Baş ABD karşıtlığını değerlendirdi
Abone olBTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, Türkiye’deki ABD karşıtlığına değerlendirdi. ABD’nin ektiğini biçtiği tespitinde bulunan Baş, ABD’nin bu gerçeği göremediği
Türkiye’de Amerikan politikalarına olan feveranı değerlendiren
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi: “ABD
esasen bir şeyi göremiyor. Çünkü bunu görmek için bir medeniyet,
bir kültür lazım. Bu kültür, medeniyet ABD’de yok. Bu, insan
hakları denilen gerçeğin hangi bölgede olursanız olun o bölgenin
insanına yaşatılmasıdır. ABD, nereye girmiştir; Afganistan’a,
Irak’a girmiştir. Irak’ta, Afganistan’da kan, gözyaşı vardır. Can,
mal, namus emniyeti temin edilememiştir.” Madenler peşkeş çekiliyor
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, maden yataklarımızın yok
pahasına peşkeş çekildiğini söyledi. Türkiye’nin şu anda maden
politikası olmadığını vurgulayan BTP Lideri, “Bütün politikalarda
maalesef siyasetimiz Türkiye’yi peşkeş çekme durumuna gelmiştir.
Bugün Batı dünyası bütün kaynaklarını kullanmıştır. Yeraltı
kaynaklarını bitirmiştir. Batı dünyasının hedefi şimdi Türkiye’dir”
dedi. BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Nihat Hekimoğlu’nun
sorularına verdiği cevapların bugünkü bölümünde Türkiye’deki ABD
karşıtlığına değindi. ABD’nin ektiğini biçtiği tespitinde bulunan
Prof. Dr. Haydar Baş, ABD’nin bu gerçeği göremeyecek derecede
medeniyetten yoksun olduğunu belirtti. Türk ekonomisine de değinen
Prof. Dr. Haydar Baş, maden yataklarımızın yok pahasına peşkeş
çekilmesinden, toprağını çok seven Türk milletinin birtakım
dayatmacı politikalarla toprağını elinden çıkarma noktasına
sürüklendiğine işaret ederek BTP iktidarında madenlerdeki talanın
da, toprağına bağlı Türk milletinin de bütün sorunlarının
çözüleceği, sanayici ve işadamlarımızın ise asıl imparatorluklarını
yaşayacağı müjdesini verdi. Hekimoğlu- Hocam, Türkiye’nin çok
zengin maden yataklarına sahip olduğu bir gerçek. Siz Türkiye’de
uygulanan maden politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu
konuda yapılması gerekenler nelerdir? Prof. Dr. Haydar Baş– Şu anda
maden politikası diye bir şey yok. Bütün politikalarda maalesef
siyasetimiz Türkiye’yi peşkeş çekme durumuna gelmiştir. Biz, her
yerde bunu konuşuyoruz ve bu arkadaşlarımızı da ayıktırmaya
çalışıyoruz. Bugün Batı dünyası bütün kaynaklarını kullanmıştır.
Yeraltı kaynaklarını bitirmiştir. Batı dünyasının hedefi şimdi
Türkiye’dir. Az evvel söylediğimiz konunun izahı bakımından da
Türkiye’nin madenleri ABD ve AB’nin değer birimidir. Yani bu
coğrafya onlar için elzemdir. Düşünebiliyor musunuz Batı, kendi
kaynaklarını bitirdiği noktada altını, boru, toryumu, demiri,
petrolü, uranyumu, bakırı ile birçok maden kaynağı bizim yeraltında
meknuzdur. Şimdi bunların işlenme durumu söz konusu. Bu iktidar
döneminde bunlar yok pahasına, bedava fiyatına, 50 trilyon dolarlık
maden rezervlerimiz 1,9 milyar dolara peşkeş çekildi. 50 trilyon
nerede 2 milyar dolar nerede. Devlet ve millet maalesef bu
kıymetlerden bırak istifade etmeyi uzaklaştırılmış, mağdur hale
sokulmuştur. Vatandaş madenlere ortak edilecek Peki yapılması
gereken nedir? Bütün bu maden kaynaklarımızı halkın bilgisine arz
etmemiz lazım. “Burada şu madenimiz, şurada şu madenimiz var”
dememiz lazım. Mesela Çayeli’nde bakır işletmesi var. 15 milyar
dolarlık potansiyeli var. Sadece bakır. İçinde altın da var. Bunu
48 milyon dolara özelleştiriyorlar. Bu derece büyük bir yanlış
olmaz. Bu olsa olsa peşkeş çekmedir. Yani bu özelleştirilen,
yabancı şirketlere verilen madenlerle borç da verilmiyor. Oysa
haritamızı elimize alacağız. Vatandaşımıza gideceğiz. “Bak, şu
coğrafyada, Gümüşhane’mizde altın, bakır, mermer, gümüş var. Adı
üstünde” diyeceğiz. Evvela o bölgedeki insanlarla konuşacağız.
