Başar'dan reyting tüyosu!
Abone olKürşat Başar Türkiye'de insanların kameralar, televiyonlar önünde rahatça davrandığını söyleyerek, TV kanallarının ülkeyi kamerayla donatabileceğini söyledi...
Kürşat Başar yazısında Türkiye'deki insanların kameralar
karşısında çok rahat davrandıklarını söylüyor. Başar, bunun nedenin
de TV'lere olan ilgiden kaynaklandığını belirtiyor. Bu yüzden
Başar, TV kanallarına daha çok seyredilecekleri bir yol gösteriyor.
İşte, Başar'ın yazısı:
Belki ben arasıra gördüğümden bana öyle geliyor ama bu, gelinler
evi türünden programlar galiba sonsuza dek sürüyor. Geçen gün yine
gördüm, insanlar alışmış, yüzyıllardır oradaymış, orada doğmuş,
orada büyümüş gibi konuşuyorlar.
Aslında fena fikir değil. Anladığım kadarıyla seyirci de alıştı.
Artık gelinler, kaynanalar, damatlar hep beraber bundan sonra o
evde yaşasınlar. Çocukları olsun, genişlesinler, gelinim olur musun
evi yerine gelinim olur musun apartmanı inşa edilsin, kalabalık ve
garip bir aile olarak orada otursunlar. Çocuklara, nerelisin diye
sorunca, 'gelinim olur musun'luyum, hem de içinden,' gibi cevaplar
versin.
Aslında böyle televizyona çıkmayı seven ve başka yerlerde içimizi
kıyan pek çok kişi için özel programlar düzenlense ne güzel olur.
Politikacılar köşkü, medya maydanozları sarayı, yazar ve
gazeteciler sitesi, miskinler tekkesi gibi yeni programlar
düzenlensin.
Benim görebildiğim kadarıyla bizim insanımız televizyonu, kamerayı
seviyor. Ben bunca yıldır televizyon programı yapıyorum hala
kameraya bakarken kendimi rahatsız hissederim. Halbuki bu
programlara çıkanlar, yıldız yarışmalarına katılanlar filan öyle
rahat ki, kırk yıllık oyuncuyu cebinden çıkartır. 24 saat çalışan
kameraların önünde bile tık demiyor. Oyununu oynamayı sürdürüyor.
Kimseden çekindiği, şöyle mi çıkarım, böyle mi görünürüm, yanlış
bir laf mı ederim diye düşündüğü yok.
Bu bakımdan aslında yeni program formatları da düşünebiliriz.
Örneğin Ecevit'in büyük projesi Köy-Kent gerçekleşmedi ama Köy-TV
gerçekleşebilir. Diyelim bir köyü bütünüyle canlı yayına
alabiliriz. Kimin evinde ne oluyor, kim kiminle dedikodu yapıyor,
kim kiminle kırıştırıyor hepsi çıkar. Böyle 'köyüm olur musun?',
'mahallemde yaşar mısın?' türünden birçok program yapılabilir.
Boşuna dizi çekmeye, uğraşmaya gerek yok. Millet en çok kendisinin
televizyondaki halini izliyor. Sirk aynasına bakar gibi, kendisini
gördüğü halde başkası sanıp eğleniyor, alay ediyor.
Televizyon kanallarının yerinde olsam isteyen ailelerin evine
kamera koyar, deneme çekimi yaparım. Yalnızca rastlantı olarak
izlediklerimiz böyleyse kimbilir daha ne zengin malzeme vardır
memlekette.
Hava yapıp, poz kesmek ve içi boş büyük laflar etmek konusunda
bütün dünyayı geride bırakacağımız için bu potansiyeli
kullanalım.
İşyerleri, kadın kuaförleri, oteller, tatil köyleri, gece
kulüpleri, gazete binaları da herkesin izlemeye doyamayacağı
yerlerdir.
Bunların yanısıra devlet daireleri, karakollar, mahkemeler de aynı
tür programlarla verilebilir ve böylece oturduğumuz yerden herkesi
takip şansına kavuşuruz. Memlekette işlerin nasıl yürümediğini
görüp 'demek bir tek bana değilmiş, herkes aynı durumda,' deyip
seviniriz.
Olayı büyütüp, evin bütün odalarına güvenlik kameraları yerleştirip
izleyenler gibi, memleketin dört bir tarafını kameralarla donatıp
izlemek mümkün. Gizlimiz, saklımız mı var?
Örneğin Türkiye'ye hangi yabancı heyet gelse, bir acele soluğu
Diyarbakır'da alıyor. Herhalde kebapları güzel diye! Pilot
uygulamayı oradan başlatalım. Avrupa Birliği bütün Diyarbakır'ı
kameralarla donatsın. Hatta uygulama evlere kadar insin. Oralara
kadar yorulmasınlar. Bütün dünya seyretsin. Teknolojinin son
aşamasının gönüllü oyuncuları biz olalım. Şeffaf toplum idealini
gerçekleştirelim.
YAZI:AKŞAM