Başbakan’a Barzani eleştirisi
Abone olBaşbakan Erdoğan’ın hafta sonu yapacağı Diyarbakır’daki temasları eleştiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Başbakan Erdoğan’ın bu ziyar...
Başbakan Erdoğan’ın hafta sonu yapacağı Diyarbakır’daki
temasları eleştiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Başbakan
Erdoğan’ın bu ziyareti çok tehlikelidir. 4 parçalı büyük
Kürdistan’ın güney ayağı temsilcisi Barzani’nin bölücülerin sözde
kuzey Kürdistan olarak tarif ettiği zeminde bizzat Başbakan
tarafından karşılanması çok vahim neticelere ortam açacaktır"
dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı
konuşmada, Güneydoğu Asya’da Malay Takımadaları bölgesinde yer alan
Filipinler’in tayfun felaketine maruz kalmasından duyduğu üzüntüyü
dile getirerek, “Müslüman nüfusa da sahip olan bu ülkeye
uluslararası toplum yardım elini uzatmalı, yaraları sarmak için
kaynaklarını harekete geçirmelidir. AKP hükümeti ise insani yardım
ve desteklerden kaçınmamalı, imkanlar nispetinde Filipinler’in
yanında olmalıdır. Filipinler’e geçmiş olsun dilerken, Cenab-ı
Allah’ın böylesi felaketlerden milletimizi ve tüm insanlığı
korumasını ve kollamasını içtenlikle niyaz ediyorum” ifadesini
kullandı.
Son 11 yıldır Cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı olaylarına, en
sarsıcı ittifaklarına ve en üzücü gelişmelerine tanıklık
ettiklerini öne süren Bahçeli, şöyle devam etti:
“Bu zaman zarfında millet ve devlet hayatı ciddi düzeyde tahrip,
ciddi oranda baskı altına alınmış, Türkiye adeta zulmetin ve zulmün
kapanına kısılmıştır. Milli ve manevi değerler aşırılıkların hedefi
olmuş, art niyetli tutumların saldırısına uğramıştır. Türkiye’den
hoşnut olmayan, Türk milletinin varlığından rahatsızlık duyan kim
ya da kimler varsa AKP’yle büyümüş, güçlenmiş ve palazlanmıştır. Bu
çerçevede yalan, dolan ve ihanet sürekli gelişmiş ve alanını
genişletmiştir. Milleti anonim bir kalabalığa, devleti de milli
güvenlik, milli ilke ve milli çıkarlarından arındırılmış güçsüz ve
takatsiz bir yapıya dönüştürmek için yoğun faaliyetler
yürütülmüştür. AKP ancak ve ancak yabancıların verebileceği türden
zararları 11 yılda gerçekleştirmiştir. İktidar; değişim
ezberleriyle, tabuları yıkıyoruz nakaratlarıyla, geçmişle
hesaplaşıyoruz yaygarasıyla milli birlik ve bölünmez bütünlüğümüze
saldırı üstüne saldırı düzenlemiştir. AKP zihniyeti kutuplaşmadan
beslenen, gerginliklerden nemalanan, devamlılığını duygu
sömürüsünde gören, millilik vasfı olmayan, Türk kimliğinin
yabancısı olmaktan kaygı duymayan menfaat teşekkülü olarak
hafızalara kazınmıştır. Bu menfaat teşekkülü 11 yıldır milletimize
hayatı zehir etmiş, beklentileri karşılayamamış, bölücü ve terörist
talepler dışında herkesle arasına kapanmayacak mesafeler koymuştur.
Ne yazık ki, Türk milletine duyulan bağlılık hissi, müşterek milli
vicdan ve milli şuur AKP’nin baskı ve tacizi altında kalmıştır.
Millet olarak yaşamımızı temin eden, varlığımızı idame ettiren,
eriyip yok olmamıza engel olan millet olma bilinci iktidarın
hışmına uğramıştır. Bu nedenle milli ve manevi değerlere her
zamankinden daha çok sahip çıkmak ve yanında durmak büyük bir görev
halini almıştır.”
