Başbakan'ın şiiriyle merhaba
Abone olYalçın Pekşen, yeni TCK'ya uzun süredir köşesinde yer veriyordu. Pekşen, işin kolay yolunu buldu. Yazar, yeni TCK'ya Başbakan'ın okuduğu şiirle "merhaba" dedi.
Yalçın Pekşen, yazmaya başladı. Daha önceleri eleştiren
Pekşen, işin kolayını buldu. Yeni TCK'ya Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ı belediye başkanlığı döneminde tutuklattıran şiirle
"Merhaba" dedi.
Yazı : Yalçın Pekşen
Kaynak :
Düne kadar esip savuruyorduk!
Yok, işler iyi gitmiyormuş, Başbakan'ın aklının gerisinde hala türban meselesi varmış, ülkeyi Suudi Arabistan'a çevirecekmiş, hatta çoktan çevirmiş de, şimdi Suudi Arabistan 'Ya Türkiye'ye dönersek...' diye korkuyormuş, kamu kuruluşları dincilerle dolduruluyormuş, kaçak Kur'an kurslarına örtülü af getiriliyormuş vb.
Bırakalım bunları artık!
Bakın yeni Türk Ceza Kanunumuz yürürlüğe girdi, giriyor.
Olayların olumlu yanlarını da görebiliriz artık.
Yoksa F tipini görebiliriz...
Önce TCK'nun olumlu yanlarından söz edeyim biraz.
Eski Türk Ceza Kanunu savcı ve yargıçları çok uğraştırıyordu.
Örneğin bir gazeteci haber yazdı diyelim.
Savcılar başlarını ellerinin arasına alıp arpacı kumrusu gibi düşünüyordu:
-Acaba bu haberde suç unsuru var mıdır? diye...
Yeni TCK bu durumu ortadan kaldırarak savcılara bol zaman kazandıracak.
Yeni TCK'nun düstüru şu: Ortada haber varsa, suç da var demektir.
* * *
Yargıçların da işleri daha kolay artık.
Haber gerçekten haberse, mutlaka olumsuz bir unsur içerecek ve bu haliyle bir tarafı suçlayacaktır.
Öyleyse suçlanan taraf için tazminat isteme hakları saklı kalmak koşuluyla, haberi yazan muhabir rahatça suçlanabilecektir.
Nasıl olsa ülkede ne kadar hırsız, yolsuzluk sanığı, mafya babası, şeriat suçlusu varsa dışarı çıkarıldığından cezaevlerinde bol bol yer açılmıştır. Oralara gazeteciler yerleştirilebilir.
Haber yazacağım derken 2-3 yıl cezaevinde kalan muhabir, daha tecrübeli hale gelir ve bir daha haber yazmaya tövbe edebilir.
* * *
Köşe yazarlarının da işine geliyor yeni TCK.
Köşe yazısı da, kural olarak haberlerin yorumunu yapmak üzere ortaya çıkmış bir yazı türüdür.
Haberdeki olumsuz unsurların altını çizmeye ve olumsuzluğa neden olan kişi veya kuruluşu uyarmaya dönük olmalıdır.
Yeni TCK buna da bir nizam-intizam getirmektedir.
Memlekette yazacak olumlu şey yok mudur?
Varsayalım, yoktur. Siz hiç sinemaya, tiyatroya, lokantaya, otele, avanta geziye gitmez misiniz?
Niye onları yazmıyorsunuz?
Kim demiş, yazmıyoruz, diye. Ülkede her gün yazı yazan 500-600 tane köşe yazarı varsa, bunların 5-6 tanesi dışında hepsi, böyle şeyler yazmaktadır.
Fakat 5-6 yazar hala muhalefet yapmayı sürdürmekte, ülkede bir şeylerin yolunda gitmediğini ileri sürmektedir ki, yeni TCK bu alışkanlığa bir son vererek, köşe yazarları arasındaki eşitsizliğe 'dur' diyecektir.
--------------------------------------------------------------------------------
ŞİİRE BAK, SÜNGÜYE DAVRAN!
Şiirden korkulur mu, korkulmaz mı? tartışması sürüyor. Bir öğrencinin Nazım Hikmet şiiri okuması, kaymakamın ve okul yöneticilerinin yüreğini ağzına getirince tartışma başladı ve 'şiirden korkulmaz' sonucuna varıldı.
Bence varılan sonuç yanlış.
Şiirden bal gibi korkulur.
Örneğin Nazım Hikmet şiirinden bu ülkenin insanları yıllarca korktu.
O kadar korktu ki, artık Nazım Hikmet şiirinin korkulacak bir tarafı kalmadığı halde, hala uluorta okunduğu zaman, yukardaki örnekte olduğu gibi tüyleri diken diken yapabiliyor.
Öte yandan tartışmaya Başbakan'ın da katılması ve 'Korkacak ne var, ben de bir şiir okumuştum' demesi bence yanlış oldu.