“Rezerv olarak şu kadar madenimiz var. Sen millet olarak, ben
devlet olarak bir şirket kuralım. Bu şirkette senin de, devletin de
payın olsun. Devlet ile sen hem işletmeci, bu madenleri ortaya
çıkaran irade sahibi ol, madenci ol, aynı zamanda pazarlamacı da
ol” deriz. “Hissenin bir tanesi şudur” demek suretiyle halkın
ortaklığına açılan, halkla devleti birleştiren ve aynı zamanda da
barıştıran kurumlar, şirketler oluşturmak lazım. Altın için, bor
için, toryum için, demir için, kömür için, mermer için, kireç için
böyle bütün bunları vatandaşımızın ortaklığına takdim etmemiz
lazım. O zaman göreceğiz vatandaşımız yabancı şirketlerin
verdiğinin yüz mislini vererek hem kendisi devletine, milletine
hizmet etmiş olacak hem de kendisi tüccar olacak. Belki 5 milyar,
10 milyara kendisi pay sahibi olacak ama iki sene sonra bu bizim
pazarlamacı ağabeyimiz olacak. Altın şirketinin ortağı olacak.
Kısaca bor şirketinin ortağı olacak. Bunu pazarlayan, imal eden
olacak. Böyle bir yapılanmaya Türkiye’nin gitmesi şu zeminde
farzdır. Bunu yaptığımızda ne olur? Şu anda milyonlar işsiz. Sadece
bu proje Türkiye’deki işsiz milyonları işe kavuşturur. Hem de kendi
işini kurar. Kendine güven gelir. Şimdi size soruyorum. Benim
devlet olarak kuracağım altın işletmesine ortak olur musunuz olmaz
mısınız? Hekimoğlu- Oluruz. Prof. Dr. Haydar Baş– Elbette
olursunuz. Bugüne kadar özel şirketler kurulmuş, bunlar maalesef
istismar edilmiş, devlet garantisi olmadığı için de halk mağdur
edilmiştir. Bizim kuracağımız şirket devletin garantisinde olacağı
için böyle bir şey kesinlikle mümkün olmayacaktır. Herkesin
istifade edebileceği, devlet garantisinde olacağı planlı, programlı
bir döneme geçilmesinin bana göre zamanı gelmiştir, geçmek
üzeredir. Türkiye’yi kalkındıracak olan projelerden bir tanesi de
işte bu maden projesidir. Devlet üreticiyi desteklemeli Hekimoğlu-
Türkiye garip bir ülke. Dünyada petrol fiyatları düşüyor.
Türkiye’de dolar düşüyor. Ama hükümet bir yandan petrole,
akaryakıta zam yapıyor. Hem de “ekonomi iyiye gidiyor, enflasyon
düşüyor” deniliyor. Burada bir çelişki yok mu? Prof. Dr. Haydar
Baş– Burada “çelişki yok” diyen sadece iktidar. Vatandaşa gidip
sorduğunuz zaman “Onlar bizi enayi mi zannettiler. Benim cebimde ne
var. Pazardaki mal nasıl. Bunu biz biliyoruz” diyor. Hatırlarsanız
üç ay evvel yaptığımız programlarda Türkiye’deki enflasyonun en az
% 40’larda olduğunu tek tek izah etmiştik. O da zaruri gıda
maddelerinde idi. Diğer mamullere el atsak enflasyon % 50’lere
çıkar. Yani “Türkiye’de enflasyon düştü, düşüyor” laflarının hepsi
hikaye. Deflasyon olmasına rağmen Türkiye’de pahalılık yine almış
başını gidiyor. Durum bu olmasına rağmen benzine neden zam
yapılıyor? Yapmak mecburiyetinde. Çünkü şu anda bizim maliye
politikamız bağımsız değil. Ortada IMF’nin dayatmalarıyla yapılan
programlar var. Adam bir taraftan yaranmak istese diğer taraftan
başına taş düşüyor. Açık veriyor. Kapatması için ne yapacak?
