Başbakan ABD’de konuştu
Abone olABD gezisinin bugünkü programında Brookings İnstitute’de konuşma yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Küresel finans krizinin ağır şekilde ...
ABD gezisinin bugünkü programında Brookings İnstitute’de konuşma
yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Küresel finans krizinin ağır
şekilde seyrettiği böyle bir dönemde Türkiye, IMF’e borcunu
sıfırlamak gibi önemli bir başarıya imza attı” dedi.
Brookings İnstitute’de “AK Parti İktidarları ve Türkiye’nin
Dönüşümü” konulu konferansta konuşan Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin
tarihsel önemine vurgu yaptığı konuşmasında, “Yaklaşık 3 yıl kadar
önce yine burada değerli dostlarla bir arada olmuştuk. Ve o günün
gündemi konumuzu teşkil etmişti. Ardından soru cevaplar olarak da
hakikaten heyecan verici bir toplantı gerçekleştirmiştik. 10 buçuk
yıllık iktidar süreci içerisinde bugün tekrar Brookings çatısı
altında siz değerli dostlarla bir arada bulunuyoruz. Ve AK Parti
iktidarları bunun yanında Türkiye dönüşümü konulu konferans
arkasından da sizlerle şöyle bir soru cevaplı muhabbet meclisini
oluşturmak istiyoruz. Yaklaşık 100 yıllık bir geçmişi olan
Brookings yayınladığı analizlerle, hazırlamış olduğu raporlarla,
bünyesinde barındırdığı değerli isimlerle küresel kamuoyuna siyasi
ve ekonomik alanlarda ışık tutan önemli bir kurum. Brookings
Enstitüsü’ne yönetici ve çalışanlarına ortaya koydukları ve
koyacakları çok değerli eserlerden dolayı teşekkür ediyor,
başarılarının devamını diliyorum. Enstitünün çalışmalarını bizler
de dikkatle ve takdirle takip ediyoruz. Değerli dostlar Türkiye
Cumhuriyeti 1923 yılında oldukça eski bir devlet geleneğinin kadim
ve zengin bir medeniyet birikiminin temelleri üzerine inşa edildi.
Tarih boyunca çok sayıda devlet kurmuş olmakla birlikte Selçuklu ve
Osmanlı devletleri gerek hakim oldukları geniş coğrafyada, gerek
uzun ömürleri nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti’nin şekillenmesinde en
önemli devletler oldu. Türkiye’nin bu kadim devlet geleneğiyle
bölgesindeki diğer birçok ülkeden çok farklı bir konumda olduğunu
burada özellikle hatırlatmak isterim. Ortaya çıkan bölgesel ve
küresel sorunlar karşısında Türkiye’nin refleksleri aslında bu
tarihi birikim ve tecrübenin eseri olarak ortaya çıkmaktadır. 1.
Dünya Savaşı Türkiye için, halkımız için gerçekten çok ağır
bedellerin ödendiği bir savaş olmuştur. Size şu kadarını söylemek
isterim Osmanlı döneminde yaklaşık 600-650 yıllık bir sürecin
içerisinde tabi şöyle bir adeta büyüme durumu itibariyle ele alacak
olursak, 20 milyon kilometrekarelik bir alanı kapsayan Türkiye ve
Türkiye 1. Dünya Savaşı’nın altından 780 bin kilometrekarelik bir
alanda yeniden hayat buldu ve yeni bir süreci başlattı. 1923’le
başlayan yeni süreçte tabi iki önemli zorluk bulunuyordu. Bunlardan
birincisi Osmanlı bakiyesi olan çoğu da komşumuz olan devletlerin
durumuydu. Örneğin Filistin meselesi Osmanlı’nın yıkılmasının
ardından ortaya çıkmış bir meseledir. O ana kadar böyle bir şey
yoktu. Bu boyutuyla Filistin konusu yeni Türkiye’yi de çok yakından
ilgilendirmektedir. Yani size ne diyenlere aslında cevap burada
yatmaktadır. Yeni Cumhuriyet’in karşılaştığı bir başka önemli sorun
ise 780 bin kilometrekare alan içerisinde yer alan farklı etnik
unsurlar ile 20 milyon kilometrekare alanda gelenlerin
kaynaştırılması oldu. Cumhuriyet Selçuklu ve Osmanlı devletlerinden
edindiği tecrübeyle bu kaynaşmayı, bu buluşturmayı çok başarılı
şekilde gerçekleştirdi. 1920’de kurulan ilk meclisimiz Türkiye’nin
tüm renklerini, tüm etnik unsurlarını, tüm varlıklarını içinde
barındırıyor, ahenk içerisinde bir araya getiriyordu. Hatta Gazi
Mustafa Kemal’in ifadesiyle, ‘Meclisi aliyyeniz şu an Türküyle,
Kürt’üyle, Laz’ıyla, Gürcüsüyle, Abaza’sıyla sayıyor sayıyor
aslında anasırı İslamiye’nin yani İslami unsurların bir mecmuudur
bir araya gelişidir’ diye ifade ediyordu o meclisi. Bu meclisin
yapısını tanımlama açısından çok önemli bir tarifti. Hem etnik
olarak hem dini olarak çok farklı gruplar birlikte yaşama
tecrübesinden yola çıkarak ortak bir hedef, ortak bir gaye
etrafında birlikte mücadele veriyordu” dedi.
