Baş aşağı lağıma soktular!
Abone olO günleri yaşayanlar unutmaya çalışıyor. Gençler zaten bilmiyor. O kara günlerin hep üzeri örtülüyor. Ama biri yaşadıklarını anlattı;
12 Eylül 1980'den sonra Kürt olduğu için PKK'lı olduğu
iddiasıyla hapishaneye atılan Selim Dindar Diyarbakır Cezaevi'nde
yaşadıklarını Balçiçek Pamir'e anlattı. Dindar "Bir daha dünyaya
gelsem Kürt olmak istemem" dedi.
Selim Dindar Cizreli... Diyarbakır Askeri Cezaevi'ne
girdiğin yıl 1981, yaşı ise 20. Zengin bir ailenin oğlu olan
Dindar'ın siyasetle hiçbir ilgisi yokmuş. "Cehennem" diye
nitelendirdiği cezaevinde 3 yıl kalmış. Şimdi İstanbul'da yaşıyor,
ticaret yapıyor.
Dindar'ın anlattıkları bir döneme ışık tutacak cinsten;
DİYARBAKIR CEZAEVİ'NDE NELER YAŞADI?
Mardin'de sorgulamalar günlerce sürdü. Tabutların içine dikili bir
şekilde
kıpırdamadan duruyorduk. Aklınıza gelebilecek her türlü işkenceyi
gördüm. Ama Diyarbakır'a geçince asıl “cehennem”i orada
yaşadım. 100 kişilik koğuşta her gün 60'ın üzerinde marş
söylüyorduk. Tabii dayak eşliğinde. Sonra beton avludaki lağım
kapağı açılıyordu ve her birimiz baş aşağı o lağıma
sokuluyorduk. Düşünün artık. Dudağımdaki yaraları
görüyorsunuz copu yatay olarak bastırıyorlardı, dudak yırtılsın
diye, nitekim yırtılırdı. Porselen copu ısırtırlar sonra tekme
atarlar. Dişler copa geçiyordu ve dişlerle birlikte copu geri
çekiyorlardı. Bir gün bir hemşerime tebessüm ettim diye
elime 5 cm'lik çivi çaktılar. Postalla eze eze çaktılar, bak izi
burada.
ONURUMUZU ALMAYA ÇALIŞTILAR, BİZ DE VERMEDİK
İlk ayların korkusu geçtikçe acıyı daha çok duymaya başladık.
Mesela dayak yemediğimiz günlerde huzursuz olurduk. O dayak öyle
bir şeydir ki karşındaki insan senin onurunu istiyor, insanlığını
ve kişiliğini öldürmek istiyor. Sen de bunu vermemek için
direniyorsun. Hayatta kalmayı onuru korumanın bir bedeli olarak
görüyorduk.
OĞLUNA SOKTUKLARI COPU BABANIN AĞZINA VERDİLER
Devamlı işkenceyle yaşamak insanda gerçeklik payını ortadan
kaldırıyor. Bir arkadaşımız vardı, “Ölüyüz ve kaldığımız yer kabir”
diye inanmıştı ve evreden duyulan sesler kabir azabı. Tahliye
olacağı zaman “Beni göndermeyin” diye
yalvardı. Bir köy sahibi vardı. Oğluyla birlikte içeri geldi.
Oğluna soktukları copu babanın ağzına verdiler, sonra tam
tersi. Ölümler işkenceler, diri diri yananlar, ölüm
orucumuz.. Hangi birini anlatayım? Dışarıdaki yaşam silinmişti.
Aile ortamı sofra falan yokmuş gibi.. Annem zaten kahrından öldü.
Haberini çıktıktan sonra öğrendim. (Ağlıyor).
GERÇEKTEN PKK'LI MI?
Bütün sorgulama böyle geçti zaten. Hiçbir zaman PKK'lı olmadım ve değilim.
DTP'YE HİÇ OY VERMEMİŞ
Hayır. DTP Kürtlerin yüzde 25’ini temsil ediyor sadece. Peki geri kalan yüzde 75? Ben şehitler için de çok üzülüyorum. Hangi aile oğlunun şehit olmasını ister ki? Ben de diyorum ki, madem bir şeyleri çözmek istiyoruz, konuşmaya başlayalım.
BİR DAHA DÜNYAYA GELSEM KÜRT OLMAK
İSTEMEM
ÇIKTIKTAN SONRA YÜRÜMEYİ ÖĞRENDİM
12 Eylül beni “Ben”den aldı ve “Biz”e getirdi. Yakalanmadan önce
gölgeme yan bakıyordum. Başkalarının hoşuma gitmeyen hareketlerine
bile katlanamazdım ama sonra onca işkence karşısında el pençe divan
durdum. 12 Eylül'de insanlık suçu işlenmiştir. Devlet bunu kabul
etmeli ve bizlere sahip çıkmalıdır. Çıktıktan sonra 1 hafta boyunca
yürüyemedim, yürümeyi öğrettiler.
