Başbakan Suikasta Uğrayabilir!

Onu gazeteci, yazar ve twitter fenomeni olarak tanıyoruz. Yayımlanan tarih kitapları serisinin ardından, bir istihbarat romanı yazan Ali Çimen, daha çok konuşulacağa benziyor.

Ayla ÖZYURT aylaozyurt@internethaber.com

Onu gazeteci, yazar ve twitter fenomeni olarak tanıyoruz. Yayımlanan tarih kitapları serisinin ardından, bir istihbarat romanı yazan Ali Çimen, daha çok konuşulacağa benziyor.
İlk romanı ‘Kırık Heykel’ hakkında çıkan; “Cemaat hükümeti bu romanla mı uyardı?” haberleri ortalıkta dolaşınca, romanı alıp nefes nefese okumamın ardından, gündeme dair iddialı tweet'ler atan ve sağlam tespitleri olan, 16 sene Zaman Gazetesi’ne hizmet veren, şimdilerde Fransız ajansı Euronews’de çalışan Çimen'le röportaj yapmak şart oldu. Şimdi onun söylediklerine kulak verelim..

Ali Çimen kim, tanıyalım seni..?

Gazeteci olarak mümkün olduğunca gerçeklerin peşinde koşmaya, tarih kitaplarıyla okuyucuların genel kültürünü arttırmaya ve romanlarıyla da insanlara keyifli anlar yaşatmaya çalışan bir gazeteci yazarım, kalem ve fikir işçisiyim, kendimi öyle tanımlıyorum.

Bağımsız ve tarafsız bir gazeteci/yazar olarak mı tanımlıyorsun kendini?

Taraflıyım ama bağımsızım. Tarafım kimdir? Kim haklıysa o dur. Bu son vakada, özellikle tweet’lerimde daha çok cemaat yanlısı olarak görünüyorum konjonktür itibarıyla, şu an onları hukuka daha yakın gördüğümden dolayı… Gazeteci taraf olabilir önemli olan objektif ve adil bir şekilde işini yapabilmesi…

Cemaatçi olmak suç değil!

Cemaatten misin soruları çok soruluyor, kimlerdensin?

Gazeteciliğe Zaman’da başladım ve 16 yıllık bir geçmişim var. Ayrıca yazar olarak bağlı bulunduğum yayınevi de cemaatle ilintilendiriliyor. O yüzden ne kadar cemaatten değilim desem de bu havada kalan bir cümle olacak. Türkiye’de, herkes diğerlerini sınıflandırarak konuşmaya alışık olduğu için benim beyanımdan ziyade, muhataplarımın beni nasıl algıladıkları önemseniyor. Açıkçası bu algıyla mücadele etmek gibi bir derdim, sıkıntım da yok. Biri bana Cemaatçi derse de bundan kompleks duymam, sonuçta cemaatçi olmak suç değil. Gezi sürecinde Cemaate eleştirilerim oldu, Zaman gazetesine de eleştirilerim oldu. Türkçe Olimpiyatları’nda Tanzanyalı çocuklara kolbastı falan oynattılar, bunu eleştirdim, yani yeri geldiği zaman lafımı asla esirgemem. Eleştirmem gereken nokta varsa eleştiriyorum. Medyada Cemaatin sözcüsü olarak bilinen insanlar var, benim öyle bir misyonum yok, Cemaat hakkında da konuşamam, haddime de değil, görevim de değil. Ancak bu camiayı iyi tanıdığımı düşündüğüm için mümkün olduğu kadar kamuoyunu kendi tespitlerimle aydınlatmaya çalışıyorum. Elbette cemaatin sözcüsü falan değilim. Mesela şu son dört yıldır Fransa merkezli uluslararası bir haber kanalında çalışıyorum, bu mantıkla Fransa Hükümeti’nin sözcüsü olmam gerekiyor. İnsanların beni nasıl gördüğü değil de benim ne dediğime odaklanmaları benim için daha önemli… Zaman Gazetesi ile ya da cemaatle şu an hiçbir organik bağım yok, sadece Zaman Gazetesi adına beş ayrı ülkede uzun yıllar çalıştım ve çok sayıda dostum var cemaatten. Bu insanları seviyor ve saygı duyuyorum. Haklı argümanlar dile getirdiklerinde destek vermekse her şeyden önce vatandaşlık görevidir.

Tweetlerin çok keskin. Damgalanmaktan korkmuyor musun? Sonuçta tarih kitaplarının yanı sıra roman da yazıyorsun. Romancılıksa her kesimi kucaklamayı gerektirir...