Türkiye’nin milletin egemenliği üzerine kurulduğunu belirten
Erdoğan, “Değerli dostlar Türkiye Cumhuriyeti egemenlik kaynağının
millet olduğu ilkesi üzerine inşa edilmiştir. Ne yazık ki 90 yıllık
süreçte bu ilke zaman zaman çok ciddi yaralar aldı. Hükümetler
seçimle iş başına gelirken egemenlik bu şekilde tecelli ederken,
şunun altını özellikle çiziyorum sivil ve askeri bürokrasi
kendisini zaman zaman siyasetin üzerinde görmüştür. Bu anlamda çok
zorlu bir 90 yıl yaşadık. Demokrasiyi yerleştirme mücadelesiyle
geçen bu 90 yıl içinde egemenlik tartışmaları ülkemize gerçekten
çok ağır bedeller ödetti. Ekonomiden iç politikaya, sosyal yaşamdan
dış politikaya kadar ağır travmalara şahit oldu. Cumhuriyet’in
kuruluşundaki ruh ve birliktelik zaman içinde aynı şekilde ağır
yaralar aldı. Bu 90 yıllık süreçte demokrasimiz adına çok kötü
hatıralarımız olduğu kadar çok güzel dönüm noktalarımız da oldu.
Önemli tecrübeler kazandık. 10 buçuk yıl önce, 3 Kasım 2002’de
gerçekleştirilen seçimler Türkiye’nin 90 yıl içinde yaşadığı önemli
değişim noktalarından biri olmuştur. Şunu çok büyük bir iftiharla
ifade etmek isterim. Son 10 buçuk yıl, Türkiye’de demokrasinin
özellikle de millet egemenliğinin güç kazandığı, ileri standartlara
kavuştuğu, geri dönülemez kazanımların elde edildiği bir dönem
oldu. Ve burada hedef AK Parti iktidarıyla birlikte ileri demokrasi
hedefiydi. Bunu hazmedemeyenler olmuştur. Hala hazmedemeyenler yine
vardır. Ama ileri demokrasi konusunda kararlılığı olan bir iktidar
vardır. Siyaset, hukuk, ekonomi ve dış politika alanında yaşanan
büyük değişim neticesinde Türkiye bugün bölgesel bir güç ve küresel
bir aktör haline geldi. Bazı gözlemciler buna sessiz devrim adını
verdiler. 10,5 yıl bizim için gerçekten meşakkatliydi ve
kararlıydık. Ve kararlılığımızın da gereğini yerine getiriyorduk.
Ve burada özellikle ülkemizin ileri demokrasi hedefine yürüyüşünde
ekonomiyi de onunla birlikte at başı götürüyorduk. Yani birisinin
ileri birisinin geri kalmasını asla planlamamız içerisinde
yeğlemedik. Tam aksine ikisi de at başı gitmek suretiyle ülkemizi
böylece ayağa kaldırmamızın gereğine inanmıştık. Bir yandan
Türkiye’nin 10 yıllardır çözülemeyen sorunlarına eğildik,
yapılmayan yatırımları yaptık, götürülmeyen hizmetleri götürdük.