AYNI SÜRECİ YAŞARIZ DİYE KORKUYORUM
Tekrar aynı süreci yaşarsak ve yine ses çıkmazsa diye korkuyorum.
12 Eylül, darbe, işkenceyle ilgili haberlere katlanamıyorum frene
basamıyorum, ağlıyorum.
MUTLU OLMAK İÇİN TÜRK MÜ OLMAK GEREK
Yapılanları eğer siz affettiyseniz ben de affederim, ben ülkemi
seviyorum ülkem de beni sevsin, beni olduğum gibi kabul etsin.
Mutlu olmam için illa Türk mü olmam gerekiyor?
BİR DAHA DÜNYAYA GELSE...
Asla Kürt olmak istemezdim. Kürt'ün kaderi cezaevi,
dayak, işkence ve ölüm müdür? Diyelim sağ kaldım kaderim dağa
çıkmak mıdır? Benim hayalim herkes gibi mutlu bir yuva kurmak ve
insanca yaşamaktır. Ama bugün olsa yine Cizre'de doğmak
isterim.
İŞKENCECİLERİYLE KARŞILAŞMIŞ, OTURUP ÇAY
İÇMİŞ
İşkencecilerinizi hatırlıyor musunuz?
-Evet.
Hiç rastladınız mı?
-Bir tanesine tahliyemden iki yıl sonra rastladım. Elimle sırtına
vurdum. “Komutanım” dedim. Döndü bana baktı afalladı, şaşırdı,
kekeledi... “Rahat ol” dedim. “Ne olur yanlış anlamayın” dedi.
“Kabak bizim başımıza patladı.” Ben askerdedim o zaman asker
üniformasıyla, o sivildi. Bir başkasıyla Cizre'de karşılaştım.
Yanında üsteğmenler vardı, sokakta yürüyüş yapıyorlardı. Dümdüz
onun hizasına doğru yürüdüm, yüz yüze geldik. Ben ona içerdeyken
Murok diye seslenirdim, dişlerini yaptırmamıştı o yüzden. “Ne haber
Murok?” dedim. Sarıldı bana.
Sarıldı mı?
-Vallahi sarıldı. Yanındakilere dönüp “Bakın bu tutukluydu” dedi.
Ben de onlara çay ikram ettim. Oturup çay içtik.
Niye işkencecinizle oturup çay içiyorsunuz?
-Eğer ona işkence olarak karşılık verirsem benim
ondan ne farkım kalır ki? Ona en büyük ceza ona karşı yaptığın
insani yaklaşımlar değil midir? Belki
ölene kadar o korkuyu yaşayacak, o vicdan azabını. Onlara tokat
atmak, hakaret etmek saldırmak, küfür etmek bir hediyedir. Onları
bu tip davranışlar rahatlatır.
EVREN'İ KÖŞK'TE AĞIRLAMASINLAR
Ne olsa kendinizi daha iyi hissederseniz?
-Aziz Nesin 12 Eylül mağdurlarının hikayelerini dinledikten sonra
demiş ki “Ben de benim hayalim geniş zannederdim, Kürtlerin hayali
benden genişmiş.” Bizim durum biraz öyle. İstiyorum ki Kürt
olmaktan başka hiçbir suçu olmayan bu vatandaşlar karşısında Devlet
Baba sıkmış olduğu
yumruklarını açsın.
Nasıl yapacak bunu?
-Örneğin TRT Şeş önemli bir aşama. Kürt Dili ve
Edebiyatı bölümleri de çok önemli. Bunlar manevi mutluluklar. Bütün
bunların yanında Evren’i Köşk’e davet etmesinler yani. Affedersin,
bize kazık sokanlar paşalar gibi ağırlanmasın. Evren yargılanmalı.
Birileri artık 12 Eylül Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde yaşananları
konuşmalı, anlamalı, orayla hesaplaşmak zorundayız. (ağlıyor)
Kürt Sorunu’nu anlamak istiyorsak 12 Eylül Diyarbakır
Askeri Cezaevi’nde yaşananları mı konuşmalıyız?
-Kesinlikle. Bakın ben İnsan Hakları Mahkemesi ’ne bile gitmedim,
ülkemi o kadar çok seviyorum. Yıllardır Kürtlere jiletle, kalasla,
haydarla yaralar açılmış üzerine tuz serpilmiş. O acılarla
kıvranıyoruz artık su serpmek gerek.