Kastınızı anladım. Amiyane tabirle ‘müşteri kitlesini kaçırma’ durumuna işaret ediyorsunuz. Hayır, öyle bir endişem yok. Rızık Allah’tandır. Olağan günlerde yazar, çizer, sanatçı takımı ‘yalan söylemek kötüdür’ derse, bu bir erdemdir evet.. Ancak şu anki yaşadığımız olağanüstü günlerde yalancıya adını vererek yalancı diyemiyorsanız, sadece eyyamcılık yapmış olursunuz, bunun erdemle ilgisi yoktur. Ayrıca ben yazarlığıma güveniyorum ve muhataplarımın da bana kızsalar bile iki şeyi birbirinden ayıracak kadar olgun olduğuna inanıyorum.

Romanın ‘Kırık Heykel’ ile ilgili basında; “Cemaat bu romanla hükümeti uyardı” türü haberler gördük, müneccim misin, öngörün mü kuvvetli, ajan mısın nesin..?

Ben bu romanı Mavi Marmara hadisesinden nerdeyse altı ay önce yazmaya başlamıştım. Hükümetle cemaat canciğer kuzu sarmasıydı. Bir sıkıntı, böyle bir ana geleceğimize dair en ufak bir emare yoktu. Roman da geçtiğimiz Mart ayında, tam bir yıl önce piyasaya çıktı, her şey süt limandı, bundan dolayı o mesaj hikayesi açıkçası çok zorlama bir şey. Ama bunu da anlıyorum. İçerik ve yaşanan gelişmeler birebir örtüştüğü için, böyle bir algı oluştu. Buna itiraz edemem, sonuçta, ne dersem diyeyim herkes aksini düşünecektir... Neler oldu; İlk etapta romanda, 1979’da yaşanan Kabe baskını vardı, kimsenin bilmediği, daha doğrusu fazla bilinmeyen bir hadiseydi. İlk olarak öyle dikkat çekti. Romanın bir bölümünde Mısır’da demokrasiye geçildiği zaman, İsrail, Amerika, Batı ve Suudi Arabistan’ın bu işlerden rahatsız olacağını ve bir şekilde, hükümeti yıkmaya yönelik bir planı devreye sokacaklarını anlatıyorum. Olaylar aynen o şekilde gerçekleşince okuyucuların dikkatini bir kez daha çekti… Romanın diğer bir argümanı ise Suudi Arabistan’la İsrail arasında gizli bir işbirliği olduğu şeklinde. Mursi’nin devrilmesi ve ardından yaşananlar da bu kurgumu doğruladı. Aralarında gizli bir anlaşma olabileceğine dair bir sürü yayın çıktı ortaya, halen şu ana kadar iki taraf da bunu reddetmiş değil. Yine romanın bir bölümünde Orta Doğu’nun bir mezhep savaşına sürükleneceği öngörüsü vardı, bu da gerçekleşiyor, görüyoruz. Türkiye ile İran arasındaki gelişmeler, İsrail’in Erdoğan’ı hedef tahtasına oturtması gibi unsurlar da Kırık Heykel’de başrol oynuyor. Bu benzerlikler haliyle romanı bazı çevrelerin gözünde bir ‘proje’ haline getirmiş görünüyor...

Başbakan suikasta uğrayabilir!

Şu suikast meselesine gelsek?

Romanın sonunda Başbakan Erdoğan’a suikast yapılıyor ve bunu yapanlar İsrail ajanları. Malum Erdoğan’a suikast da son zamanlarda çok dile getirilen bir senaryo. Dış komplo iddiaları, hükümetin Cemaat ile arasının bozuk olması, Erdoğan’ın sürekli Cemaati, İsrail adına çalışmakla itham etmesi gibi sebeplerden dolayı roman hükümete gizli bir mesaj olarak yorumlandı, çünkü düşmanlar uyuşuyor kişiler uyuşuyor… Bunlar bir yana ben yazar olarak romandaki argümanımın arkasında duruyorum, Erdoğan hükümeti bu şekilde giderse, İsrail’in böyle bir şey yapmayacağının garantisi yok, tarih bize bunu yapabileceğini gösteriyor. Şunu diyebilirim; Erdoğan, benim riskli olarak nitelendirdiğim dış politikayı devam ettirirse, suikasta uğrayabilir. Ama bu o çok dillendirilen çakma suikast değil tabi. Farklı bir şeyden bahsediyorum. Uluslararası siyaset ne yazık ki acımasız bir oyun, tarih şahidimiz.