Benzine idi, gaza idi, tuza idi ilave zamlar yapıyor. Yeni bir
tarım yasasıyla envanter çıkarma girişimi var. Vergi kaçırmaması
için millete “ne yetiştiriyorsun bunu bana bildir” diyecekler.
Bunu, “ne kadar yetiştiriyorsun, aferin, ne de güzel yaptın” demek
için değil, elindekinin vergisini almak için yapıyorlar. Böyle şey
mi olur? Üretim yapan vatandaşı devletin desteklemesi lazım, önünü
açması lazım. Kanaat–i şahsiyem odur ki milletin üretimini teşvik
edecek unsurları devreye koyacağız. Faizsiz krediler vereceğiz. Bir
ise ona çıkartmaya çalışacağız. Vatandaş geçimini, rahatını iyi
temin ettikten sonra üretimi yapan kesime de iyi müşteri olma
kabiliyetini elde edecek. Bizim Pazar dediğimiz sınıf işte bu
insanlardan meydana geliyor. Esnafı, memuru, işçisi, köylüsü,
çiftçisi, denizcisi üretilen mamullere pazar olmadıktan sonra senin
mamullerin ne işe yarar? Şimdi sen bir de buna” envanterini çıkar,
vergisini alacağım” diyorsun. Bu adam büsbütün parasız kalacak.
Dolaylı yoldan Türkiye’nin üretiminin ve pazarlamasının önü
kesilecektir. Yapılması gereken bunlar değildir. Yapılması gereken
milletin köylüsüyle, işçisiyle, memuruyla, her kesimini sosyal
devlet projesi anlayışıyla desteklemektir. Herkesin cebini
doldurmak lazım. İşadamlarına imparatorluk müjdesi Bir de bana
diyorlar “İyi güzel de bir de iş adamları sınıfı var. Onlar
hakkında bir şey demiyorsun.” Aslında ben çok şey diyorum.
İşadamları bizim dönemimizde, bizim düşüncelerimizin Türkiye’de söz
sahibi olduğu dönemde asıl imparatorluklarını yaşayacaklar. Zira
biz hariciye politikamızla bir kuşak oluşturacağız. Bu kuşağın
içerisinde en az 45–50 tane ülke olacak. Burada Türk Lirası hakim
noktaya gelecek. Artı, biz bu ülkelerden sipariş alacağız. Bu
siparişleri işte o büyük işadamları alacak. Üreticiler alacak.
Bugün bir satıyorsa yarın en az on satacak. Çünkü 50 tane ülke ile
biz bu işadamlarının hukukunu ortaya koyduk, irtibatını temin
ettik, yolunu gösterdik. Şu anda olduğu gibi işadamlarını
dolduruyorsun uçağa, götürüyorsun bir ülkeye, “anlaşın” diyorsun;
böyle değil. Bizim düşüncemiz çok farklı. Bir defa Türk parasının
dünyada hakim konuma gelmesi lazım. İtibarını kazanması lazım.
Bunun için de Türkiye veren el olacaktır. Daha fazlasını
söylemeyelim ki bazı arkadaşlar kopya çekiyor, işin özünü
bilmedikleri için de ağzına gözüne bulaştırıyor. Hem onlar bu
tahribatı yapmasınlar, hem de işin ruhu bizde kalsın. Ama
işadamları hiç endişe etmesinler. Bugün bir pazarlıyorlarsa yarın
en az on pazarlayacaklar. Bugün bir kazanıyorlarsa yarın on
kazanacaklar: Zira onun kazandığı kazançtan devlet de ayakta
duracaktır. Onun için kendi de razı olacak, devletini de razı
edecektir. Devlet de onu etrafında siyasetiyle, askeriyle, bütün
iradesiyle olacak, onu bir noktaya taşıyacak. Devlet ve millet,
halkından en üst kurumlarına kadar bir bütün ve bir birlik
oluşturacaktır. Hekimoğlu- TÜSİAD gibi büyük dernek mensubu
insanlar da bu projeden faydalanacak öyle mi? Prof. Dr. Haydar Baş–
Tabiî. Mesela Koç’un Türkiye’nin etrafında en az 50 ülkede pazarı
olsa Koç bugünkü Koç olmaz ki. Koç bunun devasa örneği ile büyür.