Bu sorumluluk içinde Türkiye’nin dokuz bölgesinde “Milli Değerleri
Koru ve Yaşat” temalı açık hava toplantıları düzenlediklerini, bu
kapsamdaki düşünce ve duruşlarını açık yüreklilikle gösterdiklerini
vurgulayan Bahçeli, “Bu bağlamda 9 Kasım 2013 günü Ankara Tandoğan
Meydanı’nda Türkiye temasıyla son toplantımızı gerçekleştirdik. Çok
şükür milyonlarca vatandaşımız sesimizi duymuş, kaygılarımızı
anlamış, daha önemlisi davetimize icabet ederek Türkiye’ye sahip
çıkmıştır. Bundan son derece mutluyum. Yandaş kalemler görmese de,
mütareke basını yazmasa da, üstelik bizimle ilgili haberleri
karartmaya, kapatmaya ve saptırmaya çalışsa da yürüyüşümüzü ve
milletimizle kavuşmamızı kimse geciktirememiştir. Tandoğan’daki
izdihamdan ürkenler, uykuları kaçanlar, yüzü asılanlar, ne oluyoruz
diye birbirlerinin hasmane yüzüne eblek eblek bakanlar Milliyetçi
Hareket’in önüne dahi çıkamayacaktır. 9 Kasım tarihinde Tandoğan
Meydanı dolup taşmış, eşine ve benzerine çok az rastlanacak bir
heyecan seline ve coşku ummanına sahne olmuştur. 23 Mart 2013 günü
Bursa’da düzenlediğimiz kuruluş mitingimizden itibaren bir kez daha
gördük ki, Türk milleti milli ve manevi değerlerini korumaya ve
yaşatmaya kararlıdır. Ne pahasına olursa olsun kaderini,
kardeşliğini ve kutlu geleceğini lekeletmemeye, şaibe ve
belirsizlik altında bırakmamaya tahminlerin ötesinde azimlidir.
Türk milleti vahdetin yolunda, kardeşliğin izinde, bağımsız
yaşamanın ısrarındadır. Aziz milletimiz bölünmeye, bölücü emellere,
pazarlıkçı yüzlere, felaket elçilerine, terörist planlarına tamamen
kapalı ve karşıdır. Açık hava toplantılarımız bunu kuşkuya yer
bırakmayacak ölçüde ispatlamıştır” diye konuştu.
"BÖLDÜRTMEYECEĞİZ"
“Şu günkü nazik ve zahmetli ortamda Türkiye’nin hak ve
menfaatlerine zarar verdirmemek hepimiz ve tüm vatan sevdalıları
için zorunludur” diyen Bahçeli, bu tarihi görevi ihmale, inkara ve
üşenmeye bir an olsun prim vermeden sonuna kadar üstlenmekten
vazgeçmeyeceklerine dikkat çekerek şunları söyledi:
“Türk milletini böldürtmeyeceğiz, Türklüğü mahcup ettirmeyeceğiz ve
Türkiye’yi Çanakkale ruhuyla, milli mücadele vakarıyla, her mihneti
göze alarak şerefimiz bilecek ve sahipsiz bırakmayacağız. Ülkemizin
elini zayıflatacak her müdahalenin karşısında biz varız. İhanetin
alevlerini körükleyen tüm çevrelerin, tüm bedhahların, tüm
yıldırıcı hamlelerin karşısında biz duracağız. Açık ya da üstü
kapalı tüm şirret senaryolara göğsümüzü gereceğiz. Türk milletine
tarihten gelen hınç ve garezle tuzak kuran, akıllarınca misilleme
yapan mihraklara imanımızla ve ülkülerimizle direneceğiz.
Dürtülerini kontrol edemeyen, Türklükle yollarını ayıran, terör
işbirlikçiliğinden mimlenmiş kibirli ve kararmış vicdanlara,
Türkiye’yi bitkisel hayata sokmaya çalışan eşbaşkanlara hadlerini
gün gelecek bildireceğiz. Türk milleti sımsıkı durduktan sonra
yüreklerdeki buzlar eriyecektir. Bozguncuların sonu gelecektir.
Fitne yuvalarının, firavun lobilerinin mahvı görülecektir.