Yeni TCK'na göre eleştirmek gibi olmasın ama Başbakan'ın okuduğu şiiri bir kez daha hatırlatayım:
'Minareler süngü
Kubbeler miğfer
Camiler kışlamız
Müminler asker...'
Ben bu şiirden hala korkuyorum.
Mübarek sanki şiir değil, savaş...
Yazı : Yalçın Pekşen
Kaynak :
Düne kadar esip savuruyorduk!
Yok, işler iyi gitmiyormuş, Başbakan'ın aklının gerisinde hala türban meselesi varmış, ülkeyi Suudi Arabistan'a çevirecekmiş, hatta çoktan çevirmiş de, şimdi Suudi Arabistan 'Ya Türkiye'ye dönersek...' diye korkuyormuş, kamu kuruluşları dincilerle dolduruluyormuş, kaçak Kur'an kurslarına örtülü af getiriliyormuş vb.
Bırakalım bunları artık!
Bakın yeni Türk Ceza Kanunumuz yürürlüğe girdi, giriyor.
Olayların olumlu yanlarını da görebiliriz artık.
Yoksa F tipini görebiliriz...
Önce TCK'nun olumlu yanlarından söz edeyim biraz.
Eski Türk Ceza Kanunu savcı ve yargıçları çok uğraştırıyordu.
Örneğin bir gazeteci haber yazdı diyelim.
Savcılar başlarını ellerinin arasına alıp arpacı kumrusu gibi düşünüyordu:
-Acaba bu haberde suç unsuru var mıdır? diye...
Yeni TCK bu durumu ortadan kaldırarak savcılara bol zaman kazandıracak.
Yeni TCK'nun düstüru şu: Ortada haber varsa, suç da var demektir.
* * *
Yargıçların da işleri daha kolay artık.
Haber gerçekten haberse, mutlaka olumsuz bir unsur içerecek ve bu haliyle bir tarafı suçlayacaktır.
Öyleyse suçlanan taraf için tazminat isteme hakları saklı kalmak koşuluyla, haberi yazan muhabir rahatça suçlanabilecektir.
Nasıl olsa ülkede ne kadar hırsız, yolsuzluk sanığı, mafya babası, şeriat suçlusu varsa dışarı çıkarıldığından cezaevlerinde bol bol yer açılmıştır. Oralara gazeteciler yerleştirilebilir.
Haber yazacağım derken 2-3 yıl cezaevinde kalan muhabir, daha tecrübeli hale gelir ve bir daha haber yazmaya tövbe edebilir.
* * *
Köşe yazarlarının da işine geliyor yeni TCK.
Köşe yazısı da, kural olarak haberlerin yorumunu yapmak üzere ortaya çıkmış bir yazı türüdür.
Haberdeki olumsuz unsurların altını çizmeye ve olumsuzluğa neden olan kişi veya kuruluşu uyarmaya dönük olmalıdır.
Yeni TCK buna da bir nizam-intizam getirmektedir.
Memlekette yazacak olumlu şey yok mudur?
Varsayalım, yoktur. Siz hiç sinemaya, tiyatroya, lokantaya, otele, avanta geziye gitmez misiniz?
Niye onları yazmıyorsunuz?
Kim demiş, yazmıyoruz, diye. Ülkede her gün yazı yazan 500-600 tane köşe yazarı varsa, bunların 5-6 tanesi dışında hepsi, böyle şeyler yazmaktadır.
Fakat 5-6 yazar hala muhalefet yapmayı sürdürmekte, ülkede bir şeylerin yolunda gitmediğini ileri sürmektedir ki, yeni TCK bu alışkanlığa bir son vererek, köşe yazarları arasındaki eşitsizliğe 'dur' diyecektir.
--------------------------------------------------------------------------------
ŞİİRE BAK, SÜNGÜYE DAVRAN!
Şiirden korkulur mu, korkulmaz mı? tartışması sürüyor. Bir öğrencinin Nazım Hikmet şiiri okuması, kaymakamın ve okul yöneticilerinin yüreğini ağzına getirince tartışma başladı ve 'şiirden korkulmaz' sonucuna varıldı.
Bence varılan sonuç yanlış.
Şiirden bal gibi korkulur.
Örneğin Nazım Hikmet şiirinden bu ülkenin insanları yıllarca korktu.
O kadar korktu ki, artık Nazım Hikmet şiirinin korkulacak bir tarafı kalmadığı halde, hala uluorta okunduğu zaman, yukardaki örnekte olduğu gibi tüyleri diken diken yapabiliyor.
Öte yandan tartışmaya Başbakan'ın da katılması ve 'Korkacak ne var, ben de bir şiir okumuştum' demesi bence yanlış oldu.
Yeni TCK'na göre eleştirmek gibi olmasın ama Başbakan'ın okuduğu şiiri bir kez daha hatırlatayım:
'Minareler süngü
Kubbeler miğfer
Camiler kışlamız
Müminler asker...'
Ben bu şiirden hala korkuyorum.
Mübarek sanki şiir değil, savaş...