Nasıl yani?

Romandaki Erdoğan, ‘Dünya Lideri Erdoğan’ diyorlar ya, işte öyle bir profile sahip: Çok risk alan bir lider, o riskin sonucunda gerçek hayatta böyle bir şey olabilir. Şu dün düşürdüğümüz son Suriye uçağı mesela. Büyük bir risk. Bölgeyi hepten karıştırabilecek bir kumar. Mevcut bölgesel dengelerin bozulmasını istemeyen onlarca güç odağı var.

Müneccimlik mi yapıyorsun?

Hayır, müneccim değilim ama 21 yıllık gazeteciyim, Türkiye dışında dört ayrı ülkede gazetecilik yaptım, halen yapıyorum ve çalışma saham hep dış haberler, uluslararası politika oldu. Bu gidişattan böyle bir sonuç çıkarıyorum. Kısaca Erdoğan bu riskli politikayı sürdürürse, Türkiye olarak kendi gücümüzün kaldırabileceğinin ötesinde bir oyun kuruculuğa soyunursak, özellikle de İsrail’i düşman olarak karşı cepheye yerleştirirsek, böyle bir risk olabilir. Çünkü Türkiye çok önemli bir ülke ve İsrail hükümeti de Erdoğan’ın liderliğinden çekiniyor, bunu inkar edemeyiz. Başbakan, maceracı dış politikasıyla tehdit unsuru haline gelirse bu da seçeneklerden biri olabilir. Başkan Kennedy’e dahi suikast yapıldı, birçok dünya lideri var suikasta uğrayan. Ama bu tabi ki gazeteci olarak yaptığım bir çıkarım, yazar olarak ürettiğim bir kurgu. Allah göstermesin o ayrı..

Türkiye gündemini nasıl değerlendiriyorsun tapeler, şaibeler, Cemaat-Akp savaşı, yolsuzluklar, usulsüzlükler, ne diyorsun..?

Hadise ilk patlak verdiğinde, Cemaat’i tanıyorum elbette ama dışardan bakan biri olarak, Cemaat-Hükümet çatışması olduğunu düşünmüştüm. Dershanelerden sonra abarttılar diye düşünürken, çıkan tapeler, işin görünenden çok farklı olduğunu gösterdi. Hükümet ne kadar, Cemaat-Hükümet savaşı olarak göstermeye çalışsa da, olanların Türkiye’nin yaşadığı bir demokrasi ve hukuk krizi olduğu ortaya çıktı. Dediğim gibi, bu bir demokrasi ve hukuk krizi. Akp hükümetinin reform yapma özelliğini kaybetmesinden dolayı sıkışması, yani eski reform gücünü kaybetmesi, dinamiklerini kaybetmesi, yolsuzlukların, şaibelerin had safhaya çıkması... Barış süreci ilerlemiyor, işte temel hakların verilmesine ayak sürünüyor, bu demokrasi krizini oluşturuyor. Diğer yandan bu yolsuzlukların ortaya çıkmasına rağmen mahkemelerin neredeyse lağvedilmesi, HSKY’nın operasyona uğraması, savcıların polislerin sürülmesi, hiçbir şey olmamış gibi siyaset yapmaya devam edilmesi de hukuk krizine işaret ediyor... O tapelerin ve kayıtların orijinalliğinden ise hiç bir şüphem yok, çünkü bütün veriler onu gösteriyor. Zaten öyle bir şey olsaydı hükümet gök kubbeyi şimdiye kadar başımıza yıkmıştı, yani hükümetin verdiği tepkiler de iddiaları doğrular nitelikte. Legal mi-illegal mi, beni gazeteci olarak da ilgilendirmiyor, vatandaş olarak da… O hukukçuların işi, hakimin savcının işi. Bir kez ortaya saçıldıktan sonrası beni ilgilendirmez. Ben malzemeye bakarım.

Üçüncü Cumhuriyet kurulacak…

Bu yaşananlar bir devrim mi?