Üzerimizdeki karanlık bulutlar dağılacaktır. Engeller yıkılacak,
sanal tehditler yok olacaktır. Bariyerler devrilecek, tükenmemizi
isteyenler hüsrana uğrayacaktır. Ümitsizlik tortuları, korku ve
kaygı kuşatması aşılacaktır. Ne mutlu Türküm diyene seslenişi eski
itibarına kavuşacaktır. Ve Türkiye kazanacak, hak ettiği, layık
olduğu gelişmişlik seviyesine ulaşacaktır. Eminim ki, Türkiye artık
yeter diyecektir. Eminim ki, Türk milleti damarlarında akan
tertemiz kanıyla, soylu ruhuyla ve imrenilecek asaletiyle
egemenliğinin hakkını verecek, kötülerin hakkından gelecektir.
Başbakan ve hükümeti ne yaparsa yapsın Türk milletinin yönünü
değiştiremeyecek, bin yıllık hukukun önüne geçemeyecek ve tarihsel
varlığımızı tersine çeviremeyecektir.”
Demokrasinin katılım ve temsili esas aldığı kadar uzlaşma, hoşgörü
ve mutabakatı da içerdiğini vurgulayan Devlet Bahçeli, bununla
birlikte demokratik yönetim anlayışının demokrasiyi ruhen, vicdanen
ve gerçekçi olarak kavramış, benimsemiş ve özümsemiş yöneticiler
elinde anlamlı olacağını kaydetti.
"KANDİL’E TÜRK BAYRAĞI DİKİLSİN"
“Demokrasiden sık sık bahsetmek kimseyi demokrasi şampiyonu veya
demokrasi bekçisi yapmayacaktır” ifadesini kullanan Bahçeli,
sandığa vurgunun da milli iradeye gönderme şekil düzeyinde kaldığı
sürece demokrasiye hizmet etmeyeceğini ve korunup gelişmesine fayda
sağlamayacağını ifade ederek şöyle devam etti:
“Türkiye’nin bugünkü ortamında tam bir kavram kargaşası, tam bir
kelime anarşisi bulunmaktadır. Neredeyse her şey birbirine girmiş,
önüne gelen keyfince ahkam kesmeye, rol kapmaya ve çok bilmiş gibi
hareket etmeye başlamıştır. Sanki demokrasi, özgürlük, temel haklar
birilerinin vesayeti altında ve yalnızca onlara özgüdür. Barış,
çözüm ve insan hakları sözcükleri bölücülerin hizmetine koşulmuş,
terörün yedeğine konulmuş ve milli kimlik muarızlarının demirbaşına
kaydedilmiş gibidir. AKP’nin neden olduğu buğulu ve sisli ortamda
kavramlar asıl manasından uzaklaştırılmıştır. Kan döken, cinayet
işleyen, vatan ve millete diş bileyen tüm odaklar garabet bir
şekilde barışsever, özgürlük tutkunu, demokrasi yanlısı ve insanlık
savunucusu olarak gösterilmeye, dahası kabullendirilmeye
çalışılmaktadır. Sapla saman iyice karışmış, doğru ile yanlış yer
değiştirmiştir. Taraf ve failleri belli olan ve acımasızca
yürütülen psikolojik harekâtın özünde pozitif içerikli ve hiç
kimsenin itiraz edemeyeceği mefhumları alet ederek kafaları
karıştırmak, tercihleri değiştirmek, kamuoyu algısını
şekillendirmek hedef olarak belirlenmiştir. Böylelikle demokrasinin
ve özgürlüğün yaralanarak, yıpratılarak hain emellere seferber
edilmesi amaçlanmış, maalesef bunda da bir nebze başarı
sağlanmıştır. Başbakan Erdoğan ve hükümetinin gözetim, denetim ve
idaresinde Türk milleti tesir düzeyi gittikçe yaygınlık gösteren
acı ve çileden çıkarıcı bir operasyona maruz bırakılmıştır. Şu
çelişki ve hastalıklı propagandaya bakınız ki; bölücülüğe karşı
çıkıyorsanız anaların ağlamasını istiyorsunuz demektir. Terörün
kökü kazınsın, Kandil’e Türk bayrağı dikilsin diyorsanız;
şehitlerin gelmesine çanak tutuyorsunuz demektir. PKK’nın eylem ve
hedeflerini kararlıca eleştiriyorsanız, barışa ve çözüme karşı
geliyorsunuz demektir. Türk milletinin parçalanmasına itiraz
ediyorsanız, kan ve ölüm lobilerine hizmet ediyorsunuz demektir.