Ama eş zamanlı olarak da milli egemenliğe, demokrasiye, hukuka
yönelik saldırılara göğüs gerdik bunları bertaraf ettik.
Türkiye’nin büyük dönüşümüne öncülük eden AK Parti iktidarları,
katıldığı her yerel ve genel seçimde oylarını artırarak büyüdü. Bu
dönem içerisinde bizler 3 genel, 2 yerel bunun yanında iki de
referandum olmak üzere 7 seçim yaşadık. Ve bütün bu seçimlerden de
başarıyla çıktı ki, bu halkıyla bütünleşen bir siyasi hareketin,
bir iktidarın aldığı neticeydi. Çünkü biz ne bir etnik unsurun
partisiydik, ne bir bölgenin partisiydik, ne de bir yerlerden
sipariş üzere kurulmuş bir parti değildik. Biz, milletin sinesinden
çıkmış, milletin çizdiği rota istikametinde hareket eden bir siyasi
partiydik. Onun için de 81 vilayetin 81’inde temsili olan bir parti
konumunda olduk. Ve 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarının
tamamında vardık, 81 vilayetin tamamında vardık ve 76 milyon şuanda
nüfusuyla tüm vatandaşlarımızın temsili bizim kadromuzun içinde
vardı. Türkiye’de artık siyasetin anlamı ve işlevi değişmişti.
Siyaset meşrutiyetini artık devlet elitlerinden değil milletin
kendisinden, onun tarihinden, irfanından ve vicdanından alan bir
boyut kazandı. Demokratik kurumların güçlendirilmesinden yargı
reformuna, ekonomik büyümeden adil paylaşıma, araştırma geliştirme
yatırımlarından sağlık reformuna, sivil toplumun etkinliğinin
artırılmasından dış politikaya kadar siyasi ve toplumsal hayatın
her alanında Türkiye çıtayı işte bu dönemde yükseltti. Kararlıydık
ve bu süreç bu şekilde devam edecekti” şeklinde konuştu.
IMF’ye olan borçların bu ay itibariyle bitirilmesiyle ilgili de
konuşan Erdoğan, “12 yıl önce 2001 yılında Cumhuriyet tarihinin en
büyük ekonomik krizini yaşayan Türkiye, az önce de ifade edildiği
gibi dünyanın şuanda 17’nci büyük ekonomisi, Avrupa’nın da en büyük
6’ncı ekonomisi durumundayız. Bakınız ABD’ye hareket etmeden hemen
önce halkımıza çok önemli tarihi bir müjdeyi açıkladık. Türkiye
1947 yılında IMF’in faaliyetlerine başlamasının hemen ardından fona
üye olmuştu. 1961 yılından itibaren de Türkiye, IMF’le çeşitli
dönemlerde borç ilişkisi tesis etmişti. 2001 yılındaki krizin
ardından Türkiye’nin IMF’e borcu, yani 10,5 yıl önce biz iktidara
geldiğimizde 23 buçuk milyar dolardı. Fakat bizler bu süre
içerisinde IMF’e özellikle hep şunu söyledik; ‘Bize siyasi yaptırım
konusunda dayatmada bulunmayın. Siz bizlere eğer parasal olarak
borç verecekseniz bunu takvimini belirleyin paranın şartlarını
sizinle konuşalım, finansmanın şartlarını sizinle konuşalım ama
siyasi dayatmaya gelince bizimle bunu lütfen konuşmayın. Çünkü biz
siyasetçiyiz, siz bir yerde atanmış durumundasınız.’ Ve bu süre
içerisinde de biz kendileriyle standby anlaşmalarına yaklaşmadık.
Bakınız son 19 yıl içerisinde 19 kez standby anlaşması yapıldı.