Bolşeviklerin yaptığı gibi bir devrim olmayacak ama zihinlerde bir devrim olduğu kesin hatta ben biraz daha iddialı konuşayım, ben ikinci Cumhuriyetin sona erdiği kanaatindeyim, artık üçüncü Cumhuriyeti kuracağız yani, ikinci Cumhuriyet zihinsel olarak yıkıldı. AK Parti Devrimi dediğimiz bir mevzu var. Bu bir gerçek... İlk iki dönemde yaptıkları reformları inkar edemeyiz, Türkiye’yi belirli bir noktaya getirdiler ama üçüncü dönemde tam anlamıyla çuvalladılar. Diğer yandan Kemalist düzenin Türkiye’nin sorunlarını çözmediği anlaşılmıştı. AKP geldikten sonra yaşananlar ve reformların da etkisiyle beklenen kurtarıcının siyasal İslam olduğu kanaati ağırlık kazandı. Ancak geldiğimiz bu noktada artık Siyasal İslam ölmüştür. Artık herkesin ortak inancı şu: Kimsenin kimseye karışmayacağı, gerçek anlamda bir hukuk devleti tek ilacımız. Yeni, sivil, özgürlükçü, insan odaklı bir anayasa yapacağız, bundan kaçış yok, bu da üçüncü Cumhuriyetin kuruluşu olacak zaten. Şu an ikinci Cumhuriyetin yıkılış sancılarını, kaosunu yaşıyoruz. Ardından 3. Cumhuriyet kurulacak.

Tek adam ideolojisini sevmem Kemalizm dahil…

Kemalizm ile bir derdin mi var?

Kemalizm adına, Atatürk öldükten sonra onun adına yapılan uygulamalara karşıyım. Kendisi hayattayken yaptığı bir takım aşırı uygulamalara da karşıyım. İşte Dersim’in bombalanması vs… Ama Atatürk’e düşman mıyım, tabii ki hayır… Tarih kitapları yazan biri olarak tarihi şahsiyetlere hayran ya da düşman olmam söz konusu olamaz. Atatürk’ü tarihte olması gerektiği yere koyuyorum. Cumhuriyetin kurucusu, hataları var, sevapları var, günahları var. Atatürk artık tartışılıyor, eskiden bunlar tabuydu. Üç beş yıl önce Osmanlı padişahları hakkında da konuşulamazdı. Artık her ikisi de olması gerektiği gibi, daha gerçekçi şekilde değerlendirilecek. Tarih söz konusu olduğunda, amiyane tabirle; “Sen girersen ben her türlü girerim” olmaz. Bir süre sonra, ülke normalleştiği zaman bunları çok daha rahat konuşacağız. Kimse kimseyi; “Sen Osmanlı düşmanısın”, “Sen Atatürk düşmanısın’’ diye suçlamayacak. Bugünün en aşırı Kemalist’i on yıl öncenin en aşırı Kemalist’inin yanında Martin Luther King gibi kalıyor! Kuşak değişiyor. “Bu memlekette sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur, bu memlekette namuslular ve namussuzlar vardır” demişti Cemil Meriç. Türkiye’nin temel meselesi budur şu anda.

Kabataş vakasının Türkiye’ye katkısı büyük!

Gezi bir dış komplo muydu?

Hükümet ve yandaş basın bunu dış komplo olarak görse de, öyle bir şey yok. Halkın Kabataş provokasyonuna gelmemesi Türkiye’nin bu provokasyonu yememesi, aslında eski Türkiye’nin öldüğünün en büyük göstergesi. Allah için AKP’li kitle de homurdansa da tufaya gelmedi. Bu çok önemli... Eski Türkiye olsaydı ortalık kan gölüne dönerdi. Bu vaka aslında bir test oldu ve biz bunu başarıyla geçtik. Bundan dolayı çok ümitliyim. Bu saatten sonra Türkiye’de kimseyi kimseye kırdıramazlar. Aslında bu yalanı pompalayanlar istemeden Türkiye’ye çok büyük bir iyilik yaptılar.

Çok mu iyimsersin?

Evet, çünkü en tehlikelisi Kabataş Vaka’sıydı. Yapılabilecek en tehlikeli kışkırtmaydı. Bunu ki yemedik, önümüz açık evelallah.

PKK, Cemaat ve Mit ajanlarından oluşan yapay bir terör örgütü mü?

Yok canım palavra bunlar, komplo teorisi. PKK dediğimiz sosyal bir vaka. PKK, Kürt sorununun sebebi değil sonucudur. Emniyet, MİT elbette sızma yapıyor. Dünyanın her tarafında, terör örgütlerinin içeresinde ajanlar, devletin güvenlik elemanları cirit atar. Bu kaçınılmaz ama bundan hareketle koca bir örgütü devletin kumpası olarak adlandırmak, sosyolojiye ihanettir, komplo teorisidir. Ve ben komplo teorilerine inanmam. Özellikle de Türkiye’nin ilk komplo teorileri kitabını yazan biri olarak bunların nasıl bir zihinsel afyon olduğunu iyi bilirim.