Başbakan Erdoğan’ın şiddet ve otoriter diline muhalifseniz,
demokrasiye aykırı, milli iradeye tahammülsüz davranıyorsunuz
demektir. Milli varlığa, milli ilkelere, Türklüğe ve kurucu
değerlere toz kondurmuyorsanız, vesayetçi, statükocu ve eski
Türkiye’nin özlemini çekiyorsunuz demektir. Bugüne kadar iktidar
takviyeli tüm propagandaların özünde bunlar yer almıştır. Başbakan
Erdoğan her haklı eleştiriyi mesnetsiz ve dayanaksız şekilde
püskürtmeye ve iftiraya varan kara çalmalarla savuşturmaya gayret
etmiştir.”
“TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ SAVUNMANIN ADI IRKÇILIKTIR”
Türk milliyetçiliğini savunmanın adının ırkçılık olduğunu söyleyen
Bahçeli, “Bu kafa yapısına göre yandaş olmayan herkes karşı
kutuptadır ve başı ezilmelidir. Düşüncelerini dillendiren herkes,
iktidara karşı demokratik iradesini seslendiren her vatandaşım
suçlu ve art niyetli olup, haklarında gerekli işlem yapılmalıdır.
AKP’den memnun olmayan kim varsa ya faiz lobisinin, ya dış güçlerin
ya da Türkiye’nin kötülüğünü isteyen mihrakların kontrol ve
kışkırtması altındadır. Başbakan Erdoğan’a bakarsanız bayrağa sahip
çıkmanın adı tahriktir. Türk milletine saygı ve riayet etmenin adı
faşizmdir. Türk milliyetçiliğini savunmanın adı ırkçılıktır.
Andımızı okumanın adı ilkelliktir. Fakat onbinlerce insanımızın
kanlı katili olan İmralı canisiyle pazarlık yapmak umuttur, güzel
gelişmedir, çözümdür, süreçtir. Başbakan Erdoğan kendisine oy
vermeyen herkesi tehdit görmeye başlamıştır. Vehimlere, hüsnü
kuruntulara, şüphelere yakasını kaptırmış, mantığını ve siyasi
geleceğini kurban vermiştir. Tarihteki tüm diktatörlerin müşterek
lisanı, müşterek tutumu ve müşterek anlayışı Başbakan’da buluşmuş
ve Başbakan’da birleşmiştir. Bu zihniyet aynen pimi çekilmiş bir
bombaya dönmüştür. AKP’ye verilen oylar ters tepmiş, Başbakan’ı
şımartmış, asıl yüzünü deşifre etmiştir. Başbakan, ‘Üç dönemdir
oylarımız arttı’ demekle yanlışlarına milli iradeyi, milletimizin
demokratik kredisini kılıf yapmaya kalkışmıştır. Türk milleti
Başbakan ve hükümetine hakaret etmesi, ihanete yönelmesi,
Türkiye’yi iflasa sürüklemesi için destek vermemiştir.”