Dünyanın en güçlü şirketi olur. Bizim hedefimizdeki Türkiye, örnek
ülke olacak Allah nasip ederse. Türk milleti toprağından
koparılıyor Hekimoğlu- Türkiye’ye bu yakışır zaten. Hocam,
malumunuz ülkede çok ciddi bir sıkıntı var. Neredeyse iş toplumsal
patlamaya gelmiş durumda. Tarım bir açılım yapabilecek sektör.
Tarımı nasıl desteklemek lazım? Prof. Dr. Haydar Baş– Nasıl
madencilikte çözüm buldu isek tarım konusunda da onun üzerinde bir
çözüm bulmamız lazım. Çünkü Türk milleti aslında toprağına bağlı
bir millettir. Bugüne kadar uygulanan politikaların tamamı Türk
milletini toprağından koparmıştır. Toprağından kopan millet bu
sefer yetiştirdiği ürünü değil de toprağını satmaya başladı. Bunlar
içler acısı durumlardır. Devletin uzun vadeli faizsiz kredilerle
tarım kesimini desteklemesi lazım. Ürün alım garantisi vermesi,
artı sigortalaması lazım. Şimdi tarım kesiminin hiç bir garantisi
yok. Eğer hayvancılık yapıyorsa hayvancılık konusunda destek alması
lazım. Bunları alırken de yüzde yüz devletin desteği ile almış
olması lazım. Kısaca tarım kesiminin hiç bir probleminin olmaması
gerekir. Onun sadece vazifesi yetiştirmek, üretmek olması lazımdır.
Bunu yaptığı zaman devlet ona pazar bulacak, onun mamullerini
satacak, parasını henüz daha ürünü kendisine teslim etmeden altı ay
evvel % 50’sini avans olarak verecek, % 50’sini de malını aldıktan
sonra verecek. Gübresinden, yakıtından, tohumundan, damızlığından
yola çıkıyor adam, üçe mal ediyor, ikiye satıyor. Bu adamın ayakta
durması hiç mümkün değildir. Biz aziz milletimize söylemiştik. Açık
olarak ifade etmiştik. Sadece bu arkadaşlar değil bunların dışında
kim gelirse gelsin aynı mantıkla hareket ettikleri müddetçe bu işe
çözüm bulamazlar. Bir defa tarım konusunda bu millete deva olacak
olan, ekonomide bu millete deva olacak olan, madencilikte, sanayide
deva olacak olan insan bu millet gibi yaşayan, bu millet gibi
hayatı özümseyen olacak. Ayağı topraktan kesilmeyen, o toprağı
işleyen, işlemesini bilen, kısaca o toprağa biraz da sevdası olan,
aidiyet duygusu ile ona bağlı olan mantalitede, mantıkta çile
çekmiş insan ve kadrolar olması lazım. Onun için aziz milletimiz
artık bundan sonra gazetelerin, televizyonların dolmuşuna binip de
sakın iradesini farklı yollarda kullanmasın. O zaman değil
toprağından bütün emniyetinden de mahrum kalabilir. Teşvik
konusunda sayın iktidarımızın, sayın Başbakanımızın yaptığı
işlemlerin sonunun böyle olmaması mümkün değil. Böyle olacaktır.
Bunların adı teşviktir. Özünde teşvik değildir. Nedir teşvik?
Elektrik fiyatlarının, enerji fiyatlarının, kredi fiyatlarının
düşük olması, vergilerin düşük olması. Adam kazanamıyor ki sen
bunları düşük tutsan ne olur. Memlekette pazar kalmamış. Onun için
toplu halde çözüm 100 milyarın altında kazanandan bir tek kuruş
vergi almamak, onu hiç bir denetime tabi tutmamaktır asıl teşvik.
Aksi takdirde bunlar kısa metrajlı tiyatro oyunlarından ibarettir.
Bu konuda insanımızın dikkatli olmasını, ayık olmasını
diliyorum.