Türkiye üzerine oyunlar oynanmıyor mu, dış mihrak vs. yok mu diyorsun?

Komplo yok. Operasyon her zaman vardır ama onlar komplo söylemiyle açıklanamayacak kadar ciddi işlerdir. Gezi sürecinden bu yana duyduğumuz dış güçler, lobiler söylemleriyse tamamen palavra. Dış mihrak yok. Türkiye’nin komploya maruz kalmasını gerektiren sebep yok. Yani kimse kimseye havalimanı yaptığı için komplo kurmaz. Sonuçta bu havalimanına indirip kaldırmak için on milyarlarca dolar ödeyip yüzlerce uçak alıyorsun. Eee adam sana niye havalimanı yaptırmasın? Niye mesela Almanya ya da Fransa komplo yapsın ki? Almanya’yı suçluyorlar. İyi de aldığın Airbus’ları yapan da Almanya, Fransa. Deli mi bu adamlar? Bir de şu var; gerçekten bir komplo olsa, işte Mossad, CIA, Avrupa’nın da içinde olduğu bir komplo olsa buna değil Türkiye hiç bir güç dayanamaz. Bu kadar azılı düşmanlar, bir ülkeyi karşılarına alsa işini bitirirler. Kimse bu kadar büyük bir komploya dayanamaz. Netice olarak, komplo yok diyorum.

Başbakanın paranoyak halleri mi diyorsun?

Tıp Tabipler Birliği Başbakan için bir bildiri yayınlamış; “Ruh durumundan endişe ediyoruz” diye. Ben de endişe ediyorum, çünkü kendisine ben de oy verdim zamanında. Ama benim oy verdiğim Tayyip Erdoğan bu değildi. Belediye Başkanı olmadan önce de tanıyordum yani, özellikle o ilk dönemdeki ılıman insan gitmiş, konuşurken bile gözlerinden öfke akan biriyle karşı karşıyayız… Ruh durumundan endişeliyim tabii ki. Tabipler endişeliyse ben de bir vatandaş olarak endişeliyim. Normalde çok tehlikeli olabilecek bir söylemi var, daha önce hiç bir Başbakan’ın ağzından duymadığımız şeyler duyuyoruz, bölücü ve kışkırtıcı söylemler…

Berkin’in cenazesinde binlerce kişi sokaklara döküldü, Başbakan ertesi gün Berkin’i terörist ilan etti, ne diyorsun, ağır tahrik değil de ne bu?

Kesinlikle ağır tahrik! Bizi yöneten bir insan bunu söylüyorsa tabii ki ruh durumunu sorgulamamız lazım. Her vatandaşın hakkıdır. “Yok Başbakan hakkında nasıl öyle konuşursun kardeşim” derlerse de, kusura bakmayın konuşurum. Canımı, malımı emanet etmişim, vatandaş olarak eleştirmek en doğal hakkım, gazeteci olarak da görevim zaten.

Kontrollü gerginlik politikası…

Seçimlerden sonra AKP istediği başarıyı elde ederse sonuç ne olacak? Başarısız olursa ne olacak, onu istemeyenlere yaptırımları ne olabilir?

Şöyle bir şey var tabii, eğer başarılı olursa, Cemaate karşı bir operasyon hazırlığı var. Başbakan yardımcısı bunu kendisi söyledi. “Halkımız bize destek verirse operasyon yapacağız” diye, tamamen aptalca bir cümle sarf etti. Bu cümle bile başlı başına bir suç. Halkın bir kesimini korkutuyorsunuz o halde size şöyle sorarlar; “Seçimlerden sonrayı niye bekliyorsunuz? İllegal bir durum varsa şu an hemen müdahale etmeniz lazım” demek ki planlı programlı bir intikam operasyonuna hazırlanıyorlar. Ama bu Türkiye’ye barış getirmez istikrarı daha da zedeler ve ülke yönetilemez bir hale gelir, endişem bu. Şu an sokaklarda gerginliğin artması AKP’ye yarar. Çünkü insanlar can güvenlikleri tehlikeye girdikleri zaman, sarılacak dal ararlar, şu an en sağlam dal hükümet, başka alternatif yok. Başbakan Erdoğan geziden beri kontrollü gerginlik politikası uyguluyor, yani gerginliği artırıp bunu kontrol ederek belli bir hedefe ulaşmaya çalışıyor. Ama gördüğümüz kadarıyla kendisi kontrolünü kaybetti. Eğer yerel seçimden başarılı çıkarlarsa ki bu artık seçim olayından çıktı bir tür hükümete güvenoyuna dönüştü, beklediğim operasyonlar yapılırsa Türkiye’yi yönetilemez duruma getirebilirler.