“KRALDAN ÇOK KRALCI BÜROKRATLAR KABALIK VE ZORBALIKTA ÖLÇÜ VE
EŞİKLERİ AŞTI”
“Başbakan Erdoğan otoriterleştikçe, kamu görevlileri de kendisini
örnek almış; beğenisini alabilmek, övgüsünü kazanabilmek, terfi
edebilmek için her türlü ahlaksızlığın, her türlü şiddetin ve her
türlü işgüzarlığın içine girmişlerdir” diyen Bahçeli, sözlerini
şöyle sürdürdü:
“Başbakan Erdoğan küfür çıtasını, hakaret ibresini yükselttikçe
kendisini takip eden, rehber gören ve partisinin il başkanı gibi
davranan bazı zavallı valililer ve devlet görevlileri durumdan
vazife çıkarmışlardır. Millete hizmetkâr olduğunu iddia eden
Başbakan’ın kraldan çok kralcı bürokratları, vatandaşlarımıza
baskı, kabalık ve zorbalıkta ölçü ve eşikleri aşmıştır. Vatan ve
millet sevgilerine güvendiğim AKP’nin değerli milletvekilleri
lütfen söylesin, ileri demokrasi bu mudur? 29 Ekim ve 10 Kasım
günleri Adana’da yaşananlara artık üçüncü dünya ülkelerinde bile
nadiren tesadüf edilmektedir. AKP valisi sanki sokak kabadayıları
gibi, sanki ona buna sataşmak, çatmak ve kavga çıkarmak için fırsat
kollayan bir meczup gibi terör estirmiştir. Adana’nın başına
musallat olan, Adanalı kardeşlerime gözdağları veren bu zat; şovmen
midir, sokak dövüşçüsü müdür, derebeyi midir? Görevi, taşıdığı
unvan ve mevkii ne olursa olsun kalabalıkların üstüne hakaretlerle,
ağza alınmayacak galiz ifadelerle yürüyen ve burnunun dikine giden
bir devlet görevlisine Adana müstahak değildir ve olmamalıdır.
Coşarak iktidar nimetlerine konacağını zanneden gayretkeşler, AKP
gittikten sonra ne yapacaklarını, nereye çadır kuracaklarını,
bugünlerin hesabını nasıl vereceklerini de şimdiden düşünmelidir.
Başbakan Erdoğan ve hükümeti Adanalılardan özür dileyerek, gerekli
idari tasarrufu hemen hayata geçirmelidir. Başbakan Erdoğan ve
devlet görevi icra eden bürokratları vatandaşlarımıza büyüklük
taslayamaz, parmak sallayamaz, haksız ve hukuksuz yere peşlerine
emniyet görevlilerini takarak yaka paça gözaltına aldıramaz.
Benzerlerine Baasçı yönetimlerde rastlanan ve ele geçirme
saplantısıyla ilerletilen, sadece bir işgal gücünde olabilecek hınç
ve intikam felsefesi ile kendi dışındakileri hasım gören iktidar
zihniyeti demokratik nezaket ve hassasiyeti tamamıyla kaybetmiştir.
Bu zamana kadar bürokraside yaşanan kadrolaşma, kıyım ve
partizanlık bu durumun doğal bir uzantısıdır. AKP’nin düdüğünü
çalan, farklı görüş ve fikirlere hayat hakkı tanımayan,
milliyetçilerin ekmeğiyle oynayan yandaş bürokratlar, iktidar
değiştiği anda yaptıklarını misliyle ödeyecekler, sebep oldukları
hak mahrumiyetlerinin faturasına katlanacaklardır. Bakalım o zaman
güvendikleri, köle gibi emrini dinledikleri Recep Tayyip Erdoğan
kendilerine ne yapacak ve nasıl yardımda bulunacaktır? Şunu herkes
bilsin ki doğru düşmez, hak yerde kalmaz, haklı mağdur ve mahcup
olmaz, hiçbir zaman da olmayacaktır.”
“GENÇLERİMİZ BAŞBAKAN TARAFINDAN AÇIK HEDEF YAPILMIŞTIR”
Başbakan’ın açıklamalarının ardından öğrenci evlerine baskınlar
düzenlendiğini ve Kabahatler Kanunu’na göre cezalar kesildiğini
söyleyen Bahçeli, “En başta Denizli, Afyonkarahisar, İstanbul,
Eskişehir ve Manisa gibi illerimizde polis geceli gündüzlü ahlak
devriyesine çıkmış, savunmasız gencecik evlatlarımızı sorguya
çekmiş, kimlik kontrolü yapmıştır. Bu ayıptır, rezalettir, düpedüz
insafsızlıktır. Gençliği zapturapt altına alma teşebbüsü
vicdansızlıktır. Zannedersiniz öğrencilerimiz evlerde, çok af
buyurun, yasa ve ahlak dışı ilişkilerle zevki sefanın ortasındadır”
diye konuştu.
