
var. Birisi tarafından gönderilen bir ihbar mektubu ama e-mail
şeklinde gönderiliyor. Şimdi bu e-mail aslında bir sayfadan
kısa bir ihbar mektubu. Benim ürkütücü bulduğum nokta mektubun
içeriği. Bakın, mektupta bu olayın Ankara Seferberlik
Bölge Başkanlığı tarafından veya en azından Ankara Seferberlik
Bölge Başkanlığı’ndan kişiler tarafından planlandığı, yapıldığı
iddiası var. Bu bir kere TSK direkt muhatap oluyor. İkincisi, el
bombaları ve silahlar olduğu ifadesi ki, hiç gerçekle ilgili değil.
Ürkütücü olan nokta, el bombalarının nerede kullanılacağı ki
bunların efendim üzerindeki numaraların silindiği vesaire de ifade
ediliyor. Bunların neredeyse bu Nevruz olaylarında hatta
Muş filan diye de isim geçiyor bazı bölgelerde kullanılacağı ifade
ediliyor.
Şimdi burada tabii ürkütücü olan şu, Ankara Seferberlik
Bölge Başkanlığı, başkanlık olarak ve en azından oradaki kişiler
muhatap. İkincisi, böyle bir mühimmat getiriliyor, bunlar
sonra bir yerde elden geçtikten sonra nerede kullanılacak,
toplumsal olaylarda, hatta Nevruz filan kapsamında; bu ürkütücü
değil mi? Bu bence aslında bugüne kadar karşılaştığımız
senaryolar açısından çok vahim bir senaryo.
CAMİ BOMBALAMA AKIL DIŞI BİR OLAY
Çok vahimleri var yine cami bombalama, kendi uçağını
vurma.
Senaryo olarak alırsanız buna benzer bir de cami bombalama olayı
var. Çünkü olayların kendisi değil, burada bir senaryo bazından
değerlendirme yapıyoruz. Gerçekten böyle iddiaların doğru
olabileceğinin düşünülebilinmesini ben ürkütücü buluyorum. Şimdi
buna benzer diğer bir senaryo veya doküman açısından baktığımız
zaman bir de 1’inci Ordu Plan Semineri kapsamında camilerin
bombalanması, kendi uçağımızın düşürülmesi vardı ki ona da gereken
cevabı verdim. Bunlar bırakın TSK’nın kendi personelini, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşının herhangi birinin bile düşünemeyeceğine
inandığım, tahayyüllerin dışında kelimelerle ifade edilemeyecek
şeyler. Nasıl söyleyeyim, akıl dışı bir olay.