Aç biraz...

Hükümetin kirlenmiş olduğunu düşünen ciddi bir kesim var. Yani siz hiç bir şey olmamış gibi bu yolsuzlukların üstünü kapatıp devam edemezsiniz, çünkü artık ayan beyan her şey ortada görünüyor. Buna karşılık hiç bir açıklama yapılmadı, hiç bir iddia yalanlanmadı, hiç bir delil çürütülemedi. Buna rağmen sırf sandıktan yüksek oy aldık diye hukuku bypass edip yola devam ederseniz bu ülke yönetilemez hale gelir. Başarısız olursa ne olur? Artık gemileri yakmış durumdalar, her hâlükârda bazılarını çıkartırsak parti kadrosunun büyük bir kısmının temiz olduğuna ve şu an ki durumdan dolayı çok sıkıntılı olduklarına inanıyorum. Bununla birlikte hem AKP’nin içindeki bu temiz kadroların hem de meclisteki genel iradenin; “Bu sistem tıkandı, yeni bir anayasayla gargara yapmadan, gerçekten sivil bir Anayasa ile yolumuza devam etmemiz lazım” noktasına geldiğine inanıyorum, yani mecliste o çekirdek var. Seçimlerden sonra her halükarda bir süre kaos yaşayacağımızı düşünüyorum ama bu kaosun sonunda ben ümitliyim, bu iradenin baskın çıkacağına inanıyorum. Yani iyiler ve kötülerin mücadelesi diye karikatürize edersek, iyilerin, reformcu demokratik iradenin baskın çıkacağına ve bir şekilde 3. Cumhuriyetin kurulacağına inanıyorum. Yeni bir sivil Anayasa sonrası Avrupa’yla entegrasyon sürecimiz devam edecek, dediğim gibi bu geçici bir kaos. Ama halkımız bu kaosu atlatacak güçte ve basirette olduğunu Kabataş mevzusuyla gösterdi.

Yolsuzluk yaptıysa helal olsun diyen onca insan varken biz sosyal medyada birbirimizi dolduruşa mı getiriyoruz sence…?

Kısmen evet. Zira taşradaki genel algı farklı. Hizmet odaklı bir bakış var, tapeler, yolsuzluklar göz ardı edilebiliyor. Vatandaş da haklı... İlk kez, yapması gerekeni yapan bir hükümet gördüğü için ona hak ettiğinden daha fazla değer biçiyor ve değerler çatışması yaşanıyor. Yoksa kimsenin içinden hırsızlığa onay verdiğine inanmıyorum. Bir tür, aman eskiye dönmeyelim korkusu. Ama sosyal medyadaki bilinç önemlidir. Her ülkede çekirdek bir kadro vardır, çekirdek bir kesim vardır, bu her yerde böyledir, bunlar özgürlük alanlarını genişletir, geri kalan işinde gücünde yaşayan ortalama vatandaş da bu reformlara anında adapte olur bu böyledir, hiç itiraz etmez ve benimser. Büyük şehirler her zaman taşrayı sürükler, bu da gayet doğal bir süreç. O yüzden dolduruşa getirsek bile ki getirmiyoruz, bu aslında bizi ileriye taşıyacak bir dolduruş son tahlilde.

Paralel devlet iddiası çökmüştür…

Paralel devlet var mı?

17 Aralık sürecinin ardından paralel devlet söylemi bir süre alıcı buldu. Ama daha önce Türkiye Cumhuriyeti’nde görülmemiş bir olay, işte bu bakan çocuklarının gözaltına alınması, tutuklama kararı çıkması, zaman geçtikçe ortaya tapeler, fezlekeler sızdırılmaya başlandıkça bunun böyle olmadığını anladık... Hepsinin legal bir dayanağı var ve açılan hiç bir paralel örgüt soruşturması yok. Gülen de; “Varsa bir kusurumuz hukuk gerekeni yapsın” dedi defaatle. Yani bu işin başındaki insan böyle hodri meydan dedikten sonra, paralel devlet bastırması çok abes olur, adam “varsa buyrun yakalayın” demiş, kartları açık oynamış ve kendine çok güveniyor, eee 3 ay geçti buna rağmen hükümet hiçbir adım atamadı, sonuçta paralel devlet iddiası çökmüştür... Cemaatin yapısı sıkıntılı olabilir. Mesela; Cemaat’te şeffaflık yokmuş, havuz medyası bu yönden vuruyor, yok bir takım karanlık para ilişkileri varmış, varsa da var, bize ne? Ben para vermiyorum, veren varsa kendi parasının peşine düşsün. Varsa bir hukuksuzluk maliye ilgilensin ama ben hükümete vergi veriyorum o yüzden verdiğim paranın peşine düşerim arkadaş. Varsa bir usulsüzlük yakalasınlar bize ne? Kimse kimseyi gözü kara savunmuyor yani. Bu yüzden hizmet hareketinin yaptığı hukuk vurgusunu en başından itibaren önemsiyorum. Kendilerine güvenmeseler bu kadar cesurca meydan okumazlar. Ve bir paralel devlet var doğru. Reza Sarraf’ın ‘teşvikleriyle’ asli işlerini bir kenara bırakıp acayip işlere soyunan devlet görevlilerinden oluşan bir paralel devlet...