Bu arada karma eğitime karşı çıkan bazı AK Parti’li vekillere de
gün doğduğunu, fırsat kapısının aralandığını öne süren Bahçeli,
sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gezi Parkı’ndan ODTÜ’ye kadar gençliğin gösterdiği dirayet ve
demokratik itiraza sinirlenen, öfke nöbetleri geçiren Başbakan,
toplum zemininde kendisini zorda bırakmayacak, mütedeyyin
kardeşlerimizi istismar eden bir yöntemle karşı harekete geçmiştir.
Bu nedenle gençlerimiz Başbakan tarafından açık hedef yapılmıştır.
Türk gençliğini çapulcu olarak suçlaması yetmemiş, inançlı-tinerci
diye ayırması kafi gelmemiş, şimdi de ahlaksızlık ihsasında
bulunmuştur. Maksat Türk gençliğini toplumsal planda küçük düşürmek
ve sorgulatmaktır. Başbakan Erdoğan öğrenci evlerine gösterdiği
kuşkulu hassasiyeti, acaba yetiştirme yurtlarına niçin
göstermemektedir? 18 yaşını dolduran kız ya da erkek yetim
evlatlarımız kapının önüne bırakılırken, engelliler insanlık dışı
saldırı ve tacizlere uğrarken hiç yüreği sızlamış mıdır? Başbakan
Erdoğan ve hükümeti yurt yapmış ve bu çerçevede her türlü imkânı
sağlamıştır da öğrencilerimiz mi bundan istifade etmemişlerdir?
Kendisi muhafazakâr demokratız demektedir; peki, zinayı suç
olmaktan çıkaran kimdir? Meşru hayat ve gayrimeşru hayat diye
toplumsal yapıyı ikiye bölen, aklı fikri milletin özel hayatında
olan, onu bunu izleyen, dinleyen, komplo kuran birisinden Başbakan
olması hicran ve hicap vericidir. Başbakan kürtajdan çocuk sayısına
kadar hayatın her alanına yönelik müdahaleci, kaba, hırçın ve
serttir. Öte yandan ayıpları engelleyeceğim diyerek özel alana
müdahaleye kalkmak Kur’ani ilkelere ve sünnete açıkça aykırıdır.
Bize göre her hane mahrem, her insan muhterem ve her müdahale de
haramdır. Başbakan haksız yere isnatlarda bulunduğu masum
öğrencilerimizden ve ailelerinden mutlaka da özür dilemelidir.
İktidar zihniyeti Anayasa’nın 58. maddesinde düzenlenen ‘Gençliğin
Korunması’ ilkesini müdahalelerinin gerekçesi olarak
göstermektedir. Hükümet madem bu kadar Anayasa’ya bağlı ve
saygılıdır, o zaman şeref ve namus üzerine edilen yeminleri nasıl
hiçe saymıştır? Anayasa’ya göre suç ve ihanet olan fiil ve
eylemleri göz göre göre nasıl yapmıştır? Türkiye’nin çözüm bekleyen
meseleleri karşısında yetersizliğini örtbas etmek ve yerel
seçimlerde halkın oylarını çalabilmek için gündemi ahlak ve inanç
kulvarına çeken Başbakan, başkalarının ahlak ve namusuyla
uğraşacağına kendi ahlakını düzeltmeli ve af dilemelidir. Bize
göre, gençliğe güvenmeyen bir Başbakan’ın hükümet ettiği ülkede,
çocukların sağlıklı eğitiminden ve geleceğe güvenle bakmasından söz
edilemeyecektir. Retorikte sınırlandırılmış ve tanımlanmış bir
iktidara atıf yapan, dayatmacı aşırılıklara, radikalizme ve toplum
mühendisliğine onay vermeyen AKP’nin muhafazakâr demokratlık
anlayışı, pratikte çok farklı, Başbakan’ın dilinde de apayrı
uygulanmaktadır. Bu tutarsızlık samimiyetsizliğin bariz kanıtıdır.