Fakat biz bu süreçte bunu yapmadık. 23,5 milyar doları takır takır
ödedik ve Salı günü de son taksitini ödedik, böylece Türkiye’nin
artık IMF’e borcu yok, sıfırlandı. Bitti bu iş. Küresel finans
krizinin ağır şekilde seyrettiği böyle bir dönemde Türkiye, IMF’e
borcunu sıfırlamak gibi önemli bir başarıya imza attı ancak şuanda
IMF’e borç vermek için müzakereler devam ediyor. Müzakereler
neticelenirse Türkiye IMF’e 5 milyar dolara kadar borç verebilecek
bir konuma yükseldi. Böyle de bir tablo var. Bakın sizlere birkaç
hafta önce 3 Mayıs’ta sadece bir tek gün içinde Türkiye
ekonomisinde yaşanan birkaç gelişmeyi aktarmak isterim. 10 yıl önce
11 bin seviyesindeydi biz göreve geldiğimizde, o zaman İstanbul
Menkul Kıymetler Borsası diye anılıyordu, şimdi adı Borsa İstanbul
olarak değiştirildi, 3 Mayıs’ta tarihi bir seviyeye ulaşarak 89 bin
seviyesini geçti. Ve şuanda da 90 bin seviyesinin de üzerinde. 10
yıl önce devletin yüzde 63 borçlanma faizi vardı şuanda ise
devletin borçlanma faizi yüzde 6-6,5 buralarda dolaşıyor. Bazen
daha da düşüyor. Ve geriledi. Geçtiğimiz hafta 4,96’yı gördü. Şimdi
4,80’e kadar düştü. Böyle bir konumdayız. 10 yıl önce Merkez
Bankamızın döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. Şimdi ise yeni
noktada baktığımızda Merkez Bankamızın döviz rezervi 135 milyar
doları aştı. Yine aynı gün iki büyük önemli yatırım için önemli
adımlar atıldı. İstanbul’a bir proje gerçekleştireceğiz. Bunu ben
seçimler öncesi ‘Çılgın Projeler’ diye ifade etmiştim. Bu çılgın
projelerden bir tanesi de buydu. İstanbul’a 100 milyon yıl
kapasiteli bir havalimanı yapma projemiz ki bu dünyanın ilk üçü
içinde belki de bir numara olacak. Böyle bir havalimanı yapacağız
çünkü mevcut iki havalimanı ihtiyacımızı karşılamıyor. Çok
geçilmeli slotlar veriyor, bunun yanında inişlerde yukarıda devamlı
tur atmalar; 45 dakika-1 saat gibi bunlar sıkıntı veriyor. Onun
için süratle büyük bir havalimanına ihtiyacımızın olduğu kararına
vardık ve bu tabi eleştirildi. ‘Ne ihtiyacımız var böyle büyük bir
havalimanına’ dendi. Değerlendirmelerini vesaire yaptık ve
İstanbul’umuzda 100 milyon yıl kapasiteli bir havalimanının
ihalesini yaptık. Ve bu ihale için 4 ayrı grup katıldı ve 5’i de
Türk firması olan bir konsorsiyum 22 milyar 152 milyon Euro ile bu
ihaleyi kazandı. Ve 25 yıl süreyle burayı yapıp işletecekler. Böyle
bir durum. Tabi bunun maliyeti yaklaşık 10 milyar euro. Bir de bu
durum var. Ve aynı gün Japonya Başbakanı ülkeydi ve Japonya
Başbakanı ile de yaptığımız görüşmeler neticesinde ikinci nükleer
santralin anlaşmasını imzaladık ki o yatırımın da maliyeti yaklaşık
22 milyar dolar. Böyle bir yatırım. İlk nükleer enerjiyi Rusya
Federasyonu ile anlaşmıştık, onlarla süreç başladı. İkinciyi de
şimdi Japonya-Fransa ortaklığı olarak onlarla anlaştık, ilk imzalar
atıldı ve ikinci nükleer enerji santralimizi de onlarla yapacağız.
Temenni ederim ki üçüncüyü de tamamıyla Türk şirketlerinin kendi
mühendisleriyle, bu arada tabi iki yatırımda da gençlerimiz
yetişecek, kendi mühendislerimiz de ayrıca yetişecek ve üçüncü
nükleer enerji santralini de bizler yapma fırsatını buluruz. Bütün
bunlar bir tek gün içinde gerçekleşti. 10,5 yıllık AK Parti
iktidarında her hafta, her ay buna benzer rekorlar kaydettik” diye
konuştu.