Bir takipçin yazmıştı sana. Cemaat’ten ihraç mı edildin, var mı böyle bir şey?

Bir yerden ihraç için önce dahil olmanız lazım. Sempatim, hukukum bir yana, ben kendimi hiçbir zaman hizmet mensubu olacak kadar iç disipline sahip biri olarak görmedim. Fıtratım farklı. Özetle, boş laf. Sonuçta uzun yıllar Zaman’da çalıştım daha sonra kendime bir yön çizdim ve uluslararası medyaya geçtim. Bu kadar basit… Bu bakış açısıyla yürürsek, Elif Şafak’ı da kovmuş olmaları gerekiyor! Çünkü o da Zaman Gazetesi’nden ayrılıp Habertürk’e geçti. Yıllarca Zaman Gazetesi’nde yazdı, şimdi oda mı Cemaat üyesi olup Cemaat’ten ihraç edilmiş oluyor, aptalca bir mantık. Ha olsaydım da gururla söylerdim, onu da ekleyeyim. Birçok örnek aldığım insan var o camiada...

Tarih kitapları yazıyorsun. Ne diyorsun, tarihimizle gurur duymalı mıyız?

Çok manasız bir yaklaşım. Niye duyalım ya? Tarih, milli gururu şişirecek bir şey değil, bunu hep söylüyorum. Pompa değil, öyle bakılmaz tarihe… Tarih ciddi bir disiplindir ve geçmişe bakarak geleceği inşa edersiniz, gününüzü yorumlar, geleceğinizi inşa edersiniz, niye gururlanalım. İşte bu Yeni Osmanlıcılık akımı da saçma gururlanma saplantısından kaynaklanan bir sapma. Eleştirel bakacaksın… Osmanlı Hanedanı tarihin en kanlı hanedanlıklarından biri diyorum hep ve çok kişi itiraz ediyor ama öyle. Evlat katli, kardeş katli, bunu göreceksin, eleştireceksin ama diğer taraftan aynı Osmanlı sokak hayvanlarının tedavisi için hastane bile kurmuş, Kuzey Avrupa ülkelerinin günümüzdeki uygulamaları o zamanlar Osmanlı’da varmış ama bu Osmanlı’nın aynı zamanda kanlı ve eli maşalı bir imparatorluk olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bir tarafına bak gururlan öbür tarafına bak üzül ama ikisinin arasında bir sentezde buluşmak lazım ki sağlıklı bir dünya vatandaşı olabilesin...

Aklıma gelmişken, sosyal medyadaki rüzgardan hareketle sorayım, sahi ajan mısın, öyle söylentiler var da…

Eskiden kızıyordum ama benim gibi uluslararası bağlantıları olan gazeteciler için, istihbarat romanı yazan yazarlar için her zaman yakıştırılan şeyler. Bununla yaşamaya alışacağım bir şekilde… Bugüne kadar Mossad ajanı oldum, CIA ajanı oldum, hatta en son Vatikan ajanı dahi oldum… Ben gazeteciyim ve tarih kitapları yazarı bir romancıyım, bu kadar basit. Ama ajandan kasıtları böyle havalı bir James Bond tiplemesiyse itiraz etmem, hoşuma gider (gülüyor).

Erdoğan gerçekten bir dünya lideri olabilirdi…

Gezi’den bu yana olağanüstü günler yaşıyoruz, ne diyorsun?