Toplumsal çehreyi kafasına göre tanzim ve değiştirmeyi amaçlayan
Başbakan, aynı zamanda milletimizi birbirine düşüren, muhbirliği
teşvik eden devrin istibdat mimarıdır. Ülke nüfusunun toplamda
yüzde 16,6’sını temsil eden Türk gençliği Başbakan’ın oyunlarını
bozacaktır. Seçme ve seçilme çağı olan 18-25 yaş kuşağındaki 10
milyona yakın genç kardeşim iktidarı yerinden edecek güce ve
demokratik imkâna fazlasıyla sahiptir. Türk gençliği vatanına,
geleceğine ve haklarına leke sürdürmeyecektir. Ve her daim
gençliğin hakkını, hukukunu savunacak, üzerlerinden siyaset
yapılmasına, suçlanmalarına, töhmet altında bırakılmalarına da
parti olarak izin vermeyeceğiz.”
“BARZANİ’NİN BAŞBAKAN TARAFINDAN KARŞILANMASI ÇOK VAHİM NETİCELERE
ORTAM AÇACAKTIR"
Başbakan Erdoğan’ın hafta sonu yapacağı Diyarbakır’daki temasları
ile ilgili de değerlendirmede bulunan Bahçeli, şunları dedi:
“Ve bu ziyaret sırasında Irak’ın kuzeyindeki terör destekçisi
Barzani’yle görüşme yapacağı kamuoyuna yansımıştır. Geçtiğimiz
günlerde Irak, İran ve Suriye’deki Kürt partilerinin Ankara’da
düzenlenen ‘Kürtler Barış, Demokrasi ve Çözüm Modellerini
Tartışıyor’ konferansına katılmalarından sonra bu buluşmanın
gerçekleşecek olması oldukça manidardır. Açık Toplum Vakfı’nın yanı
sıra bazı yabancı oluşum ve organizasyonların desteğini alan
Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi tarafından tertip edilen
bölücülük konferansının son halkası Başbakan tarafından
Diyarbakır’da tamamlanacaktır. Başbakan Erdoğan’ın bu ziyareti çok
tehlikelidir. 4 parçalı büyük Kürdistan’ın güney ayağı temsilcisi
Barzani’nin bölücülerin sözde kuzey Kürdistan olarak tarif ettiği
zeminde bizzat Başbakan tarafından karşılanması çok vahim
neticelere ortam açacaktır. Başbakan Erdoğan Kürdistan için umut mu
verecek, vade mi biçecektir? Başbakan bugün Barzani’nin ayağına
gönül huzuruyla gitmeyi normal görürken, gün gelecek İmralı
canisinin huzuruna da tıpış tıpış çıkmayı sıradan kabul edecek
midir? Barzani’ye ne söyleyecek ve ne duymayı isteyecektir?
Başbakan’la Peşmerge başı, ‘Ne mutlu Türküm diyene’ tabelasının
vinçlerle sökülüp atılmasını mı kutlayacak, sözde kuzey
Kürdistan’ın şerefine yeni sıra geceleri mi düzenleyecek, daha
fazla yıkım ve tahribat için anlaşma mı imzalayacaktır? İmralı
canisi tarafından Sırat Köprüsü’nde olduğu ifade edilen ihanet
süreciyle ilgili güven mi tazelenecek, gönüller mi alınacak, ordu
kurduğunu açıklayan PYD’ye ikramlarda mı bulunulacaktır?
Diyarbakır’da yapılacak bu şaibeli ve son derece sinsi görüşmenin
ihanet sürecinin bir parçası olduğu, yeni taviz reçetelerini
beraberinde getireceği bugünden bellidir. Devletin teamüllerine,
başkent Ankara’nın emanetlerine, milli güvenlik ve çıkarlara darbe
vurmak demek olan bu görüşmenin bölücü emelleri daha da
cesaretlendirip ümitlendireceği aşikârdır. Başbakan Erdoğan,
taşıdığı sorumluluğun ağırlığına uygun hareket etmeli ve
Peşmerge’yle Diyarbakır’da kesinlikle görüşmemelidir. Çok meraklı
ise Erbil’e gitmesinin, kardeşiyle eşbaşkanlık görevini
bölüşmesinin ve bir daha da geri gelmemesinin önünde hiçbir mani
hal yoktur. Ve böylece Türkiye başındaki musibetten
kurtulacaktır”.
(İHA)