Evet, yüksek tempolu bir yaşama alıştık ama bu günler de geçecek. Özellikle sosyal medyadaki yemek pornosu, twitter’daki ergen takipleşmeleri bitti en azından. Hani derlerdi ya; Türkler çok apolitik bir toplum falan, aslında hepimiz çok duyarlı vatandaşlar haline geldik… Düşün hukuk uzmanı, montaj, dublaj, dinleme uzmanı olduk her birimiz (gülüyor). Ama en önemlisi Gezi’yle beraber demokrasi bilincimiz ve ötekini kucaklama bilincimiz gelişti.

Bazıları tam aksine düşmanlığın arttığını iddia ediyor?

Düşmanlık arttı diyorlar, ben katılmıyorum, o suni bir düşmanlık. 17 Aralık’tan bu yana hukuk bilincimiz gelişti. Yani şunu anladık, gerçek, bir hukuk sistemi olmadan Türkiye’de ne Kemalist, ne Ülkücü, ne İslamcı, ne Cemaatçi, ne de Ateist güvende bunu net olarak görmüş olduk. Bu bilince ulaştığımız için hem 17 Aralığın, hem de Gezi’nin bize çok büyük katkıları oldu. Bunu uzun vadede göreceğiz. Hükümet bunu görebilseydi, Erdoğan gezinin başında bunu görebilseydi, şu an gerçekten gerçek bir dünya lideriydi ve gerçekten Türkiye’yi küresel bir güç yapabilirdi...

Twitter fenomeni ‘fuatavni’ seni takip ediyor, açıkcası ben de pek meraktayım kim bu ‘fuatavni’?

Herkes gibi tahminlerim var ama bana kalsın. Esprili bir dille söylersem; “Hepimiz fuatavniyiz” diyebilirim. Ama gerçek bir kişi değilse ve iddia edildiği gibi bir operasyon hesabıysa da çok başarılı. Çünkü başbakanı paranoyak duruma getirmiş durumda, etrafındaki herkesten şüphelenir hale getirdi ve bu durumdaki bir insan çok hata yapar. Başbakan da daha çok hata yapmaya başladı. Söylememesi gerekenleri söylüyor.

Peki, 'Başçalan ve haramzadeler'?

Bu süreçte herkes gibi; önü kesilen, açığa alınan, sürülen ve bu yolsuzluk sürecini soruşturan kadrolarla bağlantısı olduğunu düşünüyorum bu hesapların.

Peki bu süreçte Cemaat’in suçu yok mu?

17 Aralıktan sonraki iki ay içeresinde sürekli olarak tweetlerimde; “Varsa Gülen’in de suçu alın hakim karşısına çıkarın, Başbakanın da varsa suçu hakim karşısına çıkarın” dedim. Olması gereken de bu. Cemaate gönül vermiş kişilerin büyük bir çoğunluğunun da aynı tutuma sahip olduğunu görebilirsiniz zaten. Kişiyi değil, değerleri önceliyorlar. Ama iş artık öyle bir duruma geldi ki, tarafsızı oynamak çok abes bir şey oluyor, çünkü Gülen’in kendisi de; “Şu şu gerçekse Allah bize lanet etsin ve modern hukuk yakamıza yapışsın” diyor. Hal böyleyken iki tarafa da eşit şekilde hukuka uyun çağrısı yapmayı riyakarlık olarak görüyorum. Normal bir gazeteci olarak muhatabım hükümet olduğu için de daha çok hükümeti eleştiriyorum tabii ki… Kimin suçu varsa yargılansın, mesela FB’yi Cemaat ele geçirecek dediler tapelerden öyle olmadığı anlaşıldı. İşte Ergenekon ve balyoz tutuklamalarının arkasında Başbakanın iradesi olduğu ortaya çıktı. Bütün bunlar ortadayken hala karanlığa küfretmeyi, belirsiz hedefleri vurmayı ahlaki bulmuyorum. Ha bunu söylediğim için bana Cemaatçi diyeceklerse de desinler umurumda değil. Kaldı ki bununla ilgili görüşlerimi de belirttim az önce, kompleksim yok.

Son olarak başbakanın sosyal medyaya karşı açtığı savaşı nasıl değerlendiriyorsun?

Yel değirmenleriyle savaş. “Efendim burada büroları yok, muhatap bulamıyoruz…” vb. diyerek kimseyi ikna edemezsiniz şu aşamada. Herkes bunu; “Bu kadar çekindikleri ne var ki twitter’a, youtube’a savaş açtılar” şeklinde okuyacaktır, okuyor da. Özetle, Başbakan ateşe benzin dökmeye devam ediyor...

https://www.facebook.com/aylaname

twitter.com